Mütedeyyin : (sıfat, eskimiş, din bilimi, Arapça) ► Dindar.
"Nitelikli dolandırıcılık, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırma, rüşvet, kaçakçılık gibi suçlardan fezlekesi bulunan mütedeyyin milletvekilleri var." - Yılmaz Özdil
👇
Dindar : (sıfat, din bilimi, Arapça dīn + Farsça -dār) Din inancı güçlü, din kurallarına bağlı, dinin emirlerini yerine getiren (kimse); mütedeyyin.
"Dualarında hep hayırlı, dindar evlat isterdi." - Ömer Seyfettin
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dyn1 kökünden gelen mutadayyin, "dindar" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça tadayyun "bir dine mensup olma" sözcüğünün tefe'ul vezni (V) failidir.
Kelime, Değerli Blogger Recep Altun tarafından önerilmiştir. Katkıları için teşekkürler.
"… bir müddet Bursa’da yaşadıktan sonra onsuz yapamayacağını defaatle söyleyen efendisinin yanına dönmesini, bu hâlin birçok kadınların başına geldiğini söyleyerek saatlerce nasihat etti." - Meliha İksel
(Defaat :(isim, çokluk, Arapça) Kezler.)
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dafˁāt دفعات "defalar" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük Arapça dfˁ kökünden gelen dafˁat دفعة sözcüğünün çoğuludur.
"Burada yığınla gördüğümüz ölü kemikleri defaten yani bir defada işlenmiş bir cinayetin asarı değildir." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
2.(zarf) Ansızın.
"Sönük bakan gözleri defaten parladı." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça dafˁatan دفعةً "bir defada, tek darbede" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça dafˁat دفعة "darbe, vuruş, defa" sözcüğünün zarfıdır.
Ek açıklama : "Defalarca" anlamında kullanımı galattır yani yanlıştır. Bir sonraki yayında "Defaatle" kelimesi incelemeye alınıp, iki kelime arasındaki fark aktarılacaktır.
Almanya-Berlin' de yaşayan sanatçı, besteci, Multi-Enstrümantalist aynı zamanda film, televizyon, radyo dramaları, reklamlar ve konserler için müzik yapımcısıdır. Yıllarca sahnede çeşitli gruplar ve orkestralarla çalışıp, dünya çapında turneye çıktıktan sonra oryantal stil ve çağdaş doğaçlamayı birleştirerek çalan bir topluluk kurdu.
Sürekli olarak Viadrius Trio, Sebo Beats takma adı Glenn Chiller, Falk Effenberger, Naile Tuncer (Tuncer & Gromotka), Sybille Hein, Felicitas Conrad ile çalışan müzisyen, şimdilerde solo projesine odaklanmakta. İnstagram ve Youtube sayfalarından çalışmalarını takip edebilirsiniz.
Kıranta :(İtalyanca)1.(sıfat) Saçları ağarmaya başlamış (erkek).
"Yeni şube reisi, kırk beşlik, ellilik, kıranta, ağzı kalabalık bir adam." - Memduh Şevket Esendal
2.(sıfat) İlerlemiş yaşına rağmen bakımlı, özenli (erkek).
"Masanın başında, güneşten yanmış yüzü, sert ve derin çizgilerle dolu, keskin bakışlı, kıranta bir adam oturuyor." - Esat Mahmut Karakurt
3. (sıfat) Kırlaşmış (saç, sakal).
"Erkek, tıraşı uzamış kıranta saçlı, kırk yaşlarında bir köylüydü." - Reşat Nuri Güntekin
* * * * *
Kelime Kökeni :
İtalyanca grande "büyük, yüce, gösterişli" sözcüğünden alıntı olabilir; ancak bu kesin değildir. İtalyanca sözcük Latince grandis "büyük" sözcüğünden evrilmiştir.
Latince “grandis” terimi, “büyük” veya “büyüklük” anlamında kullanılan “grandis” kökünden gelmektedir. “Grandis” kelimesinin kökeni, daha eski Hint-Avrupa dillerine kadar uzanmaktadır. Özellikle Latince’de “grandis” kelimesi, bazı dillerde karşılık gelen benzer anlamların bulunduğu eşdeğer kelimelere yol açmıştır. Örneğin, İtalyanca “grande” ve Fransızca “grand” kelimeleri de anlam olarak benzerlik içerir.
"Arapça, Kürtçe, Türkçe en galiz küfürlerin birbirine karıştığı bu çığırtkan yaygarayı lezzetle dinlerdim." - Ahmet Hamdi Tanpınar
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça ġlẓ kökünden gelen ġalīẓ غليظ "kalın, koyu, kaba" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ġilẓat غلظة "kabalaşma, koyulaşma" sözcüğünün sıfatıdır.
