Penceredeki perde hafiften kımıldadı önce, sonra açısı biraz daha genişledi, bir kuşun kanatlanıvermesi gibi iyice havalandı. Odayı dolduran serinlik üşümesine neden oldu. Ürperen kollarını sıvazlayarak kalktı, pencereyi kapattıktan sonra odasına gidip, giysi dolabından bir şal aldı, sarındı.
"Hazır ayaktayken, bir de çay suyu koyayım" deyip, mutfağa doğru yürüdü. Işığı açmadan önce mutfak penceresinde bir karaltı görür gibi oldu. Eli, ışığı açmak için hareketlendiğinde, karaltı da birden yok oldu. Ama bu korkulu heyecan, onun sandalyeye yığılmasına yetti. Sakinleştikten sonra "niye abarttım ki şimdi?" dedi zoraki gülümseyerek.
Annesi öleli 3 sene olmuştu. Yalnızlığa gün geçtikçe alışıyor ama özlem dinmiyordu bir türlü. Yalnızlığın ilk zamanlarını hatırlayınca ürperdi. Evde bir ses olmasına o kadar alışmıştı ki, birden derin bir sessiz kuyu içine düşmüş gibi hissetmiş, evin tüm odalarına düşük volümde çalan radyolar yerleştirmişti. Bu huyundan bir yıl sonra vazgeçmiş ve sonunda alışıvermişti işte. Hatta sonrasında duvar saatinin tiktak sesi sinirini bozduğundan bir antikacıya üç kuruşa satıvermişti.
"İnsan nelere alışmıyor ki" deyip, annesinden önce kaybettiği bir sürü insanı hatırladı. O ve üç kardeşi küçükken, erken veda eden babasını, oğullarının gidişine dayanamayıp beş gün arayla vefat eden büyükbaba ve büyükannesini, maceracı teyzesinin eşiyle birlikte çıktığı yarı dünya turunda teknelerinin fırtınada batışını ve kurtulamayışlarını, en yakın arkadaşını kanserden, amcasını başka bir ülkedeyken meydana gelen depremin ardından oluşan tsunami felaketinde, en küçük kardeşini diploma kutlamasından dönerken trafik kazasında kaybedişini hatırlayınca bu sefer içi acıdan ürperdi ve battaniyeyi oturduğu yerde üstüne aldı. Ocağa koyduğu çaydanlıktan kaynama sesleri geliyordu. "Evet sıcak bir çay çok iyi gelecek" dedi ve mutfağa yürüdü.
Kapıdan girdiğinde pencereye gözü takıldı. Son anda yine bir hareket olduğunu farketti bahçe tarafında. Işığı açmadan pencere önüne gitti ve tüm bahçeyi taradı gözüyle. Endişesi artmaya başladı. "Şimdi çayla uğraşamayacağım" deyip ocağı kapattı ve salonda duran telefonu eline alıp numaraları çevirmeye başladı.
Tam o esnada kapı çaldı. Endişeli bir şekilde "kim o?" diye seslendi.
Gelen, bir sokak arkada oturan komşusuydu. Evinin önünden geçerken birinin kapıda olduğunu görüp ilgilenmiş ve nasıl yardımcı olacağını sormuş. "Tuhaf görünüşlü bir adamdı" diyerek, kendisine iletmek üzere verdiği zarfı uzattı.
Teşekkür edip kapıyı kapattı ve elindeki zarfa merakla bakarak yürüdü. Zarfı açtığında içinden tek satır yazılı bir kağıt çıktı.
"Benden korkma, ben seninleyim."
Öylece kalakaldı. Geçen gün mutfak camından gördüğü karaltı mıydı acaba bu notu gönderen? Benden korkma dediğine göre öyle olması muhtemel. Ama korkulacak bir yanı yoksa neden karanlıkta camlardan içeri bakıyor? Nasıl bir iyiniyet saklı olabilir bu davranışında?
Sorular arka arkaya sıralanıyordu. Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. En azından onu korkutan durumun ne olduğu ortaya çıkmıştı ve korkmamasını söylüyordu. Bekleyip görecekti, başka çaresi yoktu. Herhalde bu nottan sonra karşısına çıkıp, ne istediğini söyleyecekti ona. Kim olduğunu çok merak ediyordu. Gerilmiş, meraklanmış ama bir o kadar da rahatlamıştı. Şimdi gerçekten bir fincan çay iyi gelecekti ona. Kalktı mutfağa gitti, ışığı yaktı ve küçük yemek masasında oturan adamı farketti. Bir çığlık attı, o esnada adam "lütfen korkma" dedi güçlü bir sesle. Kalbi deli gibi atıyordu. Biraz önce salonda gevşemiş olan bedeni, bıraksalar tespih böceği gibi kıvrılıp kapanacak duruma gelmişti.
