İstibdat :(isim, Arapça) Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça bdd kökünden gelen istibdād, "başına buyrukluk, kural tanımazlık, bağımsızlık" sözcüğünden alıntıdır. Aynı kelimeden türemiş "müstebit" ise, Arapça bdd kökünden geliyor ve "başına buyruk yönetici, despot, tiran " anlamını taşıyor.
Tefessüh Etmek :1. Organ, yiyecek vb. çürüyerek bozulmak.
2. (mecaz) Soysuzlaşmak.
"Demokrasi idaresinin tefessüh edip cıvıklaşma devrine geldiği, bir şahıs aleyhine ücretle iftiralar tertip eden propagandacılardan anlaşılır." - Rıza Tevfik
Kelime Kökeni :
Arapça fsχ kökünden gelen tafassuχ, "sakatlanma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça fasaχa "kolunu veya bacağını çıkardı, hukuken geçersiz kıldı" fiilinin tefeˁˁul vezni (V) mastarıdır.
Butlan :(Arapça)1.(isim, hukuk) Batıl olma durumu.
2. (isim, hukuk) Hukuki bir işlemin kurucu unsurlarında mevzuatta öngörülen şartlar sağlanmışken geçerlilik şartlarında yasada öngörülen zorunlu bir unsurun eksik olması durumu.
"Mahkemeden bekledikleri mutlak butlan kararı çıkmadı."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça bṭl kökünden gelen buṭlān, "geçersiz olma, yok hükmünde olma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça baṭala "geçersiz kaldı, iptal edildi, yok hükmünde idi" fiilinin masdarıdır.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
[Ömer b. Mezîd, Mecmuatü'n-nezâir, 1437]
rūz-ı ḳıyāmetdür / Ki kılur noḳtayı emr-i ilāhī ḥaṭṭ-ı buṭlānı
1.(isim) Her yanı görmeye elverişli, camlı çatı katı veya taraça; kule.
"Söz konusu cephede, üst kat divanhanesinin geniş saçağı batıya doğru ilerleyerek sonradan eklenmiş olan cihannümayı alt katlardan ayırmaktadır." - Nuri Akbayar
2.(isim, eskimiş) Dünya haritası.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Farsça cihān "dünya" ve Farsça numā "gösteren" sözcüklerinin bileşiğidir. (NOT: Bu sözcük Farsça numūdan, numā "göstermek" fiilinden türetilmiştir.)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler;
Bugün kahvaltı sonrası dilime bu şarkı dolandı ve mırıldanırken birden TRT Müzik programında çok sevdiğim Münir Özkul' un ipeksi sesi ve sahne rahatlığıyla bu şarkıyı seslendirdiğini hatırladım.
Tam pazar sabahına yakışacak tatlı, latif ve bir o kadar da özlemle dolu bir şarkı/video paylaşmak istedim. Gününüz bu sesin kadife yumuşaklığında geçsin.
"Bence ziyan olmuş, eski deyimiyle heder olmuş bir değerdir." - İhsan Oktay Anar
5.(isim) Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, ekonomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi ögelerin bütünü.
"Edebiyat, sanat, fikir, ilim ve başlıca değerlerimize toptan bir bakış lütfeder misiniz, efendim!" - Ahmet Kabaklı
6.(sıfat) Uğrunda belli bir bedel ödenecek veya belli bir zahmet göze alınacak nicelik veya nitelikte olan.
"160 odası olan otelin dekorasyonu ile iç donanımı görülmeye değer bir güzellikteydi." - Adnan Özyalçıner
7.(isim, felsefe) Kişinin isteyen, gereksinim duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey.
8.(isim, matematik) Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı.
* * * * *
Deyim veya Birleşik Fiil Olarak Kullanımı :
Değer biçmek : Bir şeyin değerini belirtmek, bir şeye değer koymak.
Değer vermek : Değerli saymak, önem vermek.
* * * * *
Birleşik Kelime Olarak Kullanımı :
Değer Analizi, Değer Artırma, Değerbilir, Değerbilmez, Değer Düşümü, Değer Düşürme, Değer Düşürümü, Değer Katma, Değer Kuramı, Değer Yargısı, Değerler Dizisi, Artık Değer, Bağıl Değer, Eş Değer, Geçer Değer, Günlük Değer, Hazır Değer, İzafi Değer, Katma Değer Vergisi, Kayda Değer, Milli Değer, Mutlak Değer, Nominal Değer, Salt Değer, Saygıdeğer, Taşınır Değer, Toplumsal Değer, Ulusal Değer, Uygun Değer, Yaklaşık Değer, Beyan Değeri, Birleşme Değeri, Borsa Değeri, Piyasa Değeri, Satış Değeri, Viskozite Değeri, Sosyal Değerler.
(Çok fazla kelime yer aldığından, açıklamaları olmadan sadece kelimeleri yayına aldım. Anlamları için TDK sözlükten bakabilirsiniz.)
* * * * *
Kelime Kökeni :
Eski Türkçe tegir “pay, hisse, kıymet” sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Türkçe teg- “eşit olmak” fiilinden Eski Türkçe +()r ekiyle türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve kullanım örnekleri :
Eski Türkçe: [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
ol at tegirinde boḳurdı [[atı değerinden ucuza verdi]]
Türkiye Türkçesi: [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-i Osmani, 1876]
ABD'li besteci, söz yazarı, gitarist, vokalist, müzik yapımcısı ve aynı zamanda americana grubu Low Stars'ın kurucu üyesi olan Russo, müzik kariyerine rock müzisyeni olarak başladı ve Tonic grubunun kurucu ortağı oldu. 2006 yılında birden fazla film ve TV projesinde çalışırken stüdyoya yardımcı olması için davet edildi ve bu süreçten ne kadar keyif aldığını fark etti.
The Umbrella Academy, Lucy in the Sky, Altered Carbon, Mile 22, Lizzie, Three Christs, Snowfall, Fargo, Legion ve Counterpart başta olmak üzere çeşitli film ve televizyon dizilerinin yanı sıra Star Trek serisi Star Trek: Discovery, Star Trek: Picard ve Star Trek: Strange New Worlds ve For All Mankind'da besteci olarak yaptığı çalışmalarla da tanınır. Ayrıca mini dizi The Night Of ve beğenilen video oyunu What Remains of Edith Finch'in müziklerini de yaptı. Fargo'daki çalışmasıyla 2017'de Sınırlı Dizi, Film veya Özel Dalda En İyi Müzik Bestesi dalında Primetime Emmy Ödülü'nü kazandı.
Legion ve Fargo benim izlediklerim arasında en çok hatırladığım ve sevdiklerim. Bu pazar yayına Fargo film müziğini ekledim. Genç besteciye, daha uzun yıllar bir çok film/diziye besteleriyle ruh katacağı ödüllü çalışmalar diliyorum.
"Başka türlü yazamazdı, canı isterse hem onun yazacağı çok tesirli, firaklı olurdu." - Refik Halit Karay
* * * * *
Kelime Kökeni:
Arapça frḳ kökünden gelen firāḳ, "ayrılık, birbirinden ayrı kalma" sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça faraḳa “ayırdı” fiilinin fiˁāl vezninde masdarıdır.
Artık :1.(sıfat) İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan.
2.(isim) Bir şeyin harcandıktan veya kullanıldıktan sonra artan bölümü; çıktı.
"Dibinde bir yudumluk kararmış çay artığı vardı." - Yusuf Atılgan
3.(sıfat) Daha çok, daha fazla.
4. (zarf) (a'rtık) ► Bundan böyle.
"Artık onlar en lüks gazino ve barlara gidiyorlar, gecelerini oralarda geçiriyorlardı." - Tarık Buğra
5. (isim, müzik) Büyük ve tam aralıkların yarım ses artmış hâli.
6.(isim, tarih) Geriye kalmış, arkaya kalmış kimse.
"... Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan'ın az fakat disiplinli ordusunun kılıç artığı olmaktan kendilerini kurtaramamışlardı." - Fevzi Samuk
* * * * *
Birleşik Kelime olarak kullanımı :
Artık değer :(isim, ekonomi) İşçinin, iş gücünün karşılığı olarak ödenen değerin üzerinde ürettiği ve işverenin, karşılığını ödemeksizin sahip olduğu ek değer.
"Marksçı dilin değişken anamalı sadece emekçi ücretlerini dile getirir çünkü sadece emekçi ücretleridir ki artık değer üretir." - Orhan Hançerlioğlu
Artık emek :(isim, ekonomi) İşçinin, ek süre içinde harcadığı ve sonucunda artık değer yarattığı, karşılığı ödenmeyen emek.
Artık göl :(isim, coğrafya) Deniz ve gölün kuruması veya çekilmesi sonucunda oluşmuş yeni göl.
Artık gün : (isim) Artık yıllarda şubat ayına eklenen yirmi dokuzuncu gün.
Artık yıl : (isim) Dört yılda bir gelen 366 günlük yıl; seneikebise.
1996, 2000, 2004, 2008 gibi dört ile bölünebilen her yıl, artık yıldır.
Eksik artık :(zarf) Elde ne varsa.
Üretim artığı :(isim, ekonomi) Ekonomide üretim fazlalığı.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Eski Türkçe art- fiilinden +Ik sonekiyle türetilmiştir. Art- kelimesi ise *ār "arka, sırt" sözcüğünden +It önekiyle türetilmiştir.
Amerika/Tennessee doğumlu, mesleğinde çok disiplinli müzisyen Will Padgett, "her işi yapan hiçbir işte usta olamaz" atasözüne adeta meydan okuyor. Aslen klasik besteci ve piyanist olan Will'in çağdaş stiller, enstrümanlar ve tekniklere olan hayranlığı, ses tutkusundan kaynaklanıyor ve onu günümüzün en yetenekli sanatçılarının eklektik çeşitliliğiyle sahneyi paylaşmaya yöneltiyor. Hem orkestra şefi, hem de yardımcı müzisyen olarak sahnede yer alan Will, müzikal olarak öne çıkmak isteyen profesyonel bir tavra sahip sanatçılar ve topluluklar için doğal bir seçim. Müzik tarzı, cazın armonilerinin, rock ve soul ritimlerinin ve memleketinin country müzik mirasının şarkı söyleme melodilerinin bir birleşimidir. Ama en çok caz formu üzerinde çalışmaları vardır.
Youtube' da ya da kendi internet sayfasında (buraya tıklayıp, inceleyebilirsiniz) yayınlanmış diğer besteleri keyifle dinleyeceğinizi tahmin ediyorum.
Bahar yağmurlarıyla bezenmiş, enfes bir gün dileğimle.
Çellist, besteci ve prodüktör olan Sebastian Plano, 1985 yılında Arjantin'in Rosario kentinde müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Anne ve babası şehrin senfonik orkestrasında olduğu için, erken yaşlarda klasik müzikten ve ayrıca yerel olarak ünlü bir bandoneon sanatçısı olan büyükbabası aracılığıyla tangodan etkilendi. Plano, yedi yaşında çello çalmaya ve 12 yaşındayken müzik yazmaya başladı. 2008'de Rosario'nun Opera Binası'nda prömiyeri yapıla,n dört bölümlük bir orkestra eseri olan bestesinden kısa bir süre sonra, çalışmalarına ilgi gösterilmeye başlandı.
17 yaşındayken, United World College of the Adriatic'te tam burslu olarak dünya çapında seçilen 4 genç müzisyen arasında yer aldı ve bu da ona ünlü Trio di Trieste ve Çellist Enrico Bronzi ile çalışma fırsatı verdi. Boston Konservatuvarı ve San Francisco Konservatuvarı'nda art arda tam burslar kazandıktan sonra eğitimine Amerika Birleşik Devletleri'nde devam etti. Klasik yetiştirilme tarzının yanı sıra, Plano'nun elektronik müziğe olan coşkusu ve keşfi bir hobiye dönüştü. Kariyerine 2011 yılında ilk albümü "Arrhythmical Part of Hearts" ın kendi yayınladığı albümle solo plak yapımcısı olarak başladı. Müziğini tanıtmak için bir araç olarak, San Francisco metrosunda çalmaya başladı ve yeni albümünü halka tanıttı.
19 Nisan 2013'te, hem üçüncü albümü "Verve" yi, hem de eski Kronos Quartet çellisti Jeffrey Zeigler ile bir uzunçaları henüz bitirmişlerdi ki, bir hırsız Plano'nun arabasına girdi ve bilgisayarıyla, tamamlanmış kayıtları içeren iki sabit diski çaldı. Tüm çabalara rağmen, bu çalışmalara ulaşılamadı. Aynı yılın Ağustos ayında Berlin'e taşındı ve burada kayıp parçaları yeniden inşa etmeye başladı ve 2017'de "Verve" piyasaya sürüldü. Bu arada oyun ve film müzikleri hazırladı. 90. Akademi Ödülleri'nde En İyi Kısa Animasyon Filmi Akademi Ödülü için listeye alındı ve Oscar'a hak kazanan ilk video oyunu fragmanı oldu. 2018'de kanalizasyon kirliliğine karşı Keynvor Projesi'ne katıldı ve bunun için Atlantik Okyanusu'ndan sesler içeren üç parçalık bir EP yazdı. 2019 albümü Verve, 62. Grammy Ödülleri'nde En İyi New Age Albümü dalında aday gösterildi.
Genç bir müzisyenin, hüzünlü ama dinlendirici bestesini sunuyorum bu yayında sizlere.
Mütedeyyin : (sıfat, eskimiş, din bilimi, Arapça) ► Dindar.
"Nitelikli dolandırıcılık, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, kaçakçılık gibi suçlardan fezlekesi bulunan mütedeyyin milletvekilleri var." - Yılmaz Özdil
👇
Dindar : (sıfat, din bilimi, Arapça dīn + Farsça -dār) Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı, dinin emirlerini yerine getiren (kimse); mütedeyyin.
"Dualarında hep hayırlı, dindar evlat isterdi." - Ömer Seyfettin
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dyn1 kökünden gelen mutadayyin, "dindar" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça tadayyun "bir dine mensup olma" sözcüğünün tefe'ul vezni (V) failidir.
Kelime, Değerli Blogger Recep Altun tarafından önerilmiştir. Katkıları için teşekkürler.
"… bir müddet Bursa’da yaşadıktan sonra onsuz yapamayacağını defaatle söyleyen efendisinin yanına dönmesini, bu hâlin birçok kadınların başına geldiğini söyleyerek saatlerce nasihat etti." - Meliha İksel
(Defaat :(isim, çokluk, Arapça) Kezler.)
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dafˁāt دفعات "defalar" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük Arapça dfˁ kökünden gelen dafˁat دفعة sözcüğünün çoğuludur.
"Burada yığınla gördüğümüz ölü kemikleri defaten yani bir defada işlenmiş bir cinayetin asarı değildir." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
2.(zarf) Ansızın.
"Sönük bakan gözleri defaten parladı." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dafˁatan دفعةً "bir defada, tek darbede" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça dafˁat دفعة "darbe, vuruş, defa" sözcüğünün zarfıdır.
Ek açıklama : "Defalarca" anlamında kullanımı galattır yani yanlıştır. Bir sonraki yayında "Defaatle" kelimesi incelemeye alınıp, iki kelime arasındaki fark aktarılacaktır.
Almanya-Berlin' de yaşayan sanatçı, besteci, Multi-Enstrümantalist aynı zamanda film, televizyon, radyo dramaları, reklamlar ve konserler için müzik yapımcısıdır. Yıllarca sahnede çeşitli gruplar ve orkestralarla çalışıp, dünya çapında turneye çıktıktan sonra oryantal stil ve çağdaş doğaçlamayı birleştirerek çalan bir topluluk kurdu.
Sürekli olarak Viadrius Trio, Sebo Beats takma adı Glenn Chiller, Falk Effenberger, Naile Tuncer (Tuncer & Gromotka), Sybille Hein, Felicitas Conrad ile çalışan müzisyen, şimdilerde solo projesine odaklanmakta. İnstagram ve Youtube sayfalarından çalışmalarını takip edebilirsiniz.
Kıranta :(İtalyanca)1.(sıfat) Saçları ağarmaya başlamış (erkek).
"Yeni şube reisi, kırk beşlik, ellilik, kıranta, ağzı kalabalık bir adam." - Memduh Şevket Esendal
2.(sıfat) İlerlemiş yaşına rağmen bakımlı, özenli (erkek).
"Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor." - Esat Mahmut Karakurt
3. (sıfat) Kırlaşmış (saç, sakal).
"Erkek, tıraşı uzamış kıranta saçlı, kırk yaşlarında bir köylüydü." - Reşat Nuri Güntekin
* * * * *
Kelime Kökeni :
İtalyanca grande "büyük, yüce, gösterişli" sözcüğünden alıntı olabilir; ancak bu kesin değildir. İtalyanca sözcük Latince grandis "büyük" sözcüğünden evrilmiştir.
Latince “grandis” terimi, “büyük” veya “büyüklük” anlamında kullanılan “grandis” kökünden gelmektedir. “Grandis” kelimesinin kökeni, daha eski Hint-Avrupa dillerine kadar uzanmaktadır. Özellikle Latince’de “grandis” kelimesi, bazı dillerde karşılık gelen benzer anlamların bulunduğu eşdeğer kelimelere yol açmıştır. Örneğin, İtalyanca “grande” ve Fransızca “grand” kelimeleri de anlam olarak benzerlik içerir.
"Arapça, Kürtçe, Türkçe en galiz küfürlerin birbirine karıştığı bu çığırtkan yaygarayı lezzetle dinlerdim." - Ahmet Hamdi Tanpınar
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça ġlẓ kökünden gelen ġalīẓ غليظ "kalın, koyu, kaba" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ġilẓat غلظة "kabalaşma, koyulaşma" sözcüğünün sıfatıdır.
Kelime, Sevgili KuyruksuzKedi tarafından önerilmiştir, katkılarına teşekkürler.
"Gözlerini kadit elleriyle iyice ovdu." - Ömer Seyfettin
2. (isim) Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et.
3. (isim) ► İskelet.
* * * * *
Birleşik Fiil, Kalıp Söz olarak kullanımı :
Kadidi çıkmak : 1. Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
"Sıtmalı arabacıların titredikleri, cılız, kadidi çıkmış öküzlerin iç ezici bir şekilde düşündükleri görülürdü." - Sait Faik Abasıyanık
2. İskeleti görünmek.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça ḳdd kökünden gelen ḳadīd قديد "ince şerit şeklinde kesilip kurutulmuş et" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ḳadda قدّ "şerit şeklinde kesti, dildi" fiilinin sıfatıdır.
Güzel ülkem için aydınlık ve adaletli bayramlar diliyorum.
1. (isim) Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi; yer, vaziyet (I), hâl, hâlet, keyfiyet, mevki, manzara, pozisyon.
"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." - Reşat Nuri Güntekin
2.(isim) Duruş biçimi; tavır.
3.(isim) Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.
* * * * *
Birleşik Kelime olarak kullanımı :
Durum eki, açık durum, coğrafi durum, geçerli durum, istenmeyen durum, ruhsal durum, seferî durum, süredurum, sürer durum, üç durum yasası, yalın durum, ad durumu, araç durumu, ayrılma durumu, belirtme durumu, birliktelik durumu, bulunma durumu, çıkma durumu, çiçek durumu, dış çizgiler durumu, duygu durumu, eşitlik durumu, gün durumu, hava durumu, ilgi durumu, isim durumu, kalma durumu, tamlayan durumu, uzaklaşma durumu, yönelme durumu, yükleme durumu.
(Liste uzun olduğu için kelimelerin açıklamalarını buraya alamadım. TDK' dan bknz.)
* * * * *
Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :
... durumuna düşmek, ... durumunda olmak (veya bulunmak), durum almak, durumdan ders çıkarmak, durumdan vazife çıkarmak, durumu bozulmak, durumu düzelmek, durumunu açmak.
* * * * *
Kelime Kökeni:
(Bilgiler, Nişanyan sözlükten alıntıdır.)
Eski Türkçe turum “boy, endam” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Eski Türkçe tur- fiilinden Eski Türkçe +Im ekiyle türetilmiştir.
Türkiye Türkçesi kullanımdan düşmüş bir sözcük iken, Dil Devrimi döneminde canlandırılmıştır.
(durum vaziyet)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
Eski Türkçe: “boy” [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
"bir er turumı sūw" [bir adam boyu su]
Yeni Türkçe: “vaziyet, hal” [Cumhuriyet (gazete), 1934]
"Böylece yurd yarı koloni oldu. Bu durum kurtuluş savaşına kadar sürdü."