Kelime, Sevgili KuyruksuzKedi tarafından önerilmiştir, katkılarına teşekkürler.
"Gözlerini kadit elleriyle iyice ovdu." - Ömer Seyfettin
2. (isim) Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et.
3. (isim) ► İskelet.
* * * * *
Birleşik Fiil, Kalıp Söz olarak kullanımı :
Kadidi çıkmak : 1. Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
"Sıtmalı arabacıların titredikleri, cılız, kadidi çıkmış öküzlerin iç ezici bir şekilde düşündükleri görülürdü." - Sait Faik Abasıyanık
2. İskeleti görünmek.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça ḳdd kökünden gelen ḳadīd قديد "ince şerit şeklinde kesilip kurutulmuş et" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ḳadda قدّ "şerit şeklinde kesti, dildi" fiilinin sıfatıdır.
Güzel ülkem için aydınlık ve adaletli bayramlar diliyorum.
1. (isim) Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi; yer, vaziyet (I), hâl, hâlet, keyfiyet, mevki, manzara, pozisyon.
"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." - Reşat Nuri Güntekin
2.(isim) Duruş biçimi; tavır.
3.(isim) Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.
* * * * *
Birleşik Kelime olarak kullanımı :
Durum eki, açık durum, coğrafi durum, geçerli durum, istenmeyen durum, ruhsal durum, seferî durum, süredurum, sürer durum, üç durum yasası, yalın durum, ad durumu, araç durumu, ayrılma durumu, belirtme durumu, birliktelik durumu, bulunma durumu, çıkma durumu, çiçek durumu, dış çizgiler durumu, duygu durumu, eşitlik durumu, gün durumu, hava durumu, ilgi durumu, isim durumu, kalma durumu, tamlayan durumu, uzaklaşma durumu, yönelme durumu, yükleme durumu.
(Liste uzun olduğu için kelimelerin açıklamalarını buraya alamadım. TDK' dan bknz.)
* * * * *
Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :
... durumuna düşmek, ... durumunda olmak (veya bulunmak), durum almak, durumdan ders çıkarmak, durumdan vazife çıkarmak, durumu bozulmak, durumu düzelmek, durumunu açmak.
* * * * *
Kelime Kökeni:
(Bilgiler, Nişanyan sözlükten alıntıdır.)
Eski Türkçe turum “boy, endam” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Eski Türkçe tur- fiilinden Eski Türkçe +Im ekiyle türetilmiştir.
Türkiye Türkçesi kullanımdan düşmüş bir sözcük iken, Dil Devrimi döneminde canlandırılmıştır.
(durum vaziyet)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
Eski Türkçe: “boy” [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
"bir er turumı sūw" [bir adam boyu su]
Yeni Türkçe: “vaziyet, hal” [Cumhuriyet (gazete), 1934]
"Böylece yurd yarı koloni oldu. Bu durum kurtuluş savaşına kadar sürdü."
"Hatta yakinen biliyorlardı ki öyle ufaktan bir aileye mensup değildi." - Refik Halit Karay
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça yaḳīnan يقينً "mutlak surette, kesin olarak" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça yḳn kökünden gelen yaḳīn يقين "kesin olma, herhangi bir akıl yürütme gerektirmeksizin bilinme" sözcüğünün zarfıdır. Bu sözcük, yaḳn يقن "kesinlikle bilme, kesin olma" sözcüğünden türetilmiştir.
Yakin :(Arapça) 1.(isim, eskimiş) Sağlam, kesin bilgi.
2. (isim, eskimiş) Bir şeyi iyice, kesinlikle bilme.
* * * *
Dipnot : Yakinen sözcüğünü, "yakından" kelimesinin eski ve daha ağdalı hali sanabiliriz ki ben de öyle düşünüyordum. "Hamili kart yakinimdir" gibi farklı/yanlış kullanımlar da bunu körüklemiş olabilir. Ekşi Sözlük' te şöyle bir açıklama gördüm: "Hâmil-i kart yakînimdir" olan cümle kalıp olarak, Osmanlı'nın son dönemlerinde bürokraside icat edilmiş ve çok kullanılmıştır. Dolayısıyla halk ağzıyla değil saray ağzıyla konuşulur ve yazılırdı o zamanlar.
1. (isim, denizcilik) Bir yerin nerede bulunduğunu pusula ile ölçme.
2. (isim) Balıkçıların denizde sığlıkları belirlemek için kullandıkları işaretlerin bütünü.
* * * * *
Birleşik Kelime kullanımı :
Kerteriz noktası :(isim, denizcilik) Geminin bulunduğu yeri anlamak için kerteriz almaya yarayan fener kulesi, duba, şamandıra vb.nin harita üzerindeki yeri.
* * * * *
Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :
Kerteriz almak (veya etmek) : Bir yerin hangi yönde veya geminin nerede bulunduğunu pusula ile ölçmek.
"Uzakta, sancak tarafında, kerteriz ettiğimiz fenerin ışığı bir yanıp bir sönüyor." - Zeyyat Selimoğlu
* * * * *
Kelimenin Kökeni :
Yeni Yunanca kartárizo καρτάριζο "pusulanın 32'de bir bölümlerine göre yön tayin etmek" fiilinden alıntıdır. Yunanca fiil Venedikçe aynı anlama gelen yazılı örneği bulunmayan *quartarisàr sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Venedikçe quarta "kerte" sözcüğünden türetilmiştir.
Kerte : İtalyanca quarta "1. çeyrek, 2. pusula kadranının 1/16 dilimini belirtmek için kullanılan söz" sözcüğünden alıntıdır. İtalyanca sözcük Latince quartus "çeyrek" sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Latince quatuor, quatr- "dört" sözcüğünden türetilmiştir.
Kelime, Sevgili Mindmills' in sayfasından yayına alınmıştır. Katkılarına teşekkürlerimle,
Nüfusta kayıtlı adı Arthur Stewart Farmer olan ABD'li caz trompetçisi bugünkü konuğumuz. Ayrıca kendisi için özel olarak tasarlanmış bir trompet-flugelhorn kombinasyonu olan flumpet çalan sanatçı, ikiz kardeşiyle birlikte henüz dört yaşındayken vefat eden babasının ardından tüm ailesi ile birlikte Phoenix, Arizona'ya taşındılar. İlkokulda piyano çalmaya başladı, 13 yaşında kornet ve ardından trompette karar kılmadan önce bas tuba ve kemana geçti. Ailesi müzikle ilgiliydi, çoğunluk bir enstrüman çalıyordu. Farmer'ın okulundaki öğretmenler kapsamlı müzik dersleri veremiyordu. Kendi kendine müzik okumayı öğrendi ve yeni ana enstrümanı olan trompet pratiği yaptı. O ve erkek kardeşi 1945'te Los Angeles'a taşındılar ve müzik odaklı Jefferson Lisesi'ne gittiler, burada müzik eğitimi aldılar ve diğer müzisyenlerle tanıştılar. Art, 16 yaşında profesyonel olarak trompet çalmaya başladı ve çeşitli gruplarla sahne aldı.
Liseyi terk etti ve Los Angeles'ta bir ergen olarak, bebop ve swing döneminin büyük grupları Farmer'ın dikkatini çekti. On yıl sonra, "Cazda olmam gerektiğini biliyordum. İki şeye önem verdim – büyük bir grupta trompet bölümünün sesi ve bir jam session duymak". Farmer'ın 1940'larda trompetinden etkilendiği isimler Dizzy Gillespie, Miles Davis ve Fats Navarro'ydu, ancak kendi sözleriyle, "Sonra Freddie Webster'ı duydum ve sesini sevdim. Ses üzerinde çalışmaya karar verdim çünkü benim yaşımdaki erkeklerin çoğu sadece hız üzerinde çalışıyor gibi görünüyordu." demiştir. Daha sonra Johnny Otis liderliğindeki bir grupla turneye çıktı, ancak Farmer'ın dudağı pes ettiği için bu iş sadece dört ay sürdü. Haftanın yedi günü uzun süreler boyunca performans sergilemek, bu tür fiziksel taleplerle başa çıkmak için yeterince gelişmemiş olan tekniği üzerinde büyük bir baskı oluşturdu ve sonunda dudağı yırtıldı, çalamayacak duruma geldi. Daha sonra New York'ta teknik eğitim aldı ve burada bir süre hademe olarak çalıştı. 1947 ve 1948 yılları arasında serbest müzisyen olarak çaldı.
Dizzy Gillespie'nin büyük grubu için yapılan seçmelerde başarısız oldu. 1940'ların sonlarından 1950'lere kadar Los Angeles'ta beyaz müzisyenlerin egemenliği altında olduğu için kulüp ve stüdyo çalışmaları yapmak zordu, üstelik konsere giderken hayati tehlikeler de atlattı. Bir gece araba ile konsere giderken, Farmer'ın içinde bulunduğu araba yüksek hızdan devrildi ve o beyin sarsıntısı geçirirken, bir diğer müzisyenin kaburgaları kırıldı. 1948 de ilk stüdyo kaydını yaptı ve devamı geldi. Ardından televizyon şovları, festival katılımları derken adı daha fazla duyulmaya ve ünlenmeye başladı.
1950'lerin ortalarından itibaren Farmer, George Russell, Quincy Jones ve Oliver Nelson da dahil olmak üzere günün önde gelen aranjörlerinin kayıtlarında yer aldı ve her şeyi çalabilme konusundaki ünü nedeniyle talep gördü. 1959'da besteci ve tenor saksofoncu Benny Golson ile birlikte, her biri bağımsız olarak diğerinin yeni altılısının bir üyesi olması gerektiği sonucuna vardıktan sonra Jazztet'i kurdu. Jazztet 1962'ye kadar sürdü ve bir kaç albüm kaydettiler. 1965-66'da Avrupa'yı gezdi. 1968'de Viyana'ya yerleşti ve burada The Kenny Clarke/Francy Boland Big Band ile sahne aldı ve Avusturya Radyo Orkestrası'na katıldı. 1980'lerin başında, Farmer yaşam tarzında bazı değişiklikler yaptı. The New Yorker'da 1985 tarihli bir makale için röportaj verdiğinde, birkaç yıl önce 30 kilo verdiğini ve bundan birkaç yıl önce sigarayı, içkiyi bıraktığını aktaran Farmer, müzisyenlerin çoğunun uyuşturucuyla ilgili sorunlarından kendini kurtarmayı başarmıştı. 1994 yılında Avusturya Altın Liyakat Madalyası ile ödüllendirildi. Aynı yıl, New York'taki Alice Tully Hall'da başarılarının onuruna bir konser düzenlendi. Farmer ayrıca, daha sonraki kariyeri boyunca, ABD ve Avrupa orkestralarıyla bazı klasik müzik parçaları da dahil olmak üzere, bir lider olarak kapsamlı kayıtlar yaparak, 68 yaşında hala en iyi döneminde olduğunu kanıtladı. 1999'da National Endowment for the Arts Jazz Master olarak seçildi. Birkaç ay sonra, 71 yaşındayken Manhattan'daki evinde kalp krizinden öldü.
Bu dünyadan giden çoğu sanatçıda olduğu gibi arkasında çok iyi seslendirilmiş parçalar bıraktı, bizler de onların dokundukları notaları dinleyerek onurlandırmaktayız.
Müzikle renklendirilmiş enfes bir pazar günü diliyorum.
Bugünün konuğu olan koro, geleneksel Bulgar halk ezgilerinin modern düzenlemelerini icra eden, uluslararası üne sahip, aynı zamanda Grammy ödüllü bir müzik topluluğudur. İlk olarak 1952 yılında Georgi Boyadjiev tarafından Bulgar Radyosu Halk Şarkıları Topluluğu olarak kurulan koro, şu anda Dora Hristova tarafından yönetilmektedir. Şarkıcılar, seslerinin güzelliği ve açıklığı nedeniyle kırsal köylerden seçilir ve benzersiz, asırlık şarkı söyleme tarzında kapsamlı bir eğitimden geçerler. Bulgaristan'ın Trakya, Bulgar, Osmanlı ve Bizans tarihinden etkilenen müzikleri, diyafonik şarkı söyleme ve kendine özgü tınıların yanı sıra modal gamları, alışılmadık ölçüleri (7/8, 9/8 ve 11/8 gibi) ve ahenksiz armonileri (bol ikinci, yedinci ve dokuzuncu aralıklar) ile dikkat çekicidir. Bunların hepsi Bulgar halk müziğinin karakteristiğidir.
1997 yılında Marcel Cellier, orijinal derlemelerdeki şarkıların çoğuna katkıda bulunduğundan koroya, "Le Mystère des Voix Bulgares" adını verdi. İsviçreli etnomüzikolog ve yapımcı Marcel Cellier'in 15 yıllık çalışmasının bir sonucu olan ve "Voix Bulgares" adı verilen bir albüm yapıldı. Bu albüm Cellier'e ve koroya 1989'da Grammy Ödülü kazandırdı. Grup o zamandan beri dünya çapında büyük beğeni toplayan kapsamlı bir performans sergiledi. 1990'ların sonlarında koro, ABD'de Xena: Warrior Princess'in müziğine yaptığı katkılarla tanındı.
Yayına aldığım ilk şarkı "The Wedding" i bir film sahnesinde çok beğenerek dinledim. Grubun yerel kıyafetlerle katıldıkları gösteriden bir yayını daha ekliyorum aşağıya. Kadınların yemenilerinin yanına iliştirdiği çiçekler ve giysilerin canlı renkleri bana Muğla yöresindeki kadınların giysilerini anımsattı. Dünyanın her yerinde renkli, canlı ve umut dolu insanlar var, hepsinin söyledikleri şarkıların mesajı hep aynı aslında, sevgi, özgürlük, umut...
Hepimizin ihtiyacı olan ve özlenen güzel günlere...
(Bugün yine tek kelimede, TDK' de kayıtlı iki, halk ağzında ise çeşitli anlamı olan bir kelimeyi inceliyoruz.)
Soyka (I) : (isim, ağızlardan) Ölünün üzerinden çıkan giysi.
Soyka (II) :(isim, hayvan bilimi, Bulgarca) Tüyleri alacalı, bir tür küçük karga.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Türkiye Türkçesi soy- fiilinden türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
“giysi” [Mesud b. Ahmed, Süheyl ü Nevbahar terc., 1354]
"Ki geydükleri soykaları arı / Semiz idi yorga idi atları"
“... ölünün üstünden çıkan giysi” [Türkiye'de Halk Ağızlarından Derleme Sözlüğü, 1930 yılından önce]
soyha, soyka: 1. Ölünün üstünden çıkan giysi. 2. Miras, kalıt.
* * * * *
Araştırmalarıma göre, "gereksiz, bir değeri olmayan eşya" anlamlarına gelen ve daha çok İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde kullanılan bir kelime olduğunu öğrendim. Soyka kelimesinin çeşitli yörelerde birçok anlamı bulunmaktaymış. Bu anlamlar yöreden yöreye farklılık gösteriyor.
Ölünün üzerinden çıkarılan kıyafetlere “soyka” adı verilirken, işe yaramayan, önem ve değer taşımayan nesne anlamlarında da kullanılıyor, ayrıca erkeklerin cinsel organı olarak da kullanımının yaygın olduğu gözlenirken, Bulgarca olduğu söylenen, tüyleri farklı renklerden meydana gelen bir karga türü olarak kullanılıyormuş. Özellikle İç Anadolu bölgesinde “soykası batasıca” ve “soykası çıksın” gibi deyimlerin içinde kötü anlamlı olarak kullanıldığını öğrendim ki ailemden benzer deyimleri duyduğum için hiç yabancı gelmedi. Son olarak Orhan Kemal' den kelimenin cümle içinde kullanımına bir örnekle yazıyı sonlandırıyorum.
"O sarı sıcaklarda zehirli sıtmaya yakalansa iyi. Anası ana değil ki. Aladağdan serin soyka!"
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not : 1. tdk ve nişanyan sözlüklerden yararlanılmıştır.
Alman orkestra şefi, multi-enstrümantalist, müzik yapımcısı, aranjör ve besteci olan Kaempfert, Almanya'nın Hamburg kentinde doğdu ve Hamburg Müzik Okulu'nda okudu. Akordeon, piyano, klarnet ve diğer enstrümanları çalan bir multi-enstrümantalist, II. Dünya Savaşı sırasında Alman Donanması'nda bandocu olarak görev yapmadan önce Hans Busch tarafından orkestrasıyla çalmak üzere işe alındı. Daha sonra kendi büyük grubunu kurdu ve onlarla turneye çıktı, ardından aranjör ve yapımcı olarak çalışarak Freddy Quinn ve Ivo Robić ile hit kayıtlar yaptı.
Kaempfert'in orkestrasıyla ilk hiti "Wonderland by Night" oldu. Temmuz 1959'da kaydedilen şarkı Almanya'da yayınlanamadı, bu yüzden Kaempfert parçayı New York'taki Decca Records'a götürdü ve 1960 sonbaharında Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlandı. Charles Tabor'un unutulmaz solo trompetiyle, sessiz üflemelileri ve gür yaylılarıyla single, Amerikan pop listelerinde zirveye yerleşti ve Bert Kaempfert ve Orchestra'yı uluslararası yıldızlara dönüştürdü. Daha sonraki birkaç yıl boyunca, "Tenderly", "Red Roses for a Blue Lady", "Three O'Clock in the Morning" ve "Bye Bye Blues" gibi pop melodilerini yeniden canlandırdı ve sırasıyla Al Martino, Wayne Newton tarafından kaydedilen "Spanish Eyes" (diğer adıyla "Moon Over Naples ki bu parçayı ikinci şarkı olarak yayına aldım), "Danke Schoen" ve "Wooden Heart" gibi kendi parçalarını besteledi. Kaempfert'in orkestrası kornoları yoğun bir şekilde kullandı. "Magic Trumpet" ve "The Mexican Shuffle" adlı üflemeli çalgıların öne çıktığı bazı parçalar, hem Kaempfert'in orkestrası hem de Herb Alpert & the Tijuana Brass tarafından çalındı.
Plak yapımcısı olarak Kaempfert, Beatles'ın yükselişinde de rol oynadı. 1961'de Beatles'ı, Tony Sheridan'ı My Bonnie adlı bir albümde desteklemesi için işe aldı. Daha sonra onlarla sözleşme imzalayarak, ilk albüm ve single'larını yayınladı. 1960 larda hepimizin çok severek dinlediği "Strangers in the Night" şarkısının bestesini yaptı. Elvis Presley tarafından G.I. Blues filminde söylenen "Wooden Heart", 1961'de hit oldu. Yine hepimizin çok sevdiği "L-O-V-E", Milt Gabler tarafından eklenen sözlerle, Nat King Cole için bir hit oldu. "Almost There", "Love After Midnight", "A Swingin' Safari", "That Happy Feeling" ve daha bir çok unutulmaz şarkı besteledi. 1970'lere gelindiğinde, Kaempfert'in müziğinin satışları düşmüştü, ancak kayıt yapmaya devam etti. "Theme from Shaft" versiyonu besteci Isaac Hayes tarafından beğenildi ve izleyiciler arasında popülerliğini korudu. Grubunun müzikal kapsamını genişletti ve çok çeşitli tarzlarda kayıtlar yaptı. Ayrıca 1974'ten itibaren Londra'daki Royal Albert Hall'da sahne alarak orkestrasıyla canlı konserler vermeye başladı. Bir çok müzisyen, onun çalışmalarına katkı sağlayıp, eşlik etti. Kaempfert, Mallorca'daki evinde geçirdiği felçten sonra, 21 Haziran 1980'de İngiltere' de 56 yaşında vefat etti.
Severek dinlediğimiz şarkıları, nedense seslendiren şarkıcılara aitmiş gibi düşünürüz, oysa yayına aldığım ve bizler için en tanıdık bu iki besteyi de, bu değerli besteci yapmış. Yayına alarak hem yad etmek, hem de bestelerin gerçek sahibinden bahsetmek kaçınılmazdı.
Müzik her daim hayatınızda olsun, havaya ve suya düşen baharın müjdecisi iki cemre ile birlikte muhteşem bir pazar günü diliyorum.
(Bugün, söylenişi aynı ama iki farklı anlamı olan bir kelime yayında. Aşağıda ayrı ayrı anlam, kullanış ve birleşik fiil açıklamaları mevcut.)
Matiz :(isim, denizcilik, Rumca) İki halatı ek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine ekleme işi.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Matiz etmek : İki halatı ek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine eklemek.
"Şafak sökerken şatı ta uzaklarda gördük. Ona gittik, denizciler kopan halatı matiz ettiler. Şatı bağladık." - Halikarnas Balıkçısı
* * * * *
Matiz : (Rumca) 1. (sıfat, argo) Çok sarhoş.
2. (sıfat, argo, tiyatro) Orta oyununda ve Karagöz'de sarhoş rolü.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Matiz olmak :(argo) Sarhoşluktan sızacak duruma gelmek.
"Bak şu moruğa matiz oluyor gene." - Orhan Kemal
* * * * *
Kelime Kökeni :
Yeni Yunanca máthisos μάθυσος "sarhoş" sözcüğünden alıntıdır. Kelime, Eski Yunanca aynı anlama gelen methystēs μεθυστης sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Yunanca methý μεθύ "mayalanmış içki, şarap" sözcüğünden türetilmiştir. Yunanca sözcük, Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *medhu- "mayalanmış içki" biçiminden evrilmiştir.
Can Gox ve eski sahne adı Haydar Waits ismiyle de bilinen Türk müzisyen Can Göksun, 18 Temmuz 1976 doğumlu. 15–16 yaşlarından itibaren, İstanbul'da birtakım gece mekânlarında müzik yapmaya başladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden kazandığı burs ile, caz müzik eğitimine devam etti. Bu müzik eğitiminde, birçok isimle beraber çalışarak, bu çalışmalardan ve müzikal edinimlerden kazandığını, sahne performansı ve diğer çalışmalara yansıtabilmeyi, müzikal felsefe anlamında hedefine oturttu. Can Gox, 2000 yılında oluşturdukları Blues-Mobil ile birlikte, şarkılarını ve enerjisini kitleler ile tanıştırmayı başardı. Ancak, Kaybedenler Kulübü filminin müziklerini yapan Can Gox açısından, bu çalışma bir dönüm noktası oldu. 2011 yılının Nisan ayında piyasaya sürülen aynı filmin soundtrack albümünde, "Wrong Side Of The Road", "Son Kare", "Wake", "Angels Gone", "Melancholy Man", "My Woman" parçalarını seslendirdi. Müzik kariyerindeki ilk solo albümü ise "Yalnızım Ben" çalışması olmuştur.
Yaptığı müziği, Anadolu blues olarak tanımlamaktadır. Birçok müzik otoritesince, sesi Cem Karaca'ya benzetilmektedir. Can Gox, Gox isminin nereden geldiği sorulduğunda, Göksun soyadının kendince kısaltılmış sahne adı olduğunu söylemiştir. Müzik piyasasına atılmadan önce de, özel bir şirkette yöneticilik yaptığını, ancak hem müzik ile uğraşıp hem de mesleki kariyerine devam etmesinin çok zor olduğunu belirterek, özel sektörden ayrıldığını açıklamıştır. "Drama Köprüsü", "Neredesin Sen" gibi geleneksel ezgiler taşıyan Anadolu müziklerini, kendi enstrümanları ve caz stilini yansıtarak oluşturduğu tınılarda yeniden seslendirmesiyle, eski ve yeni kültürel ögeler arasında köprü vaziyeti de görmektedir. Sahnede ve stüdyo çalışmalarında, Neşet Ertaş'ı, Cem Karaca'yı, Müslüm Gürses'i seslendirirken, Tom Waits, Bob Dylan gibi dünyaca ünlü sanatçılardan eserler de çalıp söylemektedir.
Yalnızım Ben (2013 Albüm), Unutama Beni(2016 Single), İçimde Ölen Biri (2017 Single), Senden Vazgeçmem (2018 Single), Ah Bir Ataş Ver (2019 Single), Ah Be Ah (2020 Single), Only The Pain (2020 Single), Gazing (2021 Single), Içim Sızlıyor (2021 Çelik Şarkıları-Single), Severek Ayrılanlar (2021 Single), Eyvallah (2022 Yeni Türkü Zamansız-Single) sanatçının yaptığı çalışmalardan örneklerdir. Youtube'da enteresan sesinin kayıtlarını dinleyip, (tanımıyorsanız) keşfedebilirsiniz.
Yayın sonuna, dönemin reyting rekorları kıran Kuzey Güney dizisinde yayınlanmasıyla müzik sektörünün odağı haline gelen ve bir çok ödüle layık görülen "Haydar Haydar" şarkısını ekliyorum.
Müziğin, her daim hayatınızda olduğu nice keyifli pazarlar diliyorum.
"Kâh batn-ı hût içinde Yûnus ile söyleşem"- Yunus Emre
(Açıklama: "batn-ı hût" balığın karnı demektir.)
2.(isim, eskimiş, toplum bilimi) Kuşak.
""Biz üç batın evvel köylü idik"- Ahmet Hamdi Tanpınar
* * * * *
Bâtın :(Arapça)1.(isim) İçyüz.
2.(sıfat) Gizli, görünmeyen.
"Biz her olayın batınında neler olduğunu bilecek kadar bilgili değiliz."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Batın : Arapça bṭn kökünden gelen baṭn بطن "karın, rahim" sözcüğünden alıntıdır.
Bâtın : Arapça bṭn kökünden gelen bāṭin باطن "belirgin olmayan, gizli, bir şeyin iç yüzü" sözcüğünden türetilmiştir.
Luggat.com da ise bâtın için yukarda yazılanların dışında, "Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah." olarak yazılmıştır.
Bugünün konuğu Rus besteci, Leningrad'ın yerlisi olan Petrov, askeri bir doktorun oğluydu. Annesi bir sanatçıydı. On dört yaşında "The Great Waltz" ı görene kadar müziğe çok az ilgisi vardı. Bundan sonra besteci olmaya karar verdi. Leningrad Konservatuvarı'nda Orest Yevlakhov'un öğrencisi olarak kompozisyon eğitimi aldı.
Petrov, çeşitli türlerdeki çalışmalarıyla tanınır; Çok sayıda opera ve balenin yanı sıra senfonik eserler, film müzikleri ve çeşitli şarkılar yazdı. Özellikle Jean Effel'in çizimlerine dayanan "Dünyanın Yaratılışı" (1968) balesi ile ünlüdür. Bu gösteri, ilk sanatçılarından olan ünlü Mikhail Baryshnikov ile dünya çapında gerçekleştirildi. Petrov ayrıca Sovyet-Amerikan ortak yapımı "The Blue Bird" (1976) dahil olmak üzere seksenden fazla filme imza attı. 1980 yılında SSCB Halk Sanatçısı seçildi. Andrey Petrov, "Moskova Sokaklarında Yürümek", "Arabaya Dikkat Et" ve "Ofis Romantizmi" gibi çok sayıda klasik Sovyet filminde yaptığı müzikle de tanınan besteci, Saint Petersburg'da bir müzik festivali kurdu ve genel müdürü olarak görev yaptı. Çok sayıda ödül kazandı ve 22 Mayıs 1998'de Saint Petersburg'un fahri vatandaşı oldu.
Sanatçılar bu dünyadan gittiklerinde, onları hatırlatacak yegane eserlerini bırakırlar ve bizler onların eserlerini dinlediğimizde/izlediğimizde onların adını anarız. Petrov, diğer meslekdaşlarından biraz daha şanslı ki, 1993 yılında küçük bir gezegen olan asteroit 4785' e (Petrov) onun adı verildi. Gökten bir yıldız size göz kırpar gibiyse eğer o mutlaka Petrov yıldızıdır çünkü eserlerini dinlediğinizde ne kadar muzip, eğlenceli bir müzik bestelediğini de göreceksiniz. :)
Sanatçının ikinci videosunu da bu amaçla buraya yerleştiriyor ve herkese keyifli, neşeli bir pazar dileklerimi sunuyorum.
Keyfekeder :(sıfat, Arapça) Pek üzerinde durulmayan, önem verilmeyen.
"Keyfekeder hareket etmek bazen büyük hatalara yol açabilir."
"Onun hayatı tamamen keyfekeder bir şekilde ilerliyor, hiçbir planı yok."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Keyif : Arapça kyf kökünden gelen kayf , "durum, ruh hali, özellikle iyi ruh hali, hoşnutluk" sözcüğünden alıntıdır.
Keder : Arapça kdr kökünden gelen kadar, "sıkıntı, bunalma" sözcüğünden alıntıdır.
* * * * *
Bu kelime Arapça "keyf" (keyif) ve "kadar" (keder) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur ve kelime anlamı itibariyle "keyfe ve kedere bağlı, önemsenmeden, gelişigüzel, rastgele yapılan" anlamına gelmektedir. Kullanım bağlamına göre anlamı değişmekte. Bazen rahatlık ve özgürlüğü anlatırken, bazen de disiplinsizlik anlamında olumsuz kullanılmakta. Ayrıca kelimenin, keyfekeder satılık, keyfekeder insan gibi kullanımları da mevcut.
Bu kelimeye Sevgili Arpi' nin bloğunda rastladım ve yayına aldım.
Bugün bir koroyu tanıtacağım sizlere. Paul Bonneau tarafından yönetilen, dokuz ila on sekiz yaşları arasındaki altmış kızdan oluşan, kendine özgü bir şarkı söyleme tarzına sahip bir Fransız korosu bugünün konuğu. 1959'da Fransız hükümeti, ülkenin radyo ve televizyon sektörüne, performans yeteneği olan kızların müzik konularında eğitimi için bir 'Yüksek Lisans Okulu' açtı. Bu okul, kızların sabah saatlerinde standart akademik konulardan oluşan bir müfredatı takip ettikleri, ardından öğleden sonraları gamlar, vokal teknikleri, armoni ve koro vokalizasyonundan oluşan müzik derslerini takip ettikleri bir çalışma düzenlendi. Mezun olduktan sonra, her kız Les Djinns'e kabul edildi.
Grubun kuruluşundan altı hafta sonra, Les Djinns Fransa'daki Rekorlar Akademisi'nin Gran Prix'sine layık görüldü ve popülerlikleri Fransa'da sahne almaları ve diğer Avrupa ülkelerindeki turlarla çoğalmaya başladı. Sonunda, bir Noel albümü ve Fransızca söylenen Amerikan favori şarkılardan oluşan bir albüm de dahil olmak üzere toplam 88 melodi kaydedildi ve ABC-Paramount etiketiyle yayınlandı. Les Djinns'in tek albümü "Marie Marie" (1960), Top 100 listesine girdi.
Les Djinns' den ayrılıp başka gruplar kuran üyeler oldu ama hiç birinin sürekliliği olmadı. Yayına iki video ekliyorum, ikisi de çok sevdiğim şarkılar ve bu şarkıları dinlerken bende uyandırdığı hissi kelimelere dökmeme gerek var mı diye düşündüm. Zira kızlar korosunun sesleri hiç bilmediğim halde nedense meleklerin sesini andırıyor gibi hissediyorum. Yerden bir kaç santim havalanıyormuş gibi hissediyor insan :) Abartıyor gibi gelebilirim size ama kalabalık bir topluluğun seslerinin toplamı sihirli bir etki yaratıyor bence. Dinleyip, kararı siz verin.
En niteliksiz vatandaşların, hükümeti oluşturduğu yönetim biçimidir. Kelimenin kullanımı 17. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanır. İngiliz yazar Thomas Love Peacock tarafından 1829'da kullanılmıştır ancak 21. yüzyılın başlarında dünyanın çeşitli demokrasilerinde ortaya çıkan popülist hükûmetleri eleştirmek amacıyla kullanımı yaygınlaşmıştır.
Kelime anlamı :
Yunanca kakistos (Grekçe: κάκιστος; en kötü) ve kratos (Grekçe: κράτος; yönetim) kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. En kötü kişilerin yönetimi anlamına gelir.