Adam oldukça sevecen bakıyordu ve "lütfen korkma" demeyi sürdürüyordu. Elini kalbine koydu, nefesini düzenlemeye çalışırken "kimsiniz siz?" diyebildi yavaşça. "Ben sen' im, iç sesinim, endişelerinim, korkularınım" dedi. "Buna inanmamı güçleştiren durumun farkında mısınız?" diyebildi.
"Bu durum hangi koşulda kabul edilebilir olurdu ki sizce?"
"Hiç bir koşulda"
Adam, gördünüz mü haklıyım der gibi yüzünde hafif bir gülümsemeyle baktı, "Amacımın sizi korkutmak olmadığını anladınız biraz önce salondayken, anlaşılabilir, kabul edilebilir, algılanabilir -her neyse- bir durum olmadığının farkındayım ancak son zamanlarda sanki gelmemi istediniz diye algıladım."
"Nasıl? Nasıl istedim?"
"Sanki kendi kabuğunuza çekildiniz, hayat size beklediğiniz hiç bir şeyi vermemiş ve siz ona kırılmışsınız gibi bir el etek çekme durumu oluştu gözlemlediğim."
Kadın küçümseyici bir bakışla, "O zaman yaşadıklarımı size anlatmama gerek yok, nasılsa her şeyi biliyorsunuz. Her bir acıyı tek tek!" dedi.
"Elbette, unutmayın herkese taşıyabileceği kadar yük verilir. Yaşamdaki hangi acı, bir diğerinden daha az olabilir ki? Herkes yaşadığı acı etrafında yoğunlaşır, merkezi o olur ve müsade edilirse, bir süre sonra ele geçirir kişiyi. Merkez siz olmadınız hiç bir zaman, etrafınızda örgülendi herşey ve siz de izin verdiniz."
"Ne söylüyorsunuz? Nerdeyse bütün bunları ben yarattım diyeceksiniz?!" diye haykırdı kadın.
"Sadece, siz gerçek bir duygu, size ait bir acı yaşamadınız bugüne kadar diyorum"
"Yaşadıklarımın hiçe sayılması onurumu kırıyor ve kızdırıyor beni hatta. Ne söylemek istiyorsunuz? Söyleyin dolandırmayın lafı !"
"Kalbiniz diyorum, aşk diyorum. Merkezi siz olan bir durum diyorum."
"Gecenin bu vakti benim duygusal durumum ile ilgili konuşmak için geldiğinize inanamıyorum."
"İnanın"
"Neden peki?"
"Çünkü bir süredir dediğim gibi görünmez olmayı seçtiniz, kabuğunuz olsa nerdeyse onun içine kaçacaksınız."
"Ne olmasını istiyorsunuz?"
"Sizi biraz hareketlendireceğiz. Yarın sabahtan itibaren hayatınıza bir renk gelecek."
"Ne diyorsunuz?"
"Kalbinizin nasıl çalıştığını öğreneceksiniz. Diğer uzuvlarınız işlevlerini yaptılar ama pas tutmak üzere olan bir kalbiniz var ve yaşamınız sona ermeden mutlaka bu eksik kalan noktaya da dokunacağız."
"Yani durduk yerde bir aşk mı yaşayacağım, güldürmeyin beni"
"Bana sakın yaştan dem vurmayın ! Bu kalp her yaş için yaratıldı hanımefendi."
Kadın yüzünde alaycı gülümseyişle, bu deli saçması konuşmaların son bulmasını isteyen bir el hareketiyle yerinden kalkmaktayken, adam ayağa kalkıp sanki eliyle tepeden bastırıyormuş gibi tekrar oturmasını sağladı.
"Siz.."
"Hanımefendi şimdi beni dinlemek zorundasınız!. Siz, üstünüze ölü toprağı serperek bir şeyleri çağırıyor olabilirsiniz ama ne yazık ki sizin sıranız gelmedi öbür dünya için. Bu yüzden duruma el koyduk ve yarından itibaren hayatınızda epey bir şey değişime uğrayacak. Bu akşam son kez emanet acılarınızla konuşun, vedalaşın. Bundan sonra herşey size ait olacak ve etrafınızda gelişecek."
Kadın hayretle adama bakarken o, "Çok iyi gizlemişsiniz ama siz güzel bir kadınsınız, şimdi bunu görecek birileri olacak sadece. Güzel şeyler yaşamak hakkınız." deyip göz kırptı ve mutfak kapısından bahçeye yürüyüp kayboldu.
Annesi öleli 3 sene olmuştu. Yalnızlığa gün geçtikçe alışıyor ama özlem dinmiyordu bir türlü. Yalnızlığın ilk zamanlarını hatırlayınca ürperdi. Evde bir ses olmasına o kadar alışmıştı ki, birden derin bir sessiz kuyu içine düşmüş gibi hissetmiş, evin tüm odalarına düşük volümde çalan radyolar yerleştirmişti. Bu huyundan bir yıl sonra vazgeçmiş ve sonunda alışıvermişti işte. Hatta sonrasında duvar saatinin tiktak sesi sinirini bozduğundan bir antikacıya üç kuruşa satıvermişti.
"İnsan nelere alışmıyor ki" deyip, annesinden önce kaybettiği bir sürü insanı hatırladı. O ve üç kardeşi küçükken, erken veda eden babasını, oğullarının gidişine dayanamayıp beş gün arayla vefat eden büyükbaba ve büyükannesini, maceracı teyzesinin eşiyle birlikte çıktığı yarı dünya turunda teknelerinin fırtınada batışını ve kurtulamayışlarını, en yakın arkadaşını kanserden, amcasını başka bir ülkedeyken meydana gelen depremin ardından oluşan tsunami felaketinde, en küçük kardeşini diploma kutlamasından dönerken trafik kazasında kaybedişini hatırlayınca bu sefer içi acıdan ürperdi ve battaniyeyi oturduğu yerde üstüne aldı. Ocağa koyduğu çaydanlıktan kaynama sesleri geliyordu. "Evet sıcak bir çay çok iyi gelecek" dedi ve mutfağa yürüdü.
Kapıdan girdiğinde pencereye gözü takıldı. Son anda yine bir hareket olduğunu farketti bahçe tarafında. Işığı açmadan pencere önüne gitti ve tüm bahçeyi taradı gözüyle. Endişesi artmaya başladı. "Şimdi çayla uğraşamayacağım" deyip ocağı kapattı ve salonda duran telefonu eline alıp numaraları çevirmeye başladı.
Tam o esnada kapı çaldı. Endişeli bir şekilde "kim o?" diye seslendi.
Gelen, bir sokak arkada oturan komşusuydu. Evinin önünden geçerken birinin kapıda olduğunu görüp ilgilenmiş ve nasıl yardımcı olacağını sormuş. "Tuhaf görünüşlü bir adamdı" diyerek, kendisine iletmek üzere verdiği zarfı uzattı.
Teşekkür edip kapıyı kapattı ve elindeki zarfa merakla bakarak yürüdü. Zarfı açtığında içinden tek satır yazılı bir kağıt çıktı.
"Benden korkma, ben seninleyim."
Öylece kalakaldı. Geçen gün mutfak camından gördüğü karaltı mıydı acaba bu notu gönderen? Benden korkma dediğine göre öyle olması muhtemel. Ama korkulacak bir yanı yoksa neden karanlıkta camlardan içeri bakıyor? Nasıl bir iyiniyet saklı olabilir bu davranışında?
Sorular arka arkaya sıralanıyordu. Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. En azından onu korkutan durumun ne olduğu ortaya çıkmıştı ve korkmamasını söylüyordu. Bekleyip görecekti, başka çaresi yoktu. Herhalde bu nottan sonra karşısına çıkıp, ne istediğini söyleyecekti ona. Kim olduğunu çok merak ediyordu. Gerilmiş, meraklanmış ama bir o kadar da rahatlamıştı. Şimdi gerçekten bir fincan çay iyi gelecekti ona. Kalktı mutfağa gitti, ışığı yaktı ve küçük yemek masasında oturan adamı farketti. Bir çığlık attı, o esnada adam "lütfen korkma" dedi güçlü bir sesle. Kalbi deli gibi atıyordu. Biraz önce salonda gevşemiş olan bedeni, bıraksalar tespih böceği gibi kıvrılıp kapanacak duruma gelmişti.
Adam oldukça sevecen bakıyordu ve "lütfen korkma" demeyi sürdürüyordu. Elini kalbine koydu, nefesini düzenlemeye çalışırken "kimsiniz siz?" diyebildi yavaşça. "Ben sen' im, iç sesinim, endişelerinim, korkularınım" dedi. "Buna inanmamı güçleştiren durumun farkında mısınız?" diyebildi.
"Bu durum hangi koşulda kabul edilebilir olurdu ki sizce?"
"Hiç bir koşulda"
Adam, gördünüz mü haklıyım der gibi yüzünde hafif bir gülümsemeyle baktı, "Amacımın sizi korkutmak olmadığını anladınız biraz önce salondayken, anlaşılabilir, kabul edilebilir, algılanabilir -her neyse- bir durum olmadığının farkındayım ancak son zamanlarda sanki gelmemi istediniz diye algıladım."
"Nasıl? Nasıl istedim?"
"Sanki kendi kabuğunuza çekildiniz, hayat size beklediğiniz hiç bir şeyi vermemiş ve siz ona kırılmışsınız gibi bir el etek çekme durumu oluştu gözlemlediğim."
Kadın küçümseyici bir bakışla, "O zaman yaşadıklarımı size anlatmama gerek yok, nasılsa her şeyi biliyorsunuz. Her bir acıyı tek tek!" dedi.
"Elbette, unutmayın herkese taşıyabileceği kadar yük verilir. Yaşamdaki hangi acı, bir diğerinden daha az olabilir ki? Herkes yaşadığı acı etrafında yoğunlaşır, merkezi o olur ve müsade edilirse, bir süre sonra ele geçirir kişiyi. Merkez siz olmadınız hiç bir zaman, etrafınızda örgülendi herşey ve siz de izin verdiniz."
"Ne söylüyorsunuz? Nerdeyse bütün bunları ben yarattım diyeceksiniz?!" diye haykırdı kadın.
"Sadece, siz gerçek bir duygu, size ait bir acı yaşamadınız bugüne kadar diyorum"
"Yaşadıklarımın hiçe sayılması onurumu kırıyor ve kızdırıyor beni hatta. Ne söylemek istiyorsunuz? Söyleyin dolandırmayın lafı !"
"Kalbiniz diyorum, aşk diyorum. Merkezi siz olan bir durum diyorum."
"Gecenin bu vakti benim duygusal durumum ile ilgili konuşmak için geldiğinize inanamıyorum."
"İnanın"
"Neden peki?"
"Çünkü bir süredir dediğim gibi görünmez olmayı seçtiniz, kabuğunuz olsa nerdeyse onun içine kaçacaksınız."
"Ne olmasını istiyorsunuz?"
"Sizi biraz hareketlendireceğiz. Yarın sabahtan itibaren hayatınıza bir renk gelecek."
"Ne diyorsunuz?"
"Kalbinizin nasıl çalıştığını öğreneceksiniz. Diğer uzuvlarınız işlevlerini yaptılar ama pas tutmak üzere olan bir kalbiniz var ve yaşamınız sona ermeden mutlaka bu eksik kalan noktaya da dokunacağız."
"Yani durduk yerde bir aşk mı yaşayacağım, güldürmeyin beni"
"Bana sakın yaştan dem vurmayın ! Bu kalp her yaş için yaratıldı hanımefendi."
Kadın yüzünde alaycı gülümseyişle, bu deli saçması konuşmaların son bulmasını isteyen bir el hareketiyle yerinden kalkmaktayken, adam ayağa kalkıp sanki eliyle tepeden bastırıyormuş gibi tekrar oturmasını sağladı.
"Siz.."
"Hanımefendi şimdi beni dinlemek zorundasınız!. Siz, üstünüze ölü toprağı serperek bir şeyleri çağırıyor olabilirsiniz ama ne yazık ki sizin sıranız gelmedi öbür dünya için. Bu yüzden duruma el koyduk ve yarından itibaren hayatınızda epey bir şey değişime uğrayacak. Bu akşam son kez emanet acılarınızla konuşun, vedalaşın. Bundan sonra herşey size ait olacak ve etrafınızda gelişecek."
Kadın hayretle adama bakarken o, "Çok iyi gizlemişsiniz ama siz güzel bir kadınsınız, şimdi bunu görecek birileri olacak sadece. Güzel şeyler yaşamak hakkınız." deyip göz kırptı ve mutfak kapısından bahçeye yürüyüp kayboldu.
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
|)__)
-”-”-
not: kullanılan gif Google görsellerden alıntıdır.