Keyfekeder :(sıfat, Arapça) Pek üzerinde durulmayan, önem verilmeyen.
"Keyfekeder hareket etmek bazen büyük hatalara yol açabilir."
"Onun hayatı tamamen keyfekeder bir şekilde ilerliyor, hiçbir planı yok."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Keyif : Arapça kyf kökünden gelen kayf , "durum, ruh hali, özellikle iyi ruh hali, hoşnutluk" sözcüğünden alıntıdır.
Keder : Arapça kdr kökünden gelen kadar, "sıkıntı, bunalma" sözcüğünden alıntıdır.
* * * * *
Bu kelime Arapça "keyf" (keyif) ve "kadar" (keder) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur ve kelime anlamı itibariyle "keyfe ve kedere bağlı, önemsenmeden, gelişigüzel, rastgele yapılan" anlamına gelmektedir. Kullanım bağlamına göre anlamı değişmekte. Bazen rahatlık ve özgürlüğü anlatırken, bazen de disiplinsizlik anlamında olumsuz kullanılmakta. Ayrıca kelimenin, keyfekeder satılık, keyfekeder insan gibi kullanımları da mevcut.
Bu kelimeye Sevgili Arpi' nin bloğunda rastladım ve yayına aldım.
Bugün bir koroyu tanıtacağım sizlere. Paul Bonneau tarafından yönetilen, dokuz ila on sekiz yaşları arasındaki altmış kızdan oluşan, kendine özgü bir şarkı söyleme tarzına sahip bir Fransız korosu bugünün konuğu. 1959'da Fransız hükümeti, ülkenin radyo ve televizyon sektörüne, performans yeteneği olan kızların müzik konularında eğitimi için bir 'Yüksek Lisans Okulu' açtı. Bu okul, kızların sabah saatlerinde standart akademik konulardan oluşan bir müfredatı takip ettikleri, ardından öğleden sonraları gamlar, vokal teknikleri, armoni ve koro vokalizasyonundan oluşan müzik derslerini takip ettikleri bir çalışma düzenlendi. Mezun olduktan sonra, her kız Les Djinns'e kabul edildi.
Grubun kuruluşundan altı hafta sonra, Les Djinns Fransa'daki Rekorlar Akademisi'nin Gran Prix'sine layık görüldü ve popülerlikleri Fransa'da sahne almaları ve diğer Avrupa ülkelerindeki turlarla çoğalmaya başladı. Sonunda, bir Noel albümü ve Fransızca söylenen Amerikan favori şarkılardan oluşan bir albüm de dahil olmak üzere toplam 88 melodi kaydedildi ve ABC-Paramount etiketiyle yayınlandı. Les Djinns'in tek albümü "Marie Marie" (1960), Top 100 listesine girdi.
Les Djinns' den ayrılıp başka gruplar kuran üyeler oldu ama hiç birinin sürekliliği olmadı. Yayına iki video ekliyorum, ikisi de çok sevdiğim şarkılar ve bu şarkıları dinlerken bende uyandırdığı hissi kelimelere dökmeme gerek var mı diye düşündüm. Zira kızlar korosunun sesleri hiç bilmediğim halde nedense meleklerin sesini andırıyor gibi hissediyorum. Yerden bir kaç santim havalanıyormuş gibi hissediyor insan :) Abartıyor gibi gelebilirim size ama kalabalık bir topluluğun seslerinin toplamı sihirli bir etki yaratıyor bence. Dinleyip, kararı siz verin.
En niteliksiz vatandaşların, hükümeti oluşturduğu yönetim biçimidir. Kelimenin kullanımı 17. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanır. İngiliz yazar Thomas Love Peacock tarafından 1829'da kullanılmıştır ancak 21. yüzyılın başlarında dünyanın çeşitli demokrasilerinde ortaya çıkan popülist hükûmetleri eleştirmek amacıyla kullanımı yaygınlaşmıştır.
Kelime anlamı :
Yunanca kakistos (Grekçe: κάκιστος; en kötü) ve kratos (Grekçe: κράτος; yönetim) kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. En kötü kişilerin yönetimi anlamına gelir.
Münir Fikret Kızılok, İstanbul' da dünyaya gelmiş, Türk rock müziği sanatçısıdır. Hafif Türk müziği için rock tınıları ve deneysel çalışmalarıyla yakın dönemin en önemli sanatçılarından biridir. Öğrenim hayatına Galatasaray Lisesi'nin ilkokul kısmında başlayan Kızılok'un, müzikle de tanışması burada oldu. İlk enstrümanı, kendisine yaş gününde armağan edilen kırmızı bir akordeondu. Kızılok ve sınıf arkadaşlarının oluşturdukları Fikret Kızılok ve Orkestrası adlı küçük müzik grubu, çaldığı halk türküleri ile alkış alıyordu. Lise yıllarında akordeonu bırakan sanatçı, Elvis Presley'den etkilenerek eline gitarı aldı. Kızılok'un o dönemdeki en büyük destekçileri ise üst sınıflarda okuyan Barış Manço ile Timur Selçuk'tu. 1964'te arkadaşı olan Cahit Oben ile birlikte yeni bir atılım içine girdi, böylece "Cahit Oben 4" isimli grup doğdu. Kendilerini "Beatles tipi müzik yapan bir grup" olarak tanımlıyorlardı. Sanatçı çalışmalarını sürdürürken girdiği dişçilik yüksekokulundaki eğitimini sürdürerek bir süre sadece okuluyla ilgilendi. Müzikten kopamayacağını anladığında ilk solo plağını doldurdu, ancak ses getirmedi. Bu arada arkadaşlarının kurduğu Kaygısızlar'la birlikte çalıştı; Barış Manço'ya eşlik etti. Ancak Barış Manço'nun ilk eşi Marie Claude ile aşk yaşamaya başladığı için ikilinin yolları ayrıldı. Diş Hekimliği son sınıfta okurken arkadaşı Arda Uskan ile çıktığı yolculukta Aşık Veysel ile tanıştı. Dönüşte gitarını eline alan Kızılok stüdyoya girdi ve 1969'da Aşık Veysel'in "Uzun İnce Bir Yoldayım" türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda aldı. Bunu bir 45'lik olarak yayınladı. İkinci solo 45'liği Fikret Kızılok'un hayatında da önemli bir dönüm noktası oldu. Arka yüzünde sözlerini kendi yazdığı bir halk şarkısı, "Pınar Başından Bulanır" türküsünün bir bölümünü kullanan "Benim Aşkım Beni Geçti" yer aldı. O güne dek sürdürdüğü suskunluğu ve bunu bozmasının nedenini de plak kapağında şöyle açıkladı: "Piyasa, öylesine Türk benliğinden uzak melodilere kucak açmıştı ki, beni dinlemeyeceklerdi bile. Bugün ise durum büyük bir hızla değişiyor. Bu öz benliğimize dönüşte ben de üzerime düşen görevi yapmaya karar verdim..."
Kasım 1969'da yine Aşık Veysel'in yanına Sivrialan'a gitti. Kar yolları kapayınca üç ay ustasının yanında kaldı. Döndüğünde çalışmalar hazırdı ve "Yumma Gözün Kör Gibi / Yağmur Olsam", "Söyle Sazım", "Güzel Ne Güzel Olmuşsun", "Vurulmuşum" şarkılarına Karacaoğlan, Ahmed Arif' in şiirlerini de besteleyerek ekledi. Ödüller, altın plaklar ve liste başı olan eserleriyle gündeme oturan sanatçı Aşık Veysel' in ölümüyle müziğe küstü ve uzaklaştı. Sonrasında farklı çalışmalar denediyse de dönemin karışıklığı onun çalışmalarına da yansıyarak yasaklandı ve müziği bıraktığını açıkladı. O güne dek 13 altın plak ve çeşitli ödüller alan sanatçı, bundan sonra derin bir sessizliğe gömüldü. Buna gerekçe olarak da "hazırladığı yapıtların ticari olmadığı gerekçesiyle plak evleri tarafından geri çevrilmesini" gösterdi ve bir daha profesyonel olarak müzik hayatına dönmeyeceğini bildirdi. Ancak
1983 te yine muhteşem şarkılarla dönüş gerçekleşti. "Zaman Zaman", "Sevda Çiçeği", "Bu Kalp Seni Unutur mu?", "Gecenin Üçünde" gibi hala dinlemeye doyamadığımız şarkılar ortaya çıktı. Siyasal taşlama tarzında bir bestesi de bulunan sanatçı, Uğur Mumcu' nun "Sesleniş" yazısını, senfonik şiir olarak besteleyip, "Vurulduk Ey Halkım" adıyla albüm haline getirdi. Mustafa Kemal Atatürk' ün hayatını anlatan, "Mustafa Kemal - Devrimcinin Güncesi" adında destansı, lirik bir müzik yaptı.
Kızılok bir çok sanatçı ve gruba da güfte verdi ve bestelerinde yardımcı oldu. 1998 de geçirdiği kalp krizinden sonra 2001 de bir kez daha kriz geçirerek vefat etti. Ben bugün değerli bir siyaset adamı Bülent Ecevit' in yazdığı şiiri ve şiirin bestelenmiş halini yayına almak istedim. Hiç bir yerden güzel haber alamadığımız bir ortamda, sanata yaslanıp, ondan güç almayı hedefledim hepimiz için.
Biraz uzun bir yazı oldu farkındayım ama sanatçının her anı dopdolu ve üretken geçtiğinden yine de kısaltarak buraya naklettiğimi bilmenizi isterim. Yukardaki videoya tıklayıp, şuraya ekleyeceğim şiiri okumanızı öneririm. Sonrası, iyilik güzellik olsun!
Varsıl :(sıfat) Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı.
"Ben de sevdim bu atı ama daha yararlı bir şey lazım insanlara hem de çocuğundan yaşlısına, varsılından yoksuluna." - Ahmet Ümit
Birleşik Kelime :
Varsıl erki : (isim, toplum bilimi) Zenginler iktidarı, zenginlerin yönetimi; bey erki, zengin erki, plütokrasi.
Kelime Kökeni :
"Tanımının, zengin olarak yapıldığı varsıl kelimesinin kökeni Eski Türkçedir. Bazı kaynaklarda varsıl kelimesinin Moğollara ait metinlerde yer aldığı da görülmektedir."
"Öz Türkçe bir kelime olan varsıl, var sözcüğünden türetilmiştir. "Var", mevcut olmak ve bulunmak anlamına gelirken, varsıl kelimesi zengin demektir. Bu kelime ''yoksul'' kelimesi gibi sonuna yapım eki getirilerek oluşturulmuştur. Varsıl sözcüğü cümle içinde sıfat olarak kullanılır."
Köken konusunda bulabildiklerim bunlardı. Ayrıca bir yerde Farsça olduğuna dair bir yazı okudum ancak doğruluğunu teyit edemedim.
Kelime blogger Tosbağa Günlüğüm' ün yazısından alıntılanmıştır. Teşekkürlerimle,
1985 yılında Lizbon'da kurulmuş bir Portekizli müzik topluluğudur. Müzikleri geleneksel Portekiz müziği, fado ve halk müziği üzerinedir. Grup, Teresa Salgueiro (vokal), Pedro Ayres Magalhães ve José Peixoto (klasik gitar), Fernando Júdice (akustik bas) ve Carlos Maria Trindade (synthesizer)'dan oluşmaktadır. İlk albüm, Lizbon'da manastırdan dönüştürülmüş olan prova alanlarında kaydedildi. Kayıt, prova alanının çok yakınından geçen tramvayın her 5 dakikada bir sağır edici sesi nedeniyle kesintiye uğruyordu. Tüm performanslarda bu kaçınılmaz varlığın onuruna, gruplarına çevredeki mahallenin adını verdiler, Madre de Deus (Tanrı'nın Annesi), bu kelime yerel dil kullanımıyla Madredeus olarak kısaltılıp, kullanıldı.
İkinci albüm Existir, 1990'da piyasaya sürüldü. 1992'de Lizbon'daki Coliseu dos Recreios'ta kaydedilen ilk canlı albümleri Lisboa'yı yayınladılar. Madredeus, Wim Wenders'in "Lisbon Story" filminin müziklerini yaptı. 1995 yılında piyasaya sürülen filmin müzikleri, gruba uluslararası ün kazandırdı ve Madredeus Avrupa, Güney Amerika, Afrika ve Asya'ya turne düzenledi. Sırasıyla "O Paraíso" (1997), "Movimento" (2001), "Um Amor Infinito" (2004), "Faluas do Tejo" (2005), "Essência" albümü 2012 yılında, ve son albüm "Capricho Sentimental" ise 2015 yılında piyasaya sürüldü.
Çalışmalarını, “Portekiz kökenlerine bağlılığını koruyan müzikal fanteziler” olarak tanımlayan Madredeus, saudade şarkılarının yorumcusu olarak değerlendiriliyor. Saudade, Portekiz kültürüne özgü, uzaktaki bir yere, kişiye ya da geçmişte kalan anlara duyulan, “mutluluk verici özlem” şeklinde de açıklanabilecek, sıla hasreti, huzursuzluk ve arzuyla bezenmiş bir kavram olarak tanımlanıyor. Topluluğun performanslarında, sahnedeki kadın şarkıcı bir şeyin beklentisi içerisinde, huzursuz zihninde canlanan fantezilerden oluşan şarkılarını söylerken diğer müzisyenler sahnenin başka bir loş köşesinde enstrümanları veya sözleriyle ona eşlik ederler. Şarkılar ve müzikal temalar, şarkıcının kelimelerine ve esinlenebileceği her konuya göre değişiklik gösterir. Portekizce konuşma macerası olarak da tanımlanabilecek Madredeus, uluslararası sanat çevrelerinde evrensel bir kültür değeri olarak kabul edilmiş durumdadır. Grup kariyerinin başından itibaren canlı performanslarını, müzikal şiir resitali atmosferinde gerçekleştirmiştir. Mekân olarak tiyatro, park gibi sakin yerlerin seçildiği performanslarda, dinleyicilerin metropollerin karmaşasından uzakta tam bir sessizlik içinde gösteriyi izlemeleri amaçlanır.
Bugün de dünya çapında 3 milyondan fazla albüm satan Portekiz'in en başarılı müzik gruplarından biri olan Madredeus' u konuk ettik.
Alberto Iglesias Fernández-Berridi, 1955 yılında San Sebastián kentinde doğmuş İspanyol bestecidir. Konservatuvarda armoni ve kontrpuan eğitimi alan Iglesias, eğitimine kompozisyon ve piyano eğitimi aldığı Paris'te ve elektronik müzik öğrendiği Barselona'daki Phonos stüdyolarında devam etti. Daha sonra, 1981'den 1986'ya kadar birlikte çalışan ve performans sergileyen Javier Navarrete ile bir elektronik müzik ikilisi yarattı. Bu arada 1980'lerde film müzikleri alanında çalışmaya başladı.
Pedro Almodóvar'ın yönettiği "The Flower of My Secret" (1995), "Live Flesh" (1997), "All About My Mother" (1999), "Talk to Her" (2002), "Bad Education" (2004), "Volver" (2006), "Broken Embraces" gibi filmler için müzikler besteledi (2009) ve "The Skin I Live In" (2011). Fernando Meirelles'in "The Constant Gardener" (2005) film uyarlamasındaki müziğiyle ilk kez Oscar' a aday oldu. Ayrıca Khaled Hosseini'nin aynı adlı romanından uyarlanan "The Kite Runner" (2007) filminin müziklerini de besteleyerek ikinci kez Oscar adayları arasında yerini aldı. 2008'de Steven Soderbergh'in 2008 yapımı iki bölümlük biyografik filmi Che'nin (2008) müziklerini besteledi.
Kariyeri zamanla daha uluslararası hale geldi ve sonunda Hollywood'da da çalışmaya başladı. "The Constant Gardener" (2005), "Tinker Tailor Soldier Spy" (2011) ve "Parallel Mothers" (2021) filmlerindeki çalışmasıyla dört kez Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Hossein Amini'nin "The Two Faces of January" (2014) filmi de yine çalışmaları arasında. Sanatçı, ayrıca bale müziği için klasik müzik çalışmaları da yaptı.
Özellikle Pedro Almodóvar' ın çalışmalarına hayran olduğumdan, tüm filmlerini izlemiş ve birlikte çalıştığı müzisyenle enfes bir uyum içinde olduğunu gözlemlemiştim. Yakın zamanda vizyona giren "The Room Next Door" isimli, başrollerini Tilda Swinton, Julianne Moore, John Turturro' nun paylaştığı film de diğer izlediklerim gibi aynı lezzeti sundu ve Iglesias' ın başarısına bir kez daha şahit oldum. Filmi tavsiye ediyorum ama fırsat bulamayanlar için en azından müziğini yayına alıp, besteciyi tanıtmak istedim ancak ilk müzik oldukça kısa olduğundan, sanatçının "Hable Con Ella" filmi için bestelediği bir parçayı da sona ekliyorum orkestrasyon çeşitliliği hakkında fikir vermesi açısından.
Herkese müziğin iyileştirici gücü ile dopdolu, enfes bir pazar diliyorum,
Nathaniel Adams Coles, bilinen profesyonel adıyla Nat "King" Cole , popüler Amerikalı şarkıcı, şarkı sözü yazarı ve caz piyanistidir. Babası kilisede papazlığa yükselmiş ve annesi de kilise orgcusu olmuştur. Cole, org çalmayı bu sırada öğrenmeye başlayınca, 12 yaşına kadar annesi ona öğretmenlik yapar. Caz ve gospel dışında, Johann Sebastian Bach'tan Sergei Rachmaninoff'a birçok bestecinin şarkılarını öğrenerek klasik batı müziği bilgisini ilerletir. Daha sonra çeşitli caz kulüplerinde Louis Armstrong, Earl "Fatha" Hines ve Jimmie Noone gibi sanatçıları dinler. Öğrenimi sırasında müzik programlarına katılır. 1930'larda, daha çocukken müzisyenlik kariyerine başlar ve "Nat Cole" ismini benimser. Caz kulüplerinde orkestrası ile çalışan Cole, 1936 yılında kardeşiyle ilk müzik kaydını yapar. Üç müzisyenle beraber kurduğu "King Cole Swingers" orkestrası ile birlikte yerel barlarda çalışır. Nat King Cole Trio'yu kurduktan sonra sanatçı, bu üçlüde piyanist olarak görev alır, Oscar Moore grubun gitaristi, Wesley Prince ise basçısı olur. Grup 1930'ların sonlarına kadar radyo kayıtları da yapar.
Cole popülaritesini, ilk olarak "Sweet Lorraine" ile 1940 yılında yakalar. Piyanistliği dışında bazı şarkılara sesiyle de katılmasına rağmen bu konuda biraz utangaçtır ama diksiyonuyla gururlanmakla beraber, yine de iyi bir şarkıcı olduğunu düşünmez ve yumuşak okuyuşunun zamanının caz vokalistlerinin tarzlarıyla uyuşmadığına inanmaktadır. Nat'in albümleri hem müzikal anlamda hem de parasal anlamda başarılı olur. 1943 yılında kendisine ait bir şarkı olan "Straighten Up and Fly Right" ın kaydedilmesi ile göze çarpar. Bir pop ikonu olarak benimsenmesi The Christmas Song gibi bir hit şarkısı ile pekişir. Bu şarkıyı Cole tam dört kez farklı koşullarda kaydeder. Bunlar 1946, 1953, 1961 yıllarında kaydedilir. Son kayıt, The Nat King Cole Story albümünde yer alır ve stereo olarak kaydedilir. Hatta parçanın bu sürümü, günümüzde de sık sık çeşitli yerlerde çalmaktadır.
Cazdan popa doğru kayması, hayranlarının ve müzik eleştirmenlerinin konusu haline gelince Cole, tekrar özüne döndüğünü ve asla cazdan kopmadığını göstermek amacı ile 1956 yılının sonlarına doğru, After the Midnight adlı bir albüm kaydeder. 5 Kasım 1956 tarihinde kendi adını taşıyan The Nat King Cole Show!! adlı televizyon programı NBC adlı Amerikan televizyon kanalında yayınlanmaya başlar. Televizyon programı, sponsorların siyahi bir sanatçıyı desteklemek istememesi ve programa hiçbir kuruluşun sponsor olmaması nedeniyle iptal edilir. Tüm yaşamı boyunca ırkçılık yapılan Cole, çalışmalarına devam eder ve 1960'lı yıllarda birkaç tane sevilen parça besteler. Bunların arasında 1962 yılının Ağustos ayında yaptığı "Ramblin Rose", "Dear Lonely Hearts", "Those Lazy, Hazy, Crazy Days Of Summer" ve "That Sunday, That Summer" gibi şarkılar bulunur. Bu yıllarda, bazı kısa metrajlı filmlerde de rol alır. 15 Şubat 1965 tarihinde akciğer kanserinden, kariyerinin zirvesindeyken ölür.
Cole, 1990 yılında Hayat Boyu Başarı dalında Grammy ödülüne layık görülür. Ayrıca, Alabama Music Hall of Fame ve Alabama Jazz Hall of Fame gibi kurumlarda da yer alır.
Çocukluğumdan itibaren, Sezen Cumhur Önal' ın meşhur tanımı, "kadife sesli çikolata renkli şarkıcı" olarak tanıdığım ve bayılarak dinlediğim sanatçının, bugün bile şarkıları etkisini zerre kaybetmeden dinleniyorsa, yapmak istediğini kesinlikle başarmış demektir bana göre.
1975 yılında Avustralya'nın Melbourne kentinde kurulan, İngiliz Graham Russell (vokal, gitar) ve Avustralyalı Russell Hitchcock'tan (vokal) oluşan bir soft rock ikilisidir. Sidney'deki Jesus Christ Superstar'ın Avustralya prodüksiyonunun provalarının ilk gününde bir araya geldiler ve 1964'te sırasıyla İngiltere ve Avustralya'da gördükleri The Beatles'a olan sevgileri de dahil olmak üzere pek çok ortak noktayı paylaşan kişiler olarak, anında arkadaş oldular.
Jesus Christ Superstar'ın performansından sonra kafe-barlarda, pizza salonlarında, vokal becerilerini ve armonilerini geliştirmek için ellerinden gelen her yerde çaldılar. Graham sürekli yazdı ve piyanist Frank Esler Smith'in yardımıyla kasete birkaç şarkı kaydettiler, bunlardan biri "Love and Other Bruises" idi. Bu demoları tüm büyük plak şirketlerine götürdükten ve biri hariç hepsi tarafından reddedildikten sonra, CBS Records şirketiyle bir anlaşma imzaladılar. Albüm bir hafta içinde kaydedildi, mikslendi ve "Love and Other Bruises" ilk single olarak yayınlandı ve hemen listelerin zirvesine çıktı. Graham, gördüğü bir rüyada, etrafında yanıp sönen ışıklar olan ve ortasında "AIR SUPPLY" (hava tedariği) yazan bir reklam panosu görmüş ve grubun adının bu olmasına karar verilmişti. Avustralya'da Rod Stewart'ın konserine ve dolayısıyla Rod'un 1977'deki Kuzey Amerika turnesine davet edildiler. Eve döndüklerinde tamamen unutulduklarını görünce hayal kırıklığı yaşadılar ama daha sonra Graham, "Lost in Love" ve "All Out of Love" dahil olmak üzere birkaç şarkı yazdı. "Lost in Love" 1978'de Avustralya'da piyasaya sürüldü ve yine listelerin zirvesine yükseldi. Arista Records'un kurucusu ve başkanı Clive Davis onlara hemen bir plak anlaşması teklif etti. Şarkı 1980'de piyasaya sürüldü, dünyanın en çok satan şarkısı oldu ve birçok ülkede listelerin zirvesine yerleşti. "All Out of Love" albümün ikinci single'ı oldu ve dünya listelerinde bir kez daha zirveye yerleşti. Lost in Love, The One that You Love, Now and Forever ve The Greatest Hits albümleri 20 milyondan fazla sattı. "Lost in Love" 1980'de yılın şarkısı seçildi ve diğer single'larla birlikte 10 milyondan fazla kopya sattı.
Russell Hitchcock'un tenor sesi ve Graham Russell'ın basit ama görkemli besteleri, sonsuza dek "Air Supply" olarak bilinecek benzersiz bir grup yarattı. Çin, Tayvan ve Güneydoğu Asya'nın çoğunu gezen ilk batılı grup oldular. Bu ülkelerden bazıları pop müziğin sınırlarını geçmesini yasaklamıştı, buna rağmen şarkılarının her biri radyoda milyonlarca kez çalındı. Air Supply, daha önce çok az sanatçının sahne aldığı yerlerde cömert bir prodüksiyonla turneye çıkmaya başladı ve Güney Amerika ve Asya'da herkesin hayatının parçası haline geldi. 1988'de Avustralya'nın İki Yüzüncü Yıl kutlamalarına katılmaya ve ateşli hayranları olduğunu öğrendikleri Prens Charles ve Prenses Diana için performans sergilemeye davet edildiler. Bu olay, kariyerlerindeki en değerli performanslardan biri oldu. Temmuz 2005 te Havana, Küba'da 175.000 hayrana konser vererek, katılım rekoru kırdılar. 4 Kasım 2011'de Air Supply, Late Night with Jimmy Fallon'a katıldı ve The Roots eşliğinde "All Out Of Love" şarkısını seslendirdi.
1975 ten beri birlikte aynı yolda yürüyen grubun bunca zamandır hiç tartışmamış olmaları, Air Supply'a duydukları saygı, tutku, sevginin ve paylaştıkları derin dostluğun kanıtı olsa gerek. Tüm albümlerini dinlediğinizde, size hep tanıdık gelecek melodilerin olduğunu göreceksiniz. Bir çok filmde, reklamlarda bile kullanılan şarkılarının asıl kahramanlarını bugün size tanıtıyor olmaktan pek memnunum.
"Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır." - Atatürk
2. (isim) Davranışlar.
3. (isim) Olaylar.
"Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz." - Refik Halit Karay
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça aḥwāl "haller" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça ḥwl kökünden gelen ḥāl sözcüğünün çoğuludur. Arapça ḥwl kökünden gelen ḥāl, "1. durum, 2. görünüm, varoluş evresi, 3. şimdiki zaman" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça ḥāla "döndü, dönüştü, evrildi, yöneldi, bir hale geldi, bir hal aldı, bir hale büründü, bir görüntü edindi" fiilinin mastarıdır.
* * * *
Yeni senenin ilk gününe denk gelen "Bir Kelime" yayını için seçtiğim kelime ile toplum, ülke, dünya olarak 2025' te en iyi şekliyle yaşayabilmek dileğiyle.