1. (isim) Tavandan inerek sahnenin üst kısmını, sahne boyunca kaplayan kısa, dar perde.
2.(isim, mimarlık) Eski Yunan ve Roma yapılarında taban kirişi ile çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm; efriz.
"Bu kabartmalardan biri Pergamon Altarı’nın etrafını süsleyen büyük frizin parçasıydı, Zeus’un oğlu Herakles ile bir devin mücadelesini anlatıyordu." - Ahmet Ümit
* * * * * *
Kelimenin Kökeni :
Fransızca frise "mimaride dekoratif şerit" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Geç Latince frisium veya frigium "'Frigya işi', giyside kenar süslemesi" sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Phrygia, "Frigya, İç batı Anadolu'da bir bölge" özel adından türetilmiştir.
(Friz perdeleri, setlerde teknik ekipmanları gizlemek ve sahne düzenini korumak amacıyla kullanılır.)
Kimliğindeki ismi Paul Emil Breitenfeld olan, ABD'li caz alto saksofoncusu, bestecisi ve cool caz sempatizanı sanatçının babası Emil Breitenfeld, sinema salonlarında sessiz filmlere eşlik eden ve basılı yayın ve canlı tiyatro yapımları için müzik düzenlemeleri yapan bir piyanist, orgcu, aranjör ve besteciydi. Annesi Shirley ise, çocukluk sürecinde duygusal olarak dengesiz, obsesif-kompulsif bozukluk ve diğer akıl hastalıklarından muzdarip biriydi. 1933'ten başlayarak, annesinin akıl sağlığı sorunları nedeniyle yaklaşık beş yılını akrabalarının yanında geçirmek zorunda kaldı. On iki yaşında klarnet çalan Desmond, üniversitedeyken Lester Young ve Charlie Parker gibi isimlerden etkilendikten sonra alto saksafon çalmaya başladı. Dave Brubeck ile askerde iken tanışan Desmond, onun grubuna katıldı. Kariyeri boyunca birkaç gruba liderlik etti, bariton saksafoncu Gerry Mulligan, Chet Baker, Jim Hall ve Ed Bickert ile birlikte çalıştı. Chet Baker'ın 1975 ve 1977 yılları arasında kaydettiği beş parçada konuk sanatçı olarak yer aldı. Alto saksafonda hafif, melodik bir ton üreten sanatçı, doğaçlaması, mantıksal yapısı ve lirizmi nedeniyle daima övgüleri toplamıştır. Yıllarca sigara içtikten ve kötü sağlık koşullarından sonra Desmond, 1977'de Brubeck ile bir turdan döndükten sonra akciğer kanserine 52 yaşında yenik düştü.
Sanatçının kariyerinde en çok bilinen ve dinlenen bestesi "Take Five" ı yayına konuk aldım. Melodiyi tanıyanlarınız olacaktır mutlaka.
1.(isim) Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın; ceride.
"Çağdaş insanın hayatında gazete mühim bir yer tutar." - Mehmet Kaplan
2.(isim) Bu yayının yönetildiği, hazırlandığı, basıldığı yer.
"Her gün gazeteye uğruyordu."
* * * * * *
Birleşik Kelimeler :
Ayaklı gazete : (isim, mecaz) Olaylardan herkesten önce haberi olup yayan kimse.
"Bedirhan amca ayaklı gazete gibiydi, memleketin dört bir yanında olan hadiselerden haberi olurdu." - Sara Gürbüz Özeren
E-gazete : (isim) ► Elektronik gazete.
"Medya organları daha fazla okuyucuya daha hızlı bir şekilde ulaşabilmek için e-gazete ve e-dergi uygulamalarını hayata geçirmektedir." - Emrah Akyüz
Elektronik gazete :(isim) Genel ağda çevrim içi yayımlanan gazete; e-gazete.
"Artık günümüzde yaygın olarak kullanılmaya başlanılan bilgisayarlarla birlikte elektronik gazete şekilleri oluşmuştur." - Bora Erdem
Akşam gazetesi :(isim) Baskısı öğleden sonra, özellikle akşama doğru yapılan gazete.
Bayram gazetesi :(isim, eskimiş) Dinî bayram günlerinde Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanan özel gazete.
Bulvar gazetesi :(isim) Haberleri çok abartılı biçimde ve büyük puntolarla veren, magazin, polisiye, adliye ağırlıklı haber yapan gazete türü.
