29 Ocak 2018 Pazartesi

#mim sinema ve ben






Sevgili Öneri Makinesi yeni bir mim hazırlamış (yazısına buradan ulaşabilirsiniz.) Eğlenceli buldum ve beni de mimlediğinden aşağıda sıraladım sinema dünyası ile ilgili görüşlerimi.

1) Sinemada izlediğin ilk film ?

Bu filmle, dinazorluk arasında bir bağ kurarsanız şaşırmayacağım. 😄 O zamanlar İstanbul-Aksaray' daki en meşhur ve büyük sinema olan Bulvar sinemasına götürmüştü annem, ilkokula yeni başlamıştım. Kırmızı kadife perdeyle kapalı sahneden gözümü alamıyordum. Sonra localar dikkatimi çekmişti ve koca salondaki eğim. "Neden böyle olduğunu" sorduğumda, koltukta oturan herkesin perdeyi rahatça görebilmesi için dediğini hatırlıyorum. Ah hele 10 dk ara verildiğinde alaska, frigo, kola diye bağırarak boynuna asılı tahtaya vura vura dolaşan satıcılar. Ah tabii filmden bahsedeyim frigoyu bırakıp 😉 Perdede çoğunlukla kocaman gözleri olan Türkan Şoray' ı ve bir de yangın sahnesini çok net hatırlıyorum. Biraz korkmuştum açıkçası ama elime bir frigo alınca unutuvermiştim herşeyi. Annem sinemaya gitmeyi severdi ve ondan aldığım güzel alışkanlıklardan bir tanesi diye düşünüyorum. O güzelim sinema ise şimdi kocaman bir alışveriş mağazası olmuş.


sonbahar rüzgarları film ile ilgili görsel sonucu
görsel buradan alıntıdır.



2) Film en güzel ............. de/da izlenir.

Açıkçası sinemaya gitmeyi seviyorum ancak şimdilerde bütün geniş sinemaları kırpıp kırpıp cebe dönüştürdüler. Birinde vurdulu kırdılı bir film oynarken, diğerinde romantik bir aşk filmine (ya da başka bir şey) adapte olmakta, önümdeki sağımdaki, solumdakinin konuşması, haşırtı huşurtusu çileden çıkardığından evde seyretmek en iyisi gibi geliyor. Laptop' u ara bağlantı ile koca ekran televizyona bağladım mı işte evde sinema. 👍


3) Film izlerken olmazsa olmazın var mı ? 

Sessizlik ve o sessizlikte yalnız olmak sanırım. 

a) Tek başına mı, kalabalık mı ?

Komedi filmine kalabalık gidebilirim, izleyebilirim ama psikolojik, tarihi ya da gerilim filminde yalnız olmayı isterim. (Gerilim filmini de kalabalığa alayım ben vazgeçtim 😁)

b) Mısır mı, cips mi ?

Hıımm, eğer sinemaya gitmişsem ve ille de bir şey yenecekse kesinlikle kovada patlamış mısır. Ancak evdeysem ayçekirdeği vazgeçilmezim.


c) İki boyutlu mu, 3 boyutlu mu ?

Başka bir seçenek söyleyeceğim, kesinlikle 4 boyutlu ! Orlando' da Universal Stüdyolarında izlediğim 4 boyutlu Shrek filmini asla unutamam. Sinema koltukları özel yapılmış, her tür hissi tattırdılar bize. Shrek ve eşeğin kaçtıkları at arabasının her sallantısını hissettik, fren yaptığında koltuklarımız öne doğru eğildi. Ormanda görünmeyen periler Shrek' e sağdan soldan fısıldadıklarında bizim de boynumuzun arkasından fısıltılar oldu ve tüm salon çığlık çığlığa bağırdık. Eşek hapşırdığında hapşırığından minik tükürükler yüzümüze geldi Ağaç dallarından örümcekler aşağı düşerken bacaklarımıza bir şey dokundu. 😃 Bu müthiş hissi herkesin yaşamasını çok isterim.

İsteyenler için aşağıya videoyu bırakıyorum.



d) Avm sineması mı, sokak sineması mı ?

İçiçe sıkıştırılmış salonlarda film izlemekten hoşlanmadığımdan ya sokak ya da ev sineması diyeceğim. 

e) Filmden önce filmin fragmanlarını izlemek mi, yorumlarını okumak mı ?

Açıkçası beni etkilemez yapılan yorumlar. Fragman da izleyebilirim. Sadece çok sürpriz sonlu bir film ise seyredeceğim, o zaman hakkında pek bir şey öğrenmek istemem.


Eğlenceliydi bu mimi cevaplamak, nerelere yolculuk yaptım.. Teşekkürler Öneri Makinesi.
İsteyenler için mim açıktır, yapmanızı isterim. 🌹




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-








27 Ocak 2018 Cumartesi

adres*










Adresim hep aynıydı. Uzun yıllar aynı evde, aynı adreste yaşadım. Oturduğum evin kira olduğunu unuturdum çoğu zaman, kira artış zamanları hariç.

Bitişik nizam apartmanların olduğu bir sokaktaydı evim. Hemen karşımda tedrisatı devam edip, her sabah çocuk sesleriyle dolan  görkemli binasıyla Rum ilkokulu vardı. Sobayla ısınan bu evde, ilk taşındığım zaman mutfağında havagazı kullanıyordum. Sanırım en son kullananlardan biriydim. Sonunda tedavülden kaldırdılar ve zorunlu olarak tüp kullanmaya başladım o zaman. İki odası, uzun bir salonu, banyo ve mutfağıyla kutu gibi bir evdi. Evin girişinde bütün kapıların açıldığı genişçe bir hol vardı.

Doğduğumdan beri Avrupa yakasında bulunmuştum. İlk defa  Anadolu yakasında oturacaktım. Evi görmeye gittiğimde bir akşam vaktiydi. Sahiplerinin döşediği haliyle gördüğümde hiç beğenmemiştim. Hatırlıyorum da, "Bu ev nasıl adam olur ki?" diye hayıflanarak çıkmıştım ilk etapta. Ama sonra evi boşalttıkları zaman gittiğimde, birden o evle aramda bir kıvılcımlanma hissettiğimi farkedip, sıkıca sarıldım herşeyin güzel olacağı inancına.

Boya - badanası, minik bir iki tadilatı bittikten sonra ev bana gülümsemeye başladı. Bir sanat galerisine çevirdiğim duvarlarında, eşyaların dizaynında, seçtiğim obje ve renklerde kendi dünyamı sergiliyordum ve ev bana gülümseyerek sıcacık bakıyordu. 

Kendime ait, küçücük bir dünyaydı burası. Tavanlarına  yıldızları sığdırdığım, kapıdan her adım atışımda çocukluk anılarımdaki gibi ev kokusunu içime çektiğim, gecenin sessizliğinde elimde kağıt-kalem duygularımı yazdığım, sabah güneşiyle şenlenen renk renk menekşelerimle benim sığınağımdı işte.




Evimin gelen gideni eksik olmazdı. Kapım daima gelecek bir misafire aralık, aç gelene hazırda yemek olmasa bile, sihirbaz misali bir şeyler hazırlardım. Mutfaktan, evin tüm odalarına yayılan kokulara kayıtsız kalamazdı en tok gelen bile. Kestane gecelerinin şiirli sohbetleri, gitar eşliğinde çalınan söylenen şarkılar şiirler, kalbi kırık dostların sığınışları, acıyı bal eyleyen sarılışlar, kah ağlayıp, kah gülüşler, dipsiz kuyu muhabbetleri, neler neler izledi evin her köşesi. Kelimelerini kullanmadan, uzattığı omzuyla, binlerce sözcüğe bedel dost bir evdi. 

Uzun süre görüşemediğim dostlar, günün birinde gelir kapımı çalarlardı. Temelinden toprağa bağlı binalar gibi, ben de o daireye çimentolanmıştım belki de kimbilir. Ama zamanda kaybolmuş birilerinin gelip de kapınızı çalması ve kapının açılması ne demektir, iki taraftan da bu duyguyu bilirim. İşte bu evin büyüsü burdaydı. 

O evden taşındıktan sonra, uzun süre hem adres, hem de telefon numarası aklımdan silinmedi. Bazı makamlara sözlü ve yazılı bilgi vermem gerektiğinde dilim; ilk anda o adresin kelimelerini çıkarırdı ağzımdan.

Şimdi uzaktayım. Dostlar azaldı, bahaneleri çoğaldı. Elektrik, su ve doğalgaz faturaları için gelen memurlar çalıyor kapıyı. Her seferinde heyecanlanıyorum. "Sürpriz yapan bir dost yüz var mıdır kapıda acaba?" diye. 

Ne garip adres değişti, yalnızlık çoğaldı.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: kullanılan gif' ler google dan alıntıdır.
       (*) tekrar yayındır.


26 Ocak 2018 Cuma

kal*











Sabaha ermeye yakın
kuşların ötüşünü dinlerdik.
Geceyi bıçak gibi kesen
tren sesleri vardı bir de...
kalsan iyiydi ya..
"yine de sen bilirsin"
                     demiş şair...

Ömür isteklere yetmiyor,
biliyorsun...


M©MENT©S (S.Ö.)










{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: gif tumblr dan alıntıdır.
       (*) tekrar yayındır.​





21 Ocak 2018 Pazar

Are you lonesome tonight?*








**********

"beni özle olur mu ?" dedi.. 
hafifçe gülümseyerek "ben seni yıllardır özlüyorum zaten" dedim.


**********




"Ne garip, daha önce platonikti, şimdi ise minik bir terfi ile telefonik oldu aşkım" diye düşündü kadın. Tam o esnada telefon çaldı, arayan kız arkadaşıydı, nasıl olduğunu soruyordu. Söylemesine gerek kalmadan sesinden anladı. Son olaydan sonra bu ilişkinin tek taraflı özveriyle yürüyemeyeceğini söylüyordu hep ve şimdi de onu biriyle tanıştırmaktan bahsediyordu. Adamın yaşını, tipini, medeni ve ekonomik durumunu bir çırpıda anlatıvermişti bile. Kadın dinliyordu ve sadece sesleri dalgalanışlarına göre algılıyordu. Bir soru cümlesinde ona göre cevap veriyordu, ama yüreği o anda bambaşka bir yüreğin yanındaydı. İyi dileklerle telefonu kapattılar.

Kadın, içinde yıllardır sadece kendisinin bildiği büyük birikimini en sonunda olayın öznesiyle paylaşabilmiş ve ona duygularından kocaman bir hesap açmıştı bile. Hesapsız bir hesap !.. Gerçek olamayacak kadar güzel. Ama hiç bir zaman türk filmlerinin baş cümlesini, "mutluluğum bitecek diye korkuyorum" demedi. Kendine sunulanı büyük minnetle kabul etti. Fakat onu aşan şeyler vardı... bu oyunda sadece kendisi yoktu elbet. Diğerlerinin çözmesi gereken sorunlar vardı. Ona düşen köşeye çekilmek, yedek kulübesinde kıyafetleriyle hazır, bir düdükle oyuna çağırılmayı beklemekten başka çaresi yoktu.

Sessiz derinlikte beklemeyi kaldıramayan ruhu, mutsuzluğunu maske gibi yüzüne asıyordu her sabah, her gün, her akşam. Renklerine sıkı sıkı sarılsa da, yavaş yavaş soluyordu.

"Tamam" dedi dudaklarından çıkan bir ses... kendi bile şaşırdı. "Tamam, tanışacağım... en azından kendime bir şans vereceğim"  Sonra durdu.. aklına bir iki görüntü geldi, biraz durdu, yüreği acıdı, gözü yaşardı ama görüntüyü, burnuna kötü bir koku gelmiş gibi eliyle silkeledi, toparlandı.

Arkadaşını aradı ve kararını bildirdi.  Cd çalara en sevdiği şarkıyı koydu. Odasına gidip, kendisini yeni bir sayfaya hazırlamaya başladı.












{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



19 Ocak 2018 Cuma

Yerleşik Yabancı







Kiminin dikenleri vardır 
Katlanamaz üstüne. 
Hep dikine durur 
Delmemek için gövdesini.

Kiminin yoktur bir tek kemiği, 
Doğrulamaz ayaklarının üstünde. 
Ona göre varsa yoksa kendisi, 
Dürülüdür ütülü bir mendil gibi 

Ben eğilmem gündüz ama 
Geceleri kanatırım kendimi 

Ben bir söz söylediğim zaman, 
Kendine küçük bir pıtrak edinir. 
Çok sürmez anlar başına geleceği, 
Çarşılarda pazarlarda ondan selam kesilir. 

Ben birini sevdiğim zaman 
Göğünü durmadan genişletir. 
Ama herkes rahattır kozasının içinde, 
O sevgi artık kimsesizdir. 

Ölsem ayıptır, sussam tehlikeli 
Çok sevmeli öyleyse, çok söylemeli.




Metin Altıok







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: video youtube' dan alıntıdır.



17 Ocak 2018 Çarşamba

Bipolar 10




depresyon gifleri ile ilgili görsel sonucu




Hastahanede ziyarete gittiğinde, aldığı ağır ilaçlardan dengesini bile sağlamakta zorlanıyordu Nazlı. Sıkıca giydirip, onu bahçeye çıkardı Öykü. İki çay aldı, güneşe karşı oturup içtiler. Nazlı bazı şeyleri hatırlasa da, hatırlamadığı çok şey de vardı. Sorduğunda aldığı cevaplardan şaşırdığını görüyordu Öykü. Zaten herşeyi net olarak hatırlasa olayın içeriği değişirdi. Öykü çok fazla bunun üstünde düşünmesini istemediğinden, başka eğlenceli konulara geçti. 

Ailesi doktorla görüştüğünde, Nazlı' nın son derece hızlı toparlandığını, ve yılbaşı için evinde arkadaşıyla birlikte olmak istediğini, iyi gelişim gösteren bu hastayı üzmek istemediklerini ama yanında ilaçların düzenini sağlayacak birinin mutlaka olması gerektiğini, yılbaşından sonra ilk çarşamba gününden itibaren haftada bir görüşmelerinin başlayacağını öğrendiler. Öykü zaten Nazlı ile yılbaşında birlikte olmak üzere program yaptıkları için, bunu yerine getirmekte ve yanında olmakta bir sakınca görmedi ve hemen eve doğru yola çıktı. Eve geldiğinde hala ilaçların ağır etkisi vardı Nazlı' nın üzerinde ve hareketleri yavaşlamıştı. Babası ilaçları ve saatlerini gösteren planı verdi, herhangi bir şey olduğunda gece gündüz telefonlarının açık olduğunu söyledi.

Evine gelmenin huzuru yansımıştı yüzüne, hemen banyoya girdi, Öykü' de çay koydu. Evin her yeri cetvelle hesaplanıp, yerleştirilmiş gibiydi sanki. Bu kadar düzen içindeki oyun neydi peki? "Belki şuraları bir dağıtsam, her şeyi ortalığa döksem, Nazlı' nın beynindeki düzensizlik iyileşir mi?" diye düşündü. Ev yaşanmışlık sergilemeli, koltuğa oturup kalktıktan sonra minderin çökmüş hali, bir sehpanın üstünde kahve fincanı ve bir tabak kurabiye dururken hemen yan tarafına kurabiyeden parçalar dökülmüş olması, bir kitabın sayfaları açık halde koltukta duruvermesi, perdenin rasgele çekilmiş olması, terliklerin birinin ters birinin düz durması, mutfak lavabosunda bir iki bulaşık bulunması, tüm bunlar o evde süregiden bir sıcaklığın göstergesi ve az önce bu evde bir yaşam vardı dedirtirken, bir fotoğraf çekimine hazırlanmışcasına mum gibi, ip gibi, cetvel gibi, ruhsuz gibi durması çileden çıkartan bir şey diye düşündü. Sanki kapıdan içeri girerken bir görevli biletleri alacak ve müze gezisi başlayacak, hiç bir yere dokunmayınız, oturmayınız, gösterilen yerlerden yavaşça geçiniz ve ses çıkarmayınız dercesine bir eylemdi bu eve giriş. Hemen müzik çalabilecekleri bir radyo ya da herhangi bir şey olup olmadığını sordu Öykü. Kutuların içinden mp3 çalarlar, onların katlanmış lastiklenmiş kordonları çıktı. Nihayet büzüşmüş ruhu müzikle ütülenmeye başladı Öykü' nün. 

Sonrasında sohbet ettiler. O gün yılbaşıydı, ümitlerini, dileklerini söylediler. Nazlı' nın annesi onun sevdiği yemekleri yapıp göndermişti. Akşam güzel bir sofra hazırladılar, ilaçlar düzenli alındı. Televizyonda komedi filmine baktılar ve sonra hediyelerini açtılar, şükrettiler. İlaçlar kuvvetli olduğundan, uyku Nazlı' nın gözlerine iyice oturdu ve onu yatağa yatırıp, kendi de biraz daha oturduktan sonra Öykü de yattı.

Sabah bir iç sıkıntısıyla uyandı Öykü. Nazlı daha uyanmamıştı. Salona geçti ve geniş pencereden dışarı bakarken tam karşıda yavaş yavaş güneşin doğuşunu izledi. Etrafına bu kadar sıcaklık ve yaşam enerjisi veren şeyi, sanki ilk defa görüyor ve izliyormuşcasına kendi kendine mırıldandı. "Yoruldun, sıkıldın, bunaldın ama bak bunun karşılığı olarak hediyen işte gözlerinin önünde. Yeni yılın ilk günü ve güneşin doğuşunu izleyip, renklerini yudumluyorsun. Teşekkürler Tanrım!" dedi. Son derece rahatlamış olarak kahvaltıyı hazırladı. 

Kahvaltı sonrası kahvelerini alıp camekanlı balkona çıktılar, ona bir uğraş bulması gerektiğini, artık eskide olanları orda bırakmasını ve bu evde sürekli müzik çalmasını söyledi Nazlı' ya. Kendi hayatının patronluğunu eline almasını ve ilaç-doktor düzenine önem vermesinin onun dengede kalacağının yegane göstergesi olacağını söyledi. Nazlı bu sefer herşeyin farklı olduğunu, bu süreçte korktuğu hiç bir şeyin başına gelmediğini ve onun sayesinde tüm yaşananları, ruhu zedelenmeden atlattığını, bunun için de Öykü' ye teşekkür ve Allah' a şükrettiğini söyledi durdu. 

Vedalaşma zamanı geldiğinde Öykü "Hayatını kısa süreliğine emanete almıştım, şimdi o artık sende" dedi ve sarıldılar.





(bitti)


(dipnot: öykünün sonu ama Nazlı' nın yeni hayatının başlangıcı)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: gif buradan alıntıdır.



16 Ocak 2018 Salı

Bipolar 9





İlgili resim




Öykü, hastahaneden çıktığında kendini bir an önce eve atmak istediğini farketti. Anadolu yakasına nasıl gideceğini düşünürken, Marmaray' ın hastahanenin arka tarafında olduğunu öğrenince oraya doğru yönlendi. Araca binip son durak Ayrılık Çeşmesi' nde inince, tüm gerginlik birden boşaldı ve içine doğru ağlamaya başladı.

Sonraki günler Öykü bolca uyudu ve tik halinde "ben Öykü' yüm sen Nazlı' sın" cümlesini tekrar etti, saçma sapan şeyler yedi-içti, Validebağ parkının içinde yürüyüş yaptı, tek günlük yoga dersine katıldı. Derste öğretmenin başlamadan önce bir öğretiyi tekrar etmesi ona şifalı bir kelime gibi geldi. "Bırak! herşeyi bırak ve seyret."

Nazlı' dan ve doktorundan haberler geliyordu, ona ziyaret yapabilirsin dediler çünkü çabuk toparlamıştı kendini. Depresif halini baskılayan ve uykusunu uzun salınımlı bir ilaçla düzene koyuyordu fakat, en önemlisi manik halini baskılayan ilaç alınmamıştı hiç. Bunun eski doktorundan mı, yoksa bir yıldır doktor kontrolünü "ben hallederim" ci tavır içinde olan Nazlı' dan mı kaynaklandığını araştırıyorlardı. Ama görünen o ki, ilaç takviyesi ile anında dengeye gelmişti. Bu kadar basit miydi?

Öykü kendi yorgunluğunu düşündü, Öykü' nün anne-babası ve kardeşinin endişesini, üzüntüsünü, telaşları, bütün bu koşturmacaları, boşa giden en güzel zamanları ve en büyük darbeyi vuran, biraz özen ve dikkatle kendisinin sağlayacağı denge yerine, tüm bu hastahanelere yıllardır ödenen avuç avuç paraları. Geliri yüksek olsa da kimsenin böyle bir endişeyi hayatında istemeyeceği aşikardı. Çünkü suçlayan mazlum rolündeydi ve kimsenin kendini anlamadığını tekrarlıyordu. Ama hayatında onu anlayan insanlar da vardı ve yeterli olmalıydı. Öykü, Nazlı' ya tamamen "sağlıksızdır" damgası vurmak yerine, hep günün birinde bir şeyleri anlayacak düşüncesiyle baktığından ve Nazlı' nın hamuru çok iyi ve çok özel bir insan olduğunu düşünmesinden dolayı hep ayrıcalıklı davranmıştı. Dile kolay 30 senelik tanışıklıkları ve dostlukları vardı ve böyle de devam edecekti. Sadece onca potansiyeli varken tüm bunların açık bırakılan bir musluktan boşluğa akışına izin vermesine üzülüyordu. Duyduğu kadarıyla bazı hastalar 15 yıldan fazla atak geçirmeden düzenli hayat yaşayabiliyordu. 

Tüm yaşadıklarından sonra, tam atak anında yanında olmasının onun için bir şans olduğunu düşünerek, kendini ilaç ve doktor kontrolüne teslim etmesini dilemekten başka bir şey gelmiyordu elinden.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: gif buradan alıntıdır.






15 Ocak 2018 Pazartesi

Bipolar 8




İlgili resim




Ambulansın acı çığlığı artık susmuştu, hastahanenin bahçesine giriş yapmışlardı. Evraklar dışarda babası tarafından imzalanıp, hastanın ilgili doktora devredilme işlemleri de tamamlanınca ambulanstan indiler. İlacın iyice etkisini gösterdiği Nazlı, adımlarını atarken oldukça yavaş hareket ediyor, hemen yanında Öykü kolundan tutarak, ona yumuşak sözlerle destek veriyordu.  

Bekleme odasına girip oturdular yanyana, bu arada Nazlı' nın babası ödeme işlemleri için koşturuyordu. O esnada Nazlı' yı çağırdılar, hemen Öykü' de yanında içeri girdi, kendini tanıttı. Hasta ile bir önceki geceden itibaren birlikte olduğunu, gece ve gün içerisinde yaşananları, uykusuzluğu, alınan ilaçları, Nazlı' nın atak ve hastahane geçmişini bildiği kadarıyla anlattı. Doktor o anda iyice uyuşmuş ve sorularına net cevap veremeyip kekeleyen, duraksayan hastasının kendisine yardımcı olamayacağını anlayınca Öykü' nün verdiği bilgileri not etmeye başladı. 

"Hemen yatışa alıyorum hastayı" dedi, "Sizce kaç gün olabilir bu yatış" diye sordu Öykü. "Verilecek ilaçlar ve kan tahlilleriyle, yapacağımız sohbetlerle belirlenecek ama 10 gün diye düşünüyorum şimdilik" dedi doktor. Görüşme bitip de, yatış işlemleri için çıkarken, Öykü hızlıca odaya dönüp, bu hastahanedeki hastaya davranış biçiminin nasıl olduğunu sordu ve açıklamasını da Nazlı' nın en son kaldığı hastahanedeki kötü davranışlar nedeniyle çok korktuğunu ifade etti. Doktor, burda değil kötü davranışın, hastaya yüksek sesle bağırmanın bile yasak olduğunu, bunun için soruşturma açılabileceğini söylerken, keşke o hastahaneyi şikayet etseydiniz diye de ekledi.

Yatış işlemleri yapıldı ve Nazlı' yı kalacağı odaya getirdiler. Kendine ait tuvalet-banyosu, televizyonu, yatağı, iki koltuk ve sehpası, buzdolabı bile vardı. İlk anda bu konforu göremeyen Nazlı, gözleri ağlamaklı "Burda mı kalacağım şimdi?" diye sordu. Öykü hemen atıldı "Tatlım ilaç değerlendirmesi yapacaklar. Belki eski doktorunun hatası vardı ama senin mutlaka alman gereken bir ilaç listende yok maalesef. Senin vücudun ve beynindeki etkileşimi takip etmeleri için burda seni gözlemeleri şart. Hem bak burası otel odası gibi, hiç merak etme ziyarete de izin verdiklerinde hemen geleceğim. Şimdi biz babanla eve gidip sana neler gerekli onları alıp tekrar geleceğiz. Gel liste yapalım seninle" dedikten sonra listeyle beraber dışarı çıkıp bir taksiye binip eve gittiler. 

Evden hemen toparladıkları eşyayla tekrar gerisin geri hastahaneye geldiklerinde, Nazlı' nın koluna serum takıldığını ve hareketlerinin daha da ağırlaşıp, uyku pozisyonuna girdiğini görünce, hızlıca eşyalarını yerleştirip, yatağa yatırıp çıktılar. 




(devamı var)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: gif buradan alıntıdır.





14 Ocak 2018 Pazar

Bipolar 7





 İlgili resim



Yavaş yavaş gevşeyen ve paranoyalı bakışları normale dönen Nazlı ile konuşmalarını daha eğlenceli hale getirmeye çalışan Öykü, ambulansın içindeki görevlileri de sohbete dahil ederek, çevreyle ilgisini yumuşatmaya çalışıyordu.

"Ben Nazlı' yım, sen Öykü' sün" dedikten sonra "Aa bak gördün mü aklım karıştı, ben kimim yahu?" dedi gülümseyerek, Nazlı da gülümsemeye katıldı ve "Sen Öykü' sün, ben Nazlı' yım".. "Valla bravo Nazlı, sen benden daha iyi biliyorsun. Peki bu arkadaşlar kimmiş, öğrenelim mi?" deyip görevli arkadaşlara döndü. Onlar da sırayla isimlerini söylediler, "Pınar ve Tahir" 

"Eh o zaman baştan alalım Nazlı' cığım, sırayla say bakalım kim kimdir?". Nazlı sıralamaya başladı. "Sen Öykü' sün, ben Nazlı' yım" gözüyle iki görevliyi göstererek "Tahir ve Pınar". "Vallahi harikasın! Ben bile bu kadarını söyleyemezdim." deyip, camdan dışarıya bakarak ne kadar yolları kaldığını anlamaya çalıştı. Görevlilerden Tahir, "Yedikule' ye geldik" deyince içine doğru kocaman bir oh çekti. Yorulmuştu, beden ve ruh olarak 3' e hatta 4' e katlanmış hissediyordu kendini. 

Sağlıklı zamanlarında bu konuyla ilgili sohbet ettiklerinde Nazlı hep kafasının içinde sesler olduğunu, biriyle konuşurken bile kafasındaki sesin hep olumsuzluklar söylediğini, kare kare anlar gözünün önüne geldiğini, adeta iyi ile kötünün savaşına maruz kaldığını iletiyordu. Düşünmek istemiyorum ama olmuyor diyordu. Bazen de o an yanında bulunan kişiyi, görmek istemediği kişinin kılığına bürünmüş görüyordu, o zaman ordan hemen uzaklaşma ihtiyacı hissettiğini söylemişti. İlk atağı geçirdiğinde çocuğu 3 yaşındaydı. Doğum sonrasında farkedilmeyen hali, lohusalık depresyonu sanılmış, oysaki genetik olarak ailede olan rahatsızlık büyük bir ihmalkarlıkla onu bugünlere hazırlamıştı. Çocuğunu sıkı sıkı kucağında tutarken, kapıyı kırıp eve giren hastabakıcılara "Gidin, ben sevgi tanrısıyım! Gelmeyin" diye bağırıyordu.

O esnada aklı git-geller arasında boğuşuyor ve eve giren bu adamların kendisine tecavüz edeceği kaygısını derinden yaşıyordu. Zor ve çok yorucu süreçlerden geçmişti. Güçlüydü ve bu seferki, kesinlikle diğerlerine benzemiyordu ve benzemeyecekti.




(devamı var)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: gif buradan alıntıdır.





13 Ocak 2018 Cumartesi

Bipolar 6





gif death depressed depression sad alone black dark siyah beyaz depresyon yalniz




Nazlı, Öykü' yü can kulağı ile dinliyor ve cümlelerinin sonunu tekrarlıyordu. Adeta hipnoz etmişti onu Öykü. Ancak bazı hasta yakınları, onların koltuklarının yakınında bir yere oturmaya çalıştıklarında, "Oturma oraya!" diye bağırıyordu. İnsanlar şaşırıyor, Öykü ile göz göze geldiklerinde onun mimiklerinden durumu anlayıp, hemen terk ediyorlardı orayı.

Nazlı yine farketti yaptığı şeyi ve "Ben niye öyle dedim insanlara?" diye sordu. Öykü, "Bunu farketmesinin çok iyi bir gelişme olduğunu, uykusuz ve yorgun olduğu için böyle davrandığını ve o insanların da onu anlayacağını, affedeceğini, hep böyle burda ve anda kalmasını" söyledi durdu. Tabii baş cümle "Ben Öykü' yüm, sen Nazlı' sın" oluyordu her seferinde.

Öykü, tekrarladığı cümlelerin gerisinde sürekli dua ediyordu içinden. Ambulans ve ailenin bir an önce gelmesi ve duruma müdahale edilmesi için. Derken Nazlı' nın babası gelip ona sarıldığında, önce tanıyamadı ve "Git" dedi. Öykü "Aa olur mu bak baban gelmiş gördün mü? Dün akşam hep ondan bahsediyordun, hatırladın mı?" diye müdahale edince, "Baba, sen misin? Sen misin? Ben hep seni çağırdım dün akşam, sen duydun mu beni?" deyip bir yandan da sarılıyordu ona.

Ambulansın acil kapısında olduğunu ve oraya gitmeleri gerektiğini söyledi bir çırpıda Nazlı' nın babası. Öykü, Nazlı' nın elinden tutup kaldırarak "Hadi canım, bak ilacımız gelmiş hem dışarı çıkıp hava alalım, hem de ilacımızı alıp uyuyalım artık tamam mı  tatlım?" dedi. Nazlı, hem babasının, hem Öykü' nün elinden tutarak yürümeye başladı. Dışardaki sert soğuk ikisine de iyi geldi. Nazlı derin derin nefes alıyor ve "Sen Öykü' sün, ben Nazlı' yım" diyerek yürüyordu. Ambulans görevlileri kapıyı açıp içeri aldı ikisini de ve Nazlı' yı sedyeye yatırdılar.

Nazlı hala aynı cümleleri tekrarlıyordu. Görevliler de dikkatle onları izliyor, hastayı rahatsız etmemek için Öykü' yle göz kontağı kuruyorlardı. Ambulans görevlisi sakinleştirici iğneyi kalçasından yaptı ve yolculuk başladı. Oturduğu koltuktan, Nazlı' ya doğru eğilmiş şekilde duran Öykü, hala aynı cümleleri tekrarlayıp, onun saçını okşuyordu.

İlacın etkisiyle artık sakinleşmiş olan Nazlı, arada gözünü kapatıyor ama uykuya geçmiyordu. Bu tür durumlarda tam bir teslimiyet sergileyemiyordu bazı hastalar. Nazlı, ilk atağını geçirdiğinde evdeyken, kimseye açmadığı için kırılan kapının ardından eve giren 3 erkek hastabakıcıyı bertaraf etmek için vargücüyle çabalamış, arka arkaya yapılan dozu yüksek sakinleştiricilere rağmen zorlukla kolları ve bacaklarından tutularak ambulansa bindirilebilmişti.

Nazlı' nın hastalık geçmişini bilen Öykü, bu sefer herşeyin farklı olması için çabalıyordu. 






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





not: gif buradan alıntıdır.




12 Ocak 2018 Cuma

Bipolar 5




İlgili resim




Tüm bunlar olurken, sert sesle bağırıyordu Nazlı, "Kapa telefonu!" diye. Tam o esnada doktor odasından çıkmış ve Nazlı' nın, Öykü' ye sertçe yaptığı müdahaleleri görünce "acil La Pe' ye" demişti. Öykü, La Pe' de yattığı 10 gün boyunca çok kötü şeyler yaşadığını, "Başka her yer olur ama oraya bir daha girmek istemem, ordan nasıl aklım yerinde çıkmak için çaba sarfettiğimi bir ben biliyorum" dediğini hatırladığı için hemen atıldı ve "Orası olmaz" dedi. Doktor da "Balıklı Rum" deyip geri döndü. 

Aileye durumu tekrar bildirmek için kısa bir görüşme yaptı ve onlardan bir ambulansla bulundukları yere doğru yola çıkıldığını, 10 dk. içinde geleceklerini öğrenince biraz rahatladı.

Ancak o bu görüşmeleri yaparken, yine alıp başını giden Nazlı' ya yetişmeye çalıştı. Hastahane girişinde onu tekrar durdurdu ve koltuğa oturmaları için ikna etti. 

Onun beyninin sürekli çalıştığını bildiğinden, bunu durdurması ve bunun içinde sürekli kendisinin konuşması gerektiğini anladı.

Bekleme koltuklarından özellikle etrafı boş olanı seçti ve onu da yanına oturttu. Ellerini sıkıca tutarak aynı zamanda okşayarak, "Nazlıcım, birazdan ilacımızı eczaneden getirecekler, alacağız ve rahatlayacağız. Çok uykusuzuz, o yüzden saçmalayabiliriz ama geçecek. İlaçla beraber biraz uyuyunca herşey yoluna girecek. Ben Öykü' yüm, sen Nazlı' sın. Dün gece sabaha kadar sohbet ettik, konuştuklarımızı hatırlıyor musun? Sana masal anlattım, şarkı söyledik, kah ağladık, kah güldük. Ben Öykü' yüm, sen Nazlı' sın... bana bak, gözlerime bak, bende kal, burda anda kal, sen Nazlı' sın, ben Öykü' yüm......"





(devamı var)









{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





not: gif buradan alıntıdır.





11 Ocak 2018 Perşembe

Bipolar 4





Mind Blown GIF





Öykü otomatik olarak, bu görüşmenin(!) bir ödemesi olup olmayacağını dahi sorgulayamadan, bankoda bulunan görevliye yöneldi ve Nazlı' ya dönerek "Sigorta kartın çantada mı canım?" diye sordu. 

Nazlı sanki bu soru ona yöneltilmemiş gibi uzun ve keskin bakışlarla baktı ve ani hareketle ordan çıkıp koridora doğru yürümeye başladı.Öykü arkasından seslenerek koştu. Nazlı birden geriye doğru dönerek, elini vurmak istercesine kaldırdı ve "Tokat geliyor, istiyor musun!?" dedi. Öykü şok içinde ama kontrolü kaybetmemesi gerektiğini düşünerek, "Tamam vur o zaman" deyip duvarı gösterdi. Nazlı, hızlıca vurmak isterken birden eli yavaş çekime dönüp, yumuşak bir dokunuş yaptı duvara ve yüzü ağlamaklı halde "Neden böyle oluyor? Niye?" diye sormaya başladı. "Tamam tatlım, bak uykusuzluğun etkileri bunlar. Kafan karışıyor ve yorgunsun. Doktor reçete yazdı, ilacımızı alacağız ve hemen uyuyup rahatlayacağız, geçecek hepsi." 

Nazlı bu açıklamadan memnun "Geçicek di mi?" deyip uysallaştı. Tekrar bankonun olduğu yere geldiler ve Öykü, bankodaki kızdan yardım istedi reçeteyi uzatıp. "Bırakıp gidemiyorum, nasıl yardımcı olabilirsiniz reçete konusunda acaba?" diye sorarken, aniden kolundan sert bir şekilde geriye doğru çekildi. "Sen Öykü müsün?" Öykü gerilmiş ama sakince "Evet canım ben Öykü' yüm, sen de Nazlı' sın. Gece neler konuştuk seninle hatırlıyor musun?" deyince, "Hah tamam sen Öykü' sün, ben Nazlı.. tamam" dedi.

Fakat bu hareketin tekrarlanma aralığı oldukça sıklaşmıştı. Ailesine haber vermesi gerekiyordu, kısa bir görüşmeyle hastahanede olduklarını, doktorla görüşmeden sonuç alınamadığını, gittikçe artan agresifleşmeyi anlattı. Dün geceden beri onlarla irtibat halindeydi zaten. 




(devamı var)






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: gif buradan alıntıdır.





10 Ocak 2018 Çarşamba

Bipolar 3




Bağırıyoruz, sesimiz çıkmıyor. Suyun altında sesler duyulmaz.
Kanımız ağır ağır suyun üstüne çıkınca, anlaşılır.
Kırmızıya bulanınca mavilik, insanlar bizi farkeder.
Biz çoktan dibe vurmuşuzdur, o esnada.




Evden metroya doğru yürüdüler. Yol boyunca sürekli konuşuyordu Nazlı. Kulağına bir şeyler fısıldandığını ve bunları duyunca beyninin o düşüncelere yöneldiğini ama çok yorulduğunu söylüyordu. Öykü, kulaklığını çıkartıp, müzik dinlemesini önerdi, bir çeşit önlem olarak. Bir süre dinledi ama sonra rahatsız oldu. "Bazen sen, sen olmuyorsun" dedi Nazlı. "Nasıl?" diye sordu Öykü.

"Senin görüntünü ve sesini taklit ediyorlar. O yüzden sana 'sen Öykü müsün?' diye sorma ihtiyacını hissediyorum". "Tamam o zaman.. Ben Öykü' yüm, sen de Nazlı. Tamam mı?" dedi gülümseyerek havayı dağıtmak için. "Tamam" deyip derin bir oh çekti.

Öykü, şu ana kadar herşeyin iyi gittiğinin farkında olarak, hastahaneye varana dek bu istikrarı sürdürebilmeyi diledi içinden. Hastahaneden içeri girdiklerinde Nazlı rehberlik etti gidecekleri yere. Öykü, Nazlı' yı bekleme salonu koltuklarından birine oturttu ve bankonun arkasındaki görevlilere doğru yönelerek, hastanın adını, hangi doktora, saat kaçta randevusu olduğunu ancak hastanın atak geçirdiğini ve doktorla acil görüşülmesi gerektiğini bir çırpıda söyledi. Görevli hemen doktorun yanına gidip durumu iletince, içeri alındılar. Doktor, sadece hasta ile görüşmek istediğini, Öykü' nün çıkmasını söylerken, Öykü hemen atılarak "Size bazı bilgiler aktarmam gerektiğini düşünüyorum" dedi. Doktor isteksizce kabul etti. Nazlı' nın üç gecedir "ilaçlarını almasına rağmen" uyumadığını, cümleler arasında kopukluklar ve konu karışıklıkları olduğunu ve daha önceki hastalık seyri ile aldığı ilaçları bir çırpıda anlatıverdi. 

Nazlı, o hastahanedeki bir doktorun takibindeydi daha önce ve aniden yurt dışına yerleşmeye karar verdiklerinden, Nazlı' ya bu yeni doktora dosyalarını pas ettiğini söylemişti giderken. Ancak bu doktorun dosyalardan haberi yoktu ve boş boş bakmaktaydı onlara. "Bana doktorla görüşüp mutlaka dosyalarını getirmeniz gerek, bugün getirebilirseniz bekliyorum" dedi ve çıkmaları için eliyle nazikçe kapıyı gösterdi. 

Öykü, çaresiz bakışlarla en azından hastaya bir sakinleştirici verilemez mi diye sorduğunda, reçeteye bir ilaç yazarak, bunu alın eczaneden diye ekledi.




(devamı var)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: gif buradan alıntıdır.


9 Ocak 2018 Salı

Bipolar 2








Nazlı konuşurken uzun esler veriyor, söylemek istediği cümle, ağzında bir yerlere takılı kalmış da çıkaramıyormuş gibi yüzünü ekşitip duruyordu. Sonra konuşmaya başlıyor ama anlattığı şeyin arasına konu ile alakasız şeyler sıkıştırıyordu.

Öykü arada bazı şeyler sorarak yardımcı oluyor, konuşmanın çözülmesini sağlamaya çalışıyordu. Çoğunlukla başarılı oluyordu. Diğer zamanlardan farklı olan bir şey vardı ki bu oldukça iyi bir gelişmeydi. Nazlı konuşurken sarfettiği cümleleri duyduğunda saçmaladığını farkedebiliyor ve farkında olduğunu da Öykü' ye "off ne saçmalıyorum ben yaa" nidasıyla belirtiyordu. 

Birlikte kalktılar, motora binip Beşiktaş' a, ordan da minibüsle Zincirlikuyu' ya geçtiler. Yol boyunca gelgitleri devam etti, eve vardıklarında gerginliği biraz daha artmıştı. Sürekli kapıya bakıyor ve "Ben, ben bir şey söylemek istiyorum.. bu kapı birden açılmayacak di mi? İçeri birileri girmeyecek di mi?" diye endişeli ve ağlamaklı şekilde soruyordu. "Hayır" dedi Öykü, "Ben burdayken kimse gelmeyecek, söz veriyorum sana."

Konuşmalar esnasında iki gece öncesinden beri uyumadığını öğrenince, kullandığı uyku hapından bir tane daha almasını rica etti. İlaç alındı, saatler geçiyor, yatağa giren Nazlı hala beynindeki fırtınadan etrafa saçılan cümleleri teker teker sıralıyor, kah ağlama krizine giriyor, kah gülüyordu. 

Gece bir hap daha verdi Öykü ancak akşamı sabah ettiler hiç uyumadan, sürekli alçalan yükselen ses tonuyla konuşarak.

Sabah ilk iş hastanedeki doktordan randevu alındı, saat 11:00 müsait denildi ancak evde duramayacaklarını anlamıştı Öykü ve giyinip hemen dışarı çıktılar.






(devamı var)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: gif buradan alıntıdır.