Aldığı derin nefesle diyaframını şişirdi ve orda tuttu bir süre. Kuvvetle dışarı üfledi sonra.
"Sorumu duydun mu?" dedi kadın.
"Duydum, kıskanç mıyım diye sordun" cevabını verdi adam.
"Öyle misin peki?"
"Kıskanç olduğumu düşünmedim hiç ama görünen o ki, sana öyle düşündürttüm."
"Beni tutan kıskaçların var sanki?"
"Kıskanç, kıskaç... daha neler var sırada?"
"Belki de sorun bendedir. Daha önce hiç merak edilmedim, beklenmedim, özlendiğimi hissetmedim."
Sessizlik oldu ve sonra adam sakin bir sesle konuşmaya başladı.
"Bir adam varmış, karısını herşeyden aşırı derecede kıskanıyormuş. Onsuz dışarı evden çıkmasına laf ediyormuş. En sonunda pencereden dışarı bakmasına bile izin vermemeye başlamış. Kadın, bıkkınlıkla 'bari camdan dışarıyı seyredeyim' demiş. Adam 'Sana öyle bir şey yapacağım ki, kimse seni görmeden dışarıya bakabileceksin' dedikten sonra jaluzi adıyla andığımız perdeyi icad etmiş. Kadın perde arasından dışarıyı rahatlıkla seyrederken, onu kimse göremiyormuş. Rivayet odur ki, adam yine de aldatılmaktan kurtulamamış. Jaluzi adının da fransızcada kıskançlık anlamında kullanılan jalousie sözcüğünden geldiği söylenmekte."
"İlginç bir öykü. Sen bu öykünün neresindesin peki?"
"Bu öyküyü babamdan dinlediğimde 16 yaşındaydım. Babam sonrasında şöyle demişti. 'Kıskançlığın cinsiyeti yoktur; kadın için de, erkek için de zehirli bir duygudur. İyi bir gözlem, merak ve ilgiyle beslenen ilişki en güzelidir, unutma sakın.' "
Derin bir nefes daha aldı ve devam etti.
"Bu öğreti ile büyüdüğümden hayatımda kıskançlığa yer vermedim hiç. İnsan kendi kalbine, kendi duygularına yakın birine ilgi gösterir, onu merak eder, özler. Benimkisinin de böyle bir alakadan ibaret olduğunu düşünüyorum ama sana cidden kıskaca alınmış duygusu veriyorsam, bu eziyeti sürdürmenin anlamı yok." dedikten sonra evin anahtarlarını sehpaya bırakıp, kapıdan sessizce çıkıp gitti.