*********************
Dvd' nin uzaktan kumandasına dokundu ve biraz önce seyrettiği filmi çıkartıp, kutusuna koydu. Seyrettiği filmin keyif-hüzün karışık etkisi üzerinde, mutfağa doğru giderken, "Enfes kokularla bezeli, sıcak bir mutfak gibisi yoktur" dedi.
Fırından portakallı tavuk budlarını çıkarttı. Önceden hazırladığı bezelye püresini porselen tabağın ortasına yerleştirip tavuk budlarını üstüne koydu ve ayrı tencerede pişen sostan üstüne bolca servis etti. Yemek masasına geçip şarap bardağından bir yudum aldı. Bir eksik varmış gibi aniden ayağa kalktı ve müzik setine dokundu. Hayatında vazgeçemeyeceği şeydi yemek yerken hafif bir müzik dinlemek. Tavuktan bir parça ağzına attığında, aroma ile birlikte filmi düşündü. Kendi hayatıyla epey benzerlikler taşıyordu bu film. Filmdeki baharat dükkanı sahibi dede, torununa baharatları tanıtırken, o da kendi çocukluğunda izlemekten hiç bıkmadığı ve ona aktarılan her detayla ilerde aşçılığın temellerini atıyor olduğunun farkında olmayarak, dedesini nefes almadan dinlediği günlere gitmişti.
* * * * *
“......Gastronominin içinde astronomi saklı... şaşırdın ama bak dinle şimdi;
Biber, sıcaktır ve yakar; bu güneş!
Güneş herşeyi görür. İşte bu yüzden biber, bütün yemeklere yakışır.
Sırada Merkür var, orası da sıcaktır, işte kırmızıbiber !
Sonra da Venüs! Tarçın...
Venüs, tüm kadınların en güzeliydi. İşte bu yüzden tarçın, hem tatlıdır hem de acı, tüm kadınlar gibi !
Dünyanın üstünde ne var? Yaşam... Yaşamamız için ne gerekli? Yiyecek
Yemeği ne daha lezzetli yapar? Tuz
Yaşamımızın da yemek gibi tuza ihtiyacı vardır. Hem yemeğe, hem de yaşama. Lezzet için de tuz lazım.” (*)
* * * * *
Bu sohbetin ardından, iki parmağı arasında tuttuğu baharatı havaya savuruyordu gülerek filmdeki torun. Kendi dedesinin astronomi ile pek alakası yoktu ve filmdekine benzer sözler söylememişti ama baharatların hangi yemekte olmaktan çok keyif aldığını ve eğer doğru kullanılırsa nasıl lezzetini daha da ortaya çıkardığını, büyük bir sırrı iletir gibi ciddiyetle söylüyordu ona.
Bu düşüncelerle yemeğini bitirip, sofrayı kaldırdı. Artık yarın için hazırlanma zamanıydı. Kızkardeşi arayıp, yarın çok önemli bir iş yemeği ve buna eşlerle katılma zorunluğu olduğunu ama kızının yarın okulla birlikte planetaryuma gideceklerini, velisi olarak yanında olup olamayacağını acıklı bir ses tonuyla sorunca, hayır diyemedi. Zaten nerde olunacağının önemi yoktu, çok sevdiği yeğeniyle birlikte olduktan sonra.
(devam edecek)
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
(*) Bir tutam baharat filmindeki diyaloglardan alıntılardır.
not: Bu öykü haziran 2011 de yayınlanmıştır tekrar öyküdür.
Nusret diye bi usta varmış ete baharat döşeyen onun hikayesi sanki :) planetaryum;anlamını bilmiyorum ama uzayla falan ilgili gibi.Abla sevmedim bu hikayeni ama çok iyi bir öykü yazarı olduğun gerçeğini değiştirmez bu. Sevgiler...
YanıtlaSilOkumak seyretmekten çok daha güzel, teşekkürler......
YanıtlaSilValla ben bu öyküyü 2011 de yayınlarken Nusret' in esamesi yoktu ortada. :) Sen boşver onu şimdi de söyle bana, nasıl bu kadar sabırsızsın yahuu..öykü daha yeni başladı, bari ortalarına gelseydik de o zaman ben sevmedim bu hikayeyi deseydin be Balthus :/
YanıtlaSilSevgili Fatma Üzmez, katılıyorum.. hatta önce kitap okunmalı, film sonra. Allahtan bu filmin bir kitabı yok, o zaman hayal dünyamızı genişletmek bize kalıyor :) Teşekür ederim yorumunuza..
YanıtlaSilIzlenilecekler listesine yazdım bakalım :))
YanıtlaSilBeğeneceğinizi düşünüyorum Esra.. aynı sularda iki ülkenin mutfaklarının nasıl içiçe geçtiğinin de göstergesi aynı zamanda. :)
YanıtlaSilNihayet sayfanızdayım. Yorum yapmam için diğer bölümlere gitmeden önce, baharatlarla ilgili olanlar çok hoşuma gitti. Tarçın sevgimin neden olduğunu da anlamış oldum. Müzik eşliğinde dinleyince çok hoş oldu. Diğer bölüme gidiyorum :)
YanıtlaSilHoşgeldiniz Ece Hanım :) Köfteye de tarçın konurmuş lezzeti artırırmış, bilmiyordum sonrasında ben de ekledim.. Baharatlara bayılıyorum ben de..
YanıtlaSil