Duvar gazetesi :(isim) Duvara asılan, çoğunlukla elle, yazı makinesi veya bilgisayar ile yazılan okul veya dernek gazetesi.
Fısıltı gazetesi :(isim, mecaz) Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu.
Radyo gazetesi :(isim) Radyo aracılığıyla yayımlanan haber, yorum ve röportajların tümü.
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Fransızca gazette "parayla satılan haber bülteni" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük, Venedikçe gazéta "1. 'kesecik', Venedik devletinde bozuk para birimi, metelik, 2. parayla satılan haber bülteni" sözcüğünden alıntıdır.
* * * *
Kelimeyi öneren Sevgili KuyruksuzKedim ilettiği mesajında aşağıdaki notu da eklemiş. Katkıları için kendisine çok teşekkür ederim.
"Gazete sözcüğü, etimolojik olarak “gazéta” ya dayanır. Gazéta, Venedik devletinde bozuk para birimidir. İlk haber toplama ve dağıtma gazetesi, MÖ 59 yılında 2.000 kopya olarak Roma Senatosunca çıkarılıp imparatorluğun değişik köşelerine dağıtılan "Acta Diurna" dır. Eskiden haber yazan kağıtlar bir 'gazeta'ya satılıyormuş. Yani ödeme yapılan para birimi zamanla haber kağıdının adı haline gelmiş."
Daha çok film müzikleri yapan İtalyan besteci, orkestra şefi ve piyanist olan Cipriani, güçlü bir müzikal terbiye ile yetiştirilmemiş olmasına rağmen çocukken, kilisenin orgundan etkilendi ve ilk eğitimini kilisenin rahibinden aldı. 14 yaşından itibaren Santa Cecilia Konservatuvarı'na gitti. Bu süre zarfında, yolcu gemisi gruplarında çaldı, bu da onun Dave Brubeck ile tanışmasını sağladı. İtalya'ya döndükten sonra ünlü şarkıcı Rita Pavone' ye piyano ile eşlik etti.
Cipriani'nin ilk film müziği, 1966 yılında yapılan Spagetti Western The Bounty Killer içindi. Bunu, daha yaygın olarak bilinen The Stranger Returns filmi için yaptığı müzikler izledi. Cipriani, diğer Western film müzikleri yanında polisiye film müzikleri de yapmaya devam etti. Besteleri sayesinde, İtalyan film dünyasında tanındı ve sonunda 1970 yılı yapımı The Anonymous Venetian filmine yaptığı bestelerle En İyi Müzik dalında Nastro d'Argento ödülünü kazandı. Ayrıca, Cipriani'nin en ünlü müziklerinden biri 1973'te La polizia sta a guardare (Büyük Kaçırma) filminin soundtrack'i yayınlandı. Ana tema, 1977'de Cipriani tarafından Tentacoli'nin müziği için geri dönüştürüldü. Bu parça, 2007 yılında Quentin Tarantino'nun Death Proof filminde yer aldı. La polizia sta a guardare'deki bazı temalar, Hélène Cattet ve Bruno Forzani tarafından ilk uzun metrajlı filmleri Amer'in soundtrack'inde de kullanıldı. Cipriani, 1979 yapımı The Concorde Affair filminin müzikleriyle de dikkat çekti.
Yukarda eklediğim videodaki şarkıyı, eski Türk filmlerinden hatırlayanlarınız olacaktır. Filmleri besteleriyle daha da izlenir kılan, hayat veren tüm bestecilere şükranlarımı gönderiyorum.
Keyifli müziklerle beraber, çok şık bir pazar diliyorum.
Popüler müzik yazan Amerikalı bir besteci olan Anderson, senfoni orkestrası için kısa melodik eserler besteledi. Birçok bestesi için solo piyano, konser bandosu, yaylı çalgılar üçlüsü ve piyano gibi diğer topluluklar için de düzenlemeler yaptı. Besteci, ciddi müziğin klasik formlarını kullanarak, 20. yüzyıl armonileri ve ritimleri ekledi. Massachusetts'te İsveçli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Anderson, ilk piyano derslerini annesinden aldı ve daha sonra konservatuarda piyano eğitimine devam etti. 1925'te, Harvard Koleji'ne girdi ve burada müzikal armoni, kontrpuan, kanon, füg, orkestrasyon, kompozisyon ve kontrbas çalıştı. Bunlara ek olarak da org dersleri de aldı.
Harvard'da okumaya devam eden Anderson, Alman ve İskandinav dillerinde doktora yaptı. Anderson, İngilizce, İsveççe, Danca, Norveççe, İzlandaca, Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Portekizce'yi akıcı bir şekilde konuştu. Harvard Üniversite Bandosuna liderlik eden sanatçının ilk eseri 1938 tarihli "Jazz Pizzicato" idi, ancak doksan saniyenin biraz üzerinde olan parça, dönemin üç dakikalık 78 rpm'lik bir single'ı için çok kısaydı, bunun üzerine aynı yıl "Jazz Legato"yu yazdı. Birleştirilmiş kayıt, Anderson'un imza bestelerinden biri haline geldi. Bestecinin müzik tarzı, yaratıcı enstrümantal efektler kullanarak, bazen daktilo ve zımpara kağıdı gibi ses üreten öğelerden yararlanmasıyla bilinir. Bir çok besteye imza atmış ve ödüller almış biri olarak 1958'de, Philip J. Lang'ın orkestrasyonuyla Broadway şovu Goldilocks'un müziğini besteledi. İki Tony ödülü kazandı. Anderson başka bir müzikal yazmadı, bunun yerine orkestra minyatürleri yazmaya devam etmeyi tercih etti. "The Typewriter", "Bugler's Holiday" ve "A Trumpeter's Lullaby" gibi eserleri okul gruplarından meslek örgütlerine kadar çeşitli orkestralar ve gruplar tarafından halen seslendirilmekte.
Amerikalı komedyen Jerry Lewis, bir televizyon skecinde "The Typewriter" ı canlandırmış, daha sonra 1963 yapımı "Who's Minding the Store?" adlı sinema filminde hayali bir daktiloda yazarak bu performansını tekrarlamıştır. O filmi izlemediyseniz hemen aşağıya o sahneyi gösteren eğlenceli videoyu da ekliyorum.
Pazar gününe bu eğlenceli müzik ve videoyla birlikte, gülümseyen yüzünüz eşlik etsin.
Yıllar sonra bir mim etkinliği için yazıyorum. Sevgili Blog Forum' un önderliğinde etkinlik anketi yapıldı ve iki soruluk bir yayını hazırlayıp, sundu bile bloğunda. Onun yazısını okumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
Lafı uzatmadan (bilirsiniz ki kısa cümleleri pek severim) hemen başlıyorum.
2025 Yılından Beklentilerin Neler?
Huzurlu bir ülke, yüzü gülen iyi eğitim almış, iyi beslenen, düşünerek hareket eden insanlar, sağlıklı olmak, gelecek kaygısı ve korkular olmadan yaşamak.
2024 Yılı Nasıl Geçti?
Benim için genel olarak iyi geçti, radyo ve blog yayınlarımı severek devam ettirdim, sağlığım iyiydi, büyük problemler yaşamadım. Ancak çevremde yaşananlardan etkilendiğim şeyler oldu, halen de olmakta. Hayatın devam ettiği gerçeğine sarılıyoruz hepimiz ama içten içe bir çürümeyi de, ölü balık gözlerimizle izliyoruz ne yazık ki. 2024 ün son haftalarını içimizde umutla, bir sonraki yıla devredeceğiz. Dilerim 2024 ü aratmayan, parlak bir yıl olsun yenisi.
Soruları hazırlayan Sinan' a teşekkürlerimi iletirken, mime katılmak isteyen herkesi davet ediyorum.
"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - Falih Rıfkı Atay
2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak.
"Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." - Ruşen Eşref Ünaydın
3.(nesnesiz) Çalgı aleti ile bir müzik parçasını seslendirmek.
"Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." - Refik Halit Karay
4.(nesnesiz) Ses çıkarmak, ses vermek.
"Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." - Reşat Nuri Güntekin
5. Bir şeyi bir yere çarpmak, vurmak.
"Oklavayla açtığı yufkaları başının üstünde döndürüp mermere çalar, iyice yayar ve inceltirdi." - Sevinç Çokum
6. Üzerine sürmek.
"Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
7. Bozmak, zarar vermek.
8. Çelmek. (*)
(*) Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek, kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak, gönlünü çelmek gibi daha bir çok anlamda kullanılmakta.
9. Madeni oymak, kalemle işlemek.
10. Benzemek, andırmak.
"Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." - Sait Faik Abasıyanık
11.(mecaz) Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak.
12. (ağızlardan) Süpürmek, temizlemek.
"Tozu çalmak."
13. (dil bilgisi) Kök durumunda veya zarf-fiil eki alarak hızlı, aralıksız ve özensiz tekrarlanan anlamı veren birleşik kelimeler yapar.
* * * * * *
Atasözleri, Deyimler, Birleşik Fiiler veya Kalıp Sözler :
Çalıp Çırpmak : Hırsızlık yapmak.
"Müşteri ise her zamanki oyunbazlığıyla çalıp çırptıklarını eve yığıyordu." - İhsan Oktay Anar
Çalmadan oynamak :1. Çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak.
2. Bir işe çok hevesli görünmek.
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını : "Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar" anlamında kullanılan bir söz.
* * * * * *
Birleşik Kelime :
Çalçene :(sıfat) Durup dinlenmeden konuşan, çenesi düşük (kimse); geveze.
"Her zamanki gibi bilgiye aç, her zamanki gibi ağızları lafla, kafaları düşünceyle dolu çalçene yaratıklarız." - Ayla Kutlu
Çalyaka :(zarf) Yakasına yapışıp sıkıca tutarak.
"Kasım Efendi’yi çalyaka Kadı’nın karşısına çıkarttılar." - Aziz Nesin
Diskçalar :(isim) Özel yöntemlerle yoğun disk üzerine kaydedilen müzikleri dinlemeye yarayan araç.
Kasetçalar :(isim) Kaset çalan araç.
"Elinde harabelerden bulduğu eski küçük bir kasetçalar var. Bir de yine eski, harap bir kaset." - Nilgün Serimoğlu
Uzunçalar :1.(isim, müzik) Üzerine seslerin düşük devirle kaydedildiği büyük boyutlu plak.
"İlk uzunçaların hazırlıkları başladığında, her ikisi de son kartlarını oynadıklarını biliyordu." - Murathan Mungan
2.(isim) Bir sanatçının eserlerinin bir bölümünün yer aldığı kaset; albüm
Yürürçalar :(isim) Kulaklık aracılığıyla müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp.
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça mlw kökünden gelen imlāˀ إملاء "dikte etme, yazı yazdırma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Aramice/Süryanice mlē מל "1. dolu, 2. herekeli yani sesli harfleri bildiren noktaları doldurulmuş yazı" sözcüğünün ifˁāl vezni (IV) masdarı olabilir; ancak bu kesin değildir. Bu sözcük Aramice/Süryanice #mly מלי "doldurma" kökünden türetilmiştir.
Kelime, değerli blogger Recep Altun sayesinde yayına alınmıştır. Katkıları için teşekkürlerimle,
Michael David Rosenberg, bilinen sahne adıyla Passenger, İngiliz indie folk şarkıcısı, söz yazarı ve müzisyen. Rosenberg, 2003'ten 2009'a kadar aynı adı taşıyan bir grubun başında yer aldı; grup dağıldıktan sonra solo çalışmaları için "Passenger" lakabını kullanmayı seçti. Rosenberg en çok 16 ülkede listelerin zirvesine yerleşen ve YouTube'da 3,6 milyardan fazla görüntüleme toplayan 2012 tarihli "Let Her Go" şarkısıyla tanınıyor. Ancak ben, Sevgili Radyo Z' nin bloğunda tanıştığım parçasını misafir etmek istiyorum. Ruhlara ziyafet çekeceği konusunda garanti veririm.
Üretken bir şarkıcı-söz yazarı olan Rosenberg, bugüne kadar 14 stüdyo albümü yayınlamış, biri Passenger grubuyla ve 13'ü solo sanatçı olarak. Bunlardan en sonuncusu olan "Birds That Flew" ve "Ships That Sailed" 2022 yılının Nisan ayında vizyona girmiş. Ben yeni tanıştım kendisiyle ve tarzı, gitarıyla bütünleşmesi, sesinin farklı tonunu sevdim. Müziğine, bir çok enstrümanı ekleyerek zenginleştirmesi de etkilendiğim şeyler arasında. Genç yaşta klasik gitar öğrenen, 13-14 yaşında şarkı yazmaya başlayan, 16 yaşında okulu bırakarak sonraki birkaç yılını İngiltere ve Avustralya'da sokak çalgıcısı olarak geçiren genç müzisyenin şarkısına kulak verelim hep beraber.
Aralık ayının ilk gününden, keyifli bir pazar diliyorum hepinize.