Öyle uzun süre uyumuştu ki, gözlerini açtığında karanlıktı ortalık. Oda servisini aradı, yiyecek bir şeyler istedi. O arada hemen duşa girdi ve kendini soğuk suyun altına bıraktı. Daha iyi hissediyordu. Biliyordu ki, zaman geçtikçe daha da iyi hissedecekti. Kendini buna inandırınca rahatladı, tam o esnada kapı çalınca gelen oda servisinin, onu girdiği düşünce girdabından çekip çıkarmasına sevindi.
Balkon kapısını açtı, önce soğuk su, ardından oksijen iyi gelmişti. Evet gitgide daha iyi hissediyordu. İlk aldatılan o değildi, dünya yıkılmayacaktı o bunu yaşadığı için. Sürpriz bir şekilde başlayan bu aşk için teşekkür ediyordu hayata ama yine de bu aşk yıkıntısı altında kalmayacaktı.
Balkon sehpasına gelen yiyecekleri koydu, gecenin sessizliğini bölsün diye televizyonu açtı. Manzaraya bakarak ağzına ilk lokmayı attı. Epeydir bir şey yememiş gibiydi. Mide çarkları öyle süratli çalışıyordu ki, birden hızlı hızlı yediğini farketti. "Herhalde aşk acısından kendini yemeğe vurmak böyle bir şey" dedi.
Birden içerdeki televizyondan onu şaşırtan, beyninde soru işaretleri yaratan bir şeyler duydu. Kendini şu anda bulunduğu dünyadan çok uzak hissetti. İçeri gitti, sesini iyice açtı televizyonun. Görüntülerde, yıkıntılarla dolu bir şehir vardı. Gördüğü ve duyduğu şeyleri beyninde örtüştüremiyordu bir türlü. Bugün günlerden neydi? O uyurken yüzyıllar mı geçmişti?
Resepsiyona telefon açtı hemen, tarihi sordu. Aldığı cevapla kalakaldı. Neredeyse 2 gün olmak üzereydi o uykuya kaçtığından beri. "Nasıl olur?" dedi. Gözlerinden ilk defa yaşlar süzülmeye başladı. Haberde hem yaşadığı büyük şehrin, hem de diğer evin bulunduğu banliyönün derecesi yüksek bir depremle ağır hasar aldığı anlatılıyordu görüntülerle beraber.
Aklını kaçıracak gibiydi. Telefonu geldi aklına, hemen koşup açtı. Bir kaç çağrı ve mesaj geldi açtıktan sonra. Ailesiyle irtibatı sağladı, herkes iyiydi, biraz rahatladı. Telefonuna gelen arama listesinde mimar da vardı. Deprem olmadan hemen önce aramış, ulaşamayınca da mesaj göndermişti ona.
"Sevgilim, biliyorum bir süredir sana sıkıntı yaşattım ama tüm bunların ne seninle, ne de bir başkasıyla alakası yok. Bu akşam sana çok önemli bir şey söyleyeceğim ama sana ulaşamıyorum, nerdesin?"
Numarayı defalarca çevirdi ama yanıt yoktu. Hemen giyindi, araba kullanamazdı bu halde, ailesi de yolların güvenli olmayacağını, uçakla dönmesini söylemişti. Havaalanının yolunu tuttu.
Uçak inene kadar binbir senaryo üretti. Ona bir şey olmaması yönünde milyon defa dua etti. Onu aramaya nerden başlayacağını bilemiyordu. Uçaktan iner inmez banliyödeki firma sahibi dostunu aradı. Ordaki evi kontrol etmesini rica etti, evde birilerinin olmasından şüphelendiğini ekleyerek. Hemen birlikte yaşadıkları eve koştu. Orası sağlamdı ama evde kimse yoktu.
Daha sonra banliyödeki dostundan bir telefon geldi. "Ev tamamen çökmüş ve bir kadın, bir erkek iki ceset var" diyordu telefondaki ses. Bayılacak gibi oldu, nefesi kesildi. Cümlenin devamında ise mimarın çok yakın arkadaşı ve tanımadığı bir kadın olduğunu anlıyordu. Öyle bir durumdaydı ki; kendi evinin yıkıntılarından bir ölü çıkıyordu, buna üzülse miydi, yoksa onun mimar olmadığına sevinse miydi? İki duygu ne kadar birbirine yakındı, ilk defa anlıyordu. Hafif bir mide bulantısı geçirdi. Yüzüne su çarpıp, derin nefesler aldı.
Onu bulmalıydı. Bulmalı ve gözlerine bakarak konuşmalıydı. Mimarın ailesini arayıp, bir haber var mı diye sorsa, onları da telaşa mı vermiş olurdu? Ortalık yıkıntı doluydu ve kimin nerde olduğunu mutlaka öğrenmeliydi. Telefonu çevirdi, mimarın babası çıktı telefona. Sesi titriyordu yaşlı adamın. Kalbi hiç bu kadar ağzına yakın bir yerde atmamıştı. Elinde telefonla yere yığıldı kadın.
*********
Baygınlık, sonrasında krize dönüşünce hastahanede müdahale edilmişti. Ailesi ve arkadaşları koşturdu yanına. Hiç bir şey teselli edemiyordu onu. Sürekli ağlıyordu, ağlamak istemese bile gözyaşları gözünden atlayıp intihar ediyorlardı. Hastahanede daha fazla kalmak istemiyor, bir an önce sevgilisini morgta son kez görmek istiyordu. Kimse ikna edemedi onu, gözleri kararlılığını keskin bakışlarla anlatıyordu.
***************
Mimar, onunla tanıştığı zamanlarda çalıştığı işten bir yanlış anlama sonucu ayrılmak zorunda kalmıştı. Yeni bir iş için görüşmeler yapmaktaydı. Kadına bu durumu anlatıp, onun da keyfini kaçırmayı, kendisinden başka bir kişinin daha gelecek endişesi taşımasını istemiyordu. Nitekim akabinde iş buldu, ancak şehirden uzaktaydı. Hem yeni işin getirdiği yük, hem de şehirden uzakta oluşu yüzünden eve epey yorgun ve geç geliyordu. Eski işiyle ilgili de dava açmıştı, kendini aklamak ve düştüğü zor durumun maddi manevi karşılığını almak istiyordu. Herşey sonuçlandığında tüm bunları kadınla paylaşacak ve onunla ilişkisini bir üst kademeye taşıyacaktı.
Hayatlarının yıkıntı altında kaldığı gün ise, çok yakın bir arkadaşı ondan banliyödeki evin anahtarını istemiş ve çok özel bir görüşme yapacağını söylemişti. Evde kalmayacağını ama görüşmeyi yapacağı kişiyle başbaşa olacağı çok özel bir yere ihtiyacı olduğunu ve onu kırmamasını rica edince karşı çıkamamış, anahtarı verdikten sonra da iş yoğunluğuna girince, kadını bundan haberdar etmeyi unutmuştu. Bu arada gelen telefonla eski işyerine açtığı davayı kazandığını, epey yüklü bir tazminat ve işe geri dönme garantisini de aldığını öğrenince, işte şimdi tam zamanı diye düşünüp, kuyumcu da bekleyen yüzüğü alıp, eve doğru yola koyulmuştu. Tüm bu süreçte sevgilisine uzak durduğunun farkındaydı ama eros onları bir kez buluşturmuştu ve mimar aşka inanan nadir erkeklerdendi. "Bu akşam herşey bizim için yeni ve yeniden başlıyor olacak" diye geçirdi içinden gülümseyerek. Telefonla aradı kadını, ulaşamadı. Hemen mesaj yazdı.
Tam o esnada gülümsemesi dudaklarında dondu. Ne olduğunu anlamamıştı bile. Deprem onu yolda yakalamıştı. Bir viyadüğün altından geçmesine saniyeler kala, şiddetli sarsıntıyla viyadük çökmüş, hızla gittiği için düşen yol korkulukları aracın kaputundan girmiş ve kalbine saplanmıştı. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki, görevliler yüzündeki tebessümü gördüklerinde yaşıyor sanmışlardı önce.
Tüm şehir acılarını sarmakla uğraştı uzun süre. Zaman akıp gitti ve unutuldu kağıttan yapılmış koca şehrin görüntüleri.
Kadın ise parmağında mimardan kalan yüzük ve yüreğindeki daimi acıyla kendini evine kapattı. Onun için yanlış düşüncelere kapıldığı, gördüklerini değerlendiremediği, kaçtığı için kendini ölene kadar affetmedi.
(bitti)
|)__)
-”-”-
not: gif Google'dan alıntıdır.
Bu öykü 2011 de yayınlanmıştır.
Kadın kendini öyle kapatmasaydı keşke :(
YanıtlaSilŞimdilik öyle gözüküyor ama hayat onu dışarı açılmaya zorlayacaktır.. Teşekkürler Daha Mutlu Yaşam
YanıtlaSilHəyat anlatılmış bu hekayədə əslində... Bir çoxumuz bəzən işin əslini öyrənmədən tələsərək çox böyük yalnışlara imza atmırıqmı? Yazıq olmuş gözəl eşqə. Mən nədənsə həmişə sonu mutluluqla bitən hekayələri sevirəm. Amma dedim ya həyat bu təəssüf ki, hər zaman mutluluk vermir. Qələminizə, qəlbinizə sağlıq.
YanıtlaSilHoşgeldiniz Umman Aslan,
YanıtlaSilEvet hayat bir sürü olaya gebe.. bazen büyük bir sevinç, bazen de keder çalar kapımızı.. dileğimiz tabii ki hep güzellikler olsun..
Çok teşekkür ederim zarif yorumunuz ve ziyaretinize. Sevgiler,
hiç bir zaman kimseyi bilmeden yargılamamak gerekiyor. Ölümlü dünya sonuçta. Çok duygulandım gerçekten. Hayatın gerçekleri bunlar..:(
YanıtlaSilMaalesef hayat her zaman mutlu son sunmuyor :( yazarken yakın ve uzak çevremdeki insanların hayatlarından parçaları düşündüm ve özellikle 97 İstanbul ve Gölcük depreminde yaşanan acılara ithaf ettim. Teşekkür ederim yorumuna Hazal'ın Dünyası
YanıtlaSilTelevizyonu açtı cümlesinden sonra anlık bir zamanda hikayenin gerisini olduğu gibi bildim desem,eminim inanırsın ;) zira kafamız aynı çalışıyor çok ilginç momentos. Aynı yazarlardan beslenmiş olmalıyız ve belki yaşanmışlıklar ya da aynı coğrafyadan geliyor oluşumuz.bilmiyorum... Geçen paylaştığın şiiri sevmedim ama iyi bir öykü yazarısın. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilİnanırım Balthus :) Yaşam çizgilerimiz bir harita olsa eminim çok fazla yerde çakışma olacaktır..
YanıtlaSilBen sana başka şiirleri de okuturum :) zira yazmaya ilk şiirle başladım, ilk gözağrısı valla başkadır şiirin yeri bende ..
Yorumuna kalpten teşekkür ederim.. Sevgiler,
Hikayeyi okudukça 17 ağustos depremi aklıma geldi. Ne kadar etkileyici ve güzel yavmışsınız. Elinize sağlık
YanıtlaSilNe acı ve zor günlerdi değil mi? :/ Beğenmenize sevindim Abdullah bey.. teşekkürler,
YanıtlaSilÖzgün blogunuzu yeni keşfettim ancak artık takipteyim, bize de bekleriz,
YanıtlaSilhttp://hedefbodrum.blogspot.com.tr/
Hoşgeldiniz O.Mert Tekin :) sayenizde ben de sizi keşfettim.. yazılarınızı okumak eğlenceli olacağa benzer.. Bodrum ve civarını severim. Bloğunuz hayırlı olsun.
YanıtlaSilSevgiler,
Kalbim sıkıştı resmen... Çok üzücü. Anlatımın da etkisi var tabii, kalemine sağlık. (Bloğuma yorum yazdığında siz diye cevaplamışım, sakıncası yoksa sen demek isterim. Bembeyaz yavruyu beni için sımsıkı kucaklayıp öpersen çok mutlu olurum. Sevgiler )
YanıtlaSilSevgili Söz Sanatı, evet cidden yazarken de ve okurken de aynı sıkışıklığı yaşadım her seferinde.. Yorumun için teşekkür ederim.
YanıtlaSil(Ah her dakika yanyanayız miniğimle, öpmez miyim hiç, o yazından sonra hep aklımdasın.)
Sevgiler ikimizden sana <3