Onu tanıyamıyordu artık. Geçen haftadan beri çok değişmişti. Bir keder, bir bedbinlik gelmiş üstüne, gitmemişti. Sorulacak bütün soruları sormuştu. "İşyerinde mi bir sorun olmuştu, ailesiyle - akrabalarıyla mı, kardeşiyle mi, otoparkta komşulardan biriyle mi, alışveriş ederken bir dükkan sahibiyle mi, metroda inerken binerken mi, ne ne???" diye defalarca sormuştu ama bir cevap alamadığı gibi, olumsuz da yanıtlanmıştı.
Yorgun düştü ve onun yanında ne kadar enerjisini yüksek tutsa da, omuzlarının düşmeye başladığını farketti sokakta vitrin camlarında kendini görünce. Renkli bir hayattan, siyah beyaza geçmiş gibiydiler sanki. Yönetmen böyle istemişti ve onlarda artık rollerini böyle oynuyorlardı. "Ne zaman bitecek bu çekimler?" diye sorabileceği kimse de yoktu üstüne üstlük.
"Uyan!" diye bağırdı. Adam gözlerini açık tutmaya çalışır halde ona baktı. Tam gözlerini tekrar kapıyordu ki, kadın çığlığa benzer bir sesle bağırdı "Uyaaaan dedim sana!".
"Ne var, ne oluyor?" dedi adam.
"Daha soruyor musun? Hala soruyor musun? Yüzüme bak! Yüzümün renklerine bak! Karşındaki kadını tanıyor musun? Ya ben? Ben seni tanıyor muyum? Kimsin sen? Nerden çıktın? Benim tanıdığım adamı bir kuytuda öldürdün mü? Sen onun hiç tanımadığım kötü ruhlu ikizi misin? Kimsin seeeennnn?" diye bağırdı kadın.
"Ben..." dedi adam geveleyerek, "konuşmazsam yok olur sandım"
"Neyi?"
"Ben ölüyorum..." dedi ve ikisi birden salonun ortasındaki uçuruma yuvarlandılar.
"Ne saçmalıyorsun? Ben de bu kadar zamandır gözlerinin önünde ölüyorum görmüyor musun? Doğru dürüst anlat."
"Çok özür dilerim... ama bu bir gerçek!" ses tonundan tüm yaşananların anlamsızlığına ulaşılıyordu ama kadının, öfkesinin beslediği bedeni, duyduğu şeyleri algılamasına izin vermiyordu.
"Son kez söylüyorum. Ya bu gece herşeyi anlatırsın ya da her şey biter!".
"Daha ne söylememi istiyorsun? Ben ölüyorum!" dedi ve hıçkırıklarla beraber avuçlarıyla yüzünü kapattı adam.
"Tabii hepimiz öleceğiz... sen, ben, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, bak hatta köpeğimiz bile. Hem sonra öteki dünyada yine birlikte olacağız, bunu biliyor musun? Öldüğü zaman kim kiminle evliyse onunla yine birlikte olurmuş. Öyle duymuştum. Hani geçen sene bir workshop' a katılmıştım ya, orda söylemişlerdi. Ama sen bilmiyorsun tabii, gelememiştin. Neden gelememiştin bakim hatırlamaya çalışayım... hıımmm galiba bir iş toplantın vardı, hani şu Romanyalılarla yapılacak anlaşma vardı, doğru hatırlıyorum değil mi? Aman canım neyse, ne diyordum.. haa..." Adam ayağa kalktı ve kadını kollarından tutarak sarstı. "Tamam tamam..." dedi gözleri dolarak ve ardından sarıldı kadına sımsıkı. Adamın kolları arasında kendini bıraktı kadın ve sarsıla sarsıla sessizce ağlamaya başladı.
Sabaha kadar uyumadan konuştular. Adam banyo esnasında farkettiği tümseği, ardından ona belli etmeden doktora gidişini, testleri, ultrasonu, doktor bir kez daha emin olmak isteyince renkli dopler çekildiğini söyledi. Tüm bunların ardından ulaşılan sonuç aynıydı. Kadın, sonunda kötü de olsa bir sebebe ulaşmıştı ve sürekli konuşarak, kendince çözümler yaratmaya çalışıyordu.
"Oturduğumuz bu evi, yazlığı ve arabaları satarız. Doktorla detaylı bir konuşma yapar, sonra da oksijeni bol, doğal yetişmiş gıdalara ulaşacağımız bir yerde bahçeli ev tutarız. Gerekirse bazı şeyleri kendimiz yetiştiririz. Bu hastalıkta doğal beslenme ve oksijen çok önemli! Ölürsen de hayatının son günlerini büyük şehir, karbondioksit ve stresten uzak geçirmiş olursun fena mı? Derhal emlakçıyı arıyorum" deyip kalktı kadın.
Adam, kadının ardından baktı. Son cümlelerinden sonra yüzündeki soluk, ölük renkler hızla kaybolmuştu. Hemen herşeyi sahiplenmiş ve yeniden omuzları dikleşerek ayaklanmıştı işte. Ondaki bu güç, sanki adama da sirayet etmiş ve vücudunda çekip çıkarılmayı bekleyen ölü deriye ilk defa elini uzatmıştı.
Ayağa kalktı, bilgisayarın başına geçip yeni yerleşim bölgesi için araştırma yapmaya başladı. Güneş, perdelerin arasından evin içine huzurla sızıyordu.
Eskiden cildinden dışarı minicik nokta halinde çıkan sakallarını anında traş eden, saçlarını belli bir intizama sokan, kolonyasını süren, kıyafetlerini düzgün katlayıp yerleştiren, bir gün giydiğini anında banyoda soyup kirli sepetine koyan, mutfakta yardımcı, yaşamda yaratıcı adam gitmiş, yerine kirli sakallı, dağınık saçlı, ağzını bıçak açmayan, açsa da olumsuz cümleler söyleyen, parmağını kıpırdatmak dahi istemeyen, koltuğunda yığın halinde oturan bir adama dönüşmüştü.
İlk zamanlar telaş içinde ne olduğunu sorularıyla anlamaya çalışan kadın, pervane oldu adamın etrafında. Önce kendisine sonra onu tanıyan herkese birşeyler sorarak ipucu bulmaya çalıştı. Görünürde hiç bir şey yoktu. Onu biraz keyiflendirip, harekete geçirecek programlar, sürprizler yaptı, en çok sevdiklerini eve çağırıp, güzel sofralar hazırladı. Yüzünde 5 dakikalık bir gülümseme için feda edebileceklerini düşündü. Olmadı.
Çaresizlik böyle bir şey miydi? Hayır değildi. Burda bir bilinmezlik vardı. Burda bile bile birini bilinmezlik kuyusunun girdabına atmak vardı. İnsanın herhangi bir derdine illaki bir şekilde çözüm bulunabilirdi. Ama burda o derdin kendisine bile ulaşılamıyordu, kaldı ki çare bulunsun.
Yatağın kenarına iliştiği yatak odasında, kadının gözü aynaya takıldı, kendine baktı. Yüzündeki renklerden midesi bulandı. Bembeyaz pudra sürülmüş gibi hafif pütürlü, pullanmış bir cilt, gözaltlarında ve kapağında halkalaşmış mürdüm eriği rengi, yanaklara doğru hafif sarılaşmakta, dudakları yol yol çatlamış ve rengini yitirmiş bir haldeydi.
Aynada kendine değil de, şu son zamanlarda hayatında tanımlanamayan soruna bakıyordu. Öfkelendi. Çok öfkelendi. Hışımla ayağa kalktı ve salona yürüdü. Televizyonun karşısındaki koltuğa yığılmış halde uyuklamaktaydı adam.
"Uyan!" diye bağırdı. Adam gözlerini açık tutmaya çalışır halde ona baktı. Tam gözlerini tekrar kapıyordu ki, kadın çığlığa benzer bir sesle bağırdı "Uyaaaan dedim sana!".
"Ne var, ne oluyor?" dedi adam.
"Daha soruyor musun? Hala soruyor musun? Yüzüme bak! Yüzümün renklerine bak! Karşındaki kadını tanıyor musun? Ya ben? Ben seni tanıyor muyum? Kimsin sen? Nerden çıktın? Benim tanıdığım adamı bir kuytuda öldürdün mü? Sen onun hiç tanımadığım kötü ruhlu ikizi misin? Kimsin seeeennnn?" diye bağırdı kadın.
Adam içinde gezindiği uyku sersemliğinden kurtulmuş, gecenin bir vakti beklemediği bu soruların nerden çıktığını anlamaya çalışıyordu.
"Bana bu akşam bir şeyler söyleyeceksin! Kendi hayatım için karar vereceğim ama önce bir şeyler anlatacaksın!"
"Ben..." dedi adam geveleyerek, "konuşmazsam yok olur sandım"
"Neyi?"
"Ben ölüyorum..." dedi ve ikisi birden salonun ortasındaki uçuruma yuvarlandılar.
"Ne saçmalıyorsun? Ben de bu kadar zamandır gözlerinin önünde ölüyorum görmüyor musun? Doğru dürüst anlat."
"Çok özür dilerim... ama bu bir gerçek!" ses tonundan tüm yaşananların anlamsızlığına ulaşılıyordu ama kadının, öfkesinin beslediği bedeni, duyduğu şeyleri algılamasına izin vermiyordu.
"Son kez söylüyorum. Ya bu gece herşeyi anlatırsın ya da her şey biter!".
"Daha ne söylememi istiyorsun? Ben ölüyorum!" dedