Serin bir yaz günüydü, hani “limonata serinliği” derler ya işte öyle. Evler dar geliyordu ona, belki sokaklar da.
Bir lambanın altında durup sigarasını yakmak istedi. Ama sonra sigara kullanmadığını hatırladı, ne komik bir durumdu. Seyrettiği filmlerden etkilenmişti besbelli. Filmdeki adam sigarasını, bir kaşı kalkık hem etrafa, hem ateşe bakarak yakar ve derin bir nefes aldıktan sonra kibriti ahenkli salınımlarla söndürür ve maalesef yere atardı. O an bir kadın geçerdi ordan ve gözleri adamda takılı kalarak adımlarını atardı. Adam, kadının arkasından kaybolana kadar bakar ve sonra yoluna devam ederdi.
Adam da yokuş yukarı devam etti, kaleye doğru. Yolu bozuk taş sokaklarda bir müddet yürüdü. Sokak taşlarının arasından inatçı otların, minicik çiçeklerin hayat çırpınışlarını fotoğrafladı. Yetmedi; evlerin bedenlerini, elbiselerini, ayaklarını, ellerini, şapkalarını.
Kalenin en tepe noktasında bir yerlere baktı elini siper ederek. Ordaydı, görüyordu. İnanmaz bakışlarla beraber, istem dışı ağzı açıldı ve öylece kaldı. Nasıl olurdu ki bu? Burası onun bildiği şehirse, o zaman bu bir halisünasyon değil de neydi? Acaba iyi miyim, diye kendini tokatladı, kolonyalı mendil çıkardı boynunda gezdirdi. Yok, yok ordaydı hala.
Fotoğraf makinesine hapsetmesi gerekiyordu, deklanşöre arka arkaya bastı. Bu onu biraz olsun rahatlattı ama oraya gitmesi gerektiğini hissetti birden. Toparlandı ve dar yokuş sokaklardan büyük gürültülerle koşmaya başladı. Ne kadar koştuğunu hatırlamıyordu ama bi türlü yol sona ermiyordu.
Yokuşun sonuna geldiğinde arabasına bindi ve kararlılıkla gaza bastı. Biliyordu ordaydı. Korkmuyordu, aslında memnundu da. Bunca zamandan sonra onu görmek heyecan vermişti ona, tüm damarlarına kanla birlikte hayat yürümüştü sanki. Yanakları pembeleşmişti. Radyoyu açtı ve hayreti daha da arttı. “Amman bre deryalarrrr, kanlıca deryalarrr” diyordu şarkıda. Bu da varmış bugün yaşanacaklar arasında deyip, daha fazla gaza bastı. Hedeflediği yere varmasına az kalmıştı, içinden “nasıl olur ki bu? anlayamıyorum” diye sordu yeniden cevapsız bırakarak.
Tahmin ettiği yere geldiğinde ağzı yeniden açık kaldı. İşte burdaydı ama kimse farketmiyordu, görmüyordu, deli olacaktı. Aldı eline bir taş ve fırlattı en uzağa, taaa uzaklara.
Taş gitti, gitti, gitti ve tepesinde güneşle sarı sarı salınan başak tanelerinin arasına daldı. Ancak o zaman anladı, taş attığı yerin deniz olmadığını. Etrafta çalışan birkaç köylü garip garip baktılar, hatta bi tanesi sinirli sinirli üstüne yürümeye başlarken, o toparlandı ve arabasına binip, uzaklaştı ordan. Radyoda hala “aman bre deryalar”, neşeli notalarıyla çalmakta devam ediyordu.
|)__)
-”-”-
not: kullanılan gif Googledan alıntıdır.
(*) tekrar yayındır.
Ne kadar duru bir anlatım. Çok keyif aldım, hikayenin içinden geldim öyle yazıyorum :) Kalemine sağlık.
YanıtlaSilVideo ile öykü birlikteliği çok güzel. İzleyerek okudum,
YanıtlaSilSevgiler.
İkinci paragraf ben yahu bildiğin,ne yapalım ayhan ışık clark gable'lardan öğrendik böyle caka satmayı.
YanıtlaSilEnsesinde kolonyalı mendil gezdiriyorsa yaşlıca demek ki abimiz.
"Aman bre deryalar" çarşamba geceleri tekrumeli'de Faruk Yılmaz'ı izle abla seveceksin.
Ve
Umarım asla denizin hasretini çekmeyiz. Sevgiler...
Harika bir yorum :) Çok teşekkür ederim Söz Sanatı.. Hepimizin kalemine sağlık olsun.
YanıtlaSilBulmak için mesai harcadığım videoların izlenip izlenmediğini hep merak etmişimdir her seferinde.. bunun için teşekkürler Makbule hanım :) Yürekten sevgiler,
YanıtlaSilO kadar yaşlı değil başrol oyuncumuz.. derli toplu bir orta yaş adamı, hani lokantalarda yemekten sonra metal bir tabak içinde kürdan, kolonyalı mendil ve karanfil getirilir ya, işte ordan çıkarken cebine attığı mendili, ihtiyaç anında da çıkartıvermiş işte :)
YanıtlaSilYaşşa be Balthus.. denizsiz kalmayalım hiç amin..
Videoyla öykü o kadar uyumlu ki :)) Sanırım bazen içimiz deniz çekiyor... Ellerinize sağlık :))
YanıtlaSilEvet, denizli bir şehre doğunca insan, onsuz dinlendiremiyor ruhunu.. :) Çok teşekkürler Kağıt Salıncak
YanıtlaSilNe güzel betimlemişsiniz. Sanki o adamla beraber öykünün içindeydim..
YanıtlaSilÇok sıcak buldum :) Sevgiler..
Ne güzel, yazdıklarımın bir yerlere ulaşması, duyguları taşıması çok anlamlı. Teşekkür ederim benimle paylaştığınız için Senden Benden Bizden :)
YanıtlaSilSevgiler,
Öyküyü okuduktan sonra orada bir video olduğunu fark ettim :)
YanıtlaSilAkış olarak güzel yazılmış sadece bir tane yazım hatası buldum.
Kale'nin değil Kalenin olması gerekiyordu ama yine de çok iyi teşekkürler kalemine sağlık
Düzeltmeyi yaptım.. ilginize ve beğeninize teşekkürler Yüksel bey.
YanıtlaSilMomentos yazdıysa okunur dedim. Hani kelimeler öyle ahenkliydi ki anlatımınız çok güzeldi :)
YanıtlaSilEsra çok teşekkür ederim ziyaretin için 😊 sevgiler,
YanıtlaSilSizi yeni keşfediyorum ve 'çok geç kalmışsın' diyorum kendime. Dilinizi çok beğendim, kaleminize sağlık.. :)
YanıtlaSilEğer bu bir geç kalış ise ben de geç kalmışım sayfanızı keşfe.. bence zamanın doğru yerdeyiz, o da şu an.. :)) çok teşekkürler. Hoşgeldiniz herteldenşef
YanıtlaSilAtöylede yazıyorum ben aslında. Yeni girdim blog dünyasına. Önce hiç niyetim yoktu fakat sonra bir arkadaşım ısrar edince ben de deneyeyim dedim. Tesadüfen sizin sayfanızı gördüm. Çok da beğendim. Ben romanı çok seven biri olduğumdan, romanı yazarken çok özgür hissettiğimden öykü ile aram yoktu. Şimdi öyküyü denemeye başladım. Sizin öyküleriniz ilham verici ve okunaklı. Takip etmeye devam edeceğim:)
YanıtlaSilNe kadar güzel, benim de çok istediğim bir şeydi. Bence iyi yapmışsınız blog açmakla, yayınladığınız kadarıyla kaleminiz iyi. Beğeninize sevindim, teşekkür ederim.
SilYalnız blogta takipçiler-izleyiciler kısmını bir an önce açmalısınız. :) Sevgiler,
Ben teknoloji konusunda çok kötüyüm:( Bir türlü beceremedim onu:( Beğendiğiniz için çok sevindim:)))
SilYardım edebilirim.. Çok kolay :) mail adresim sezerozsen@gmail.com
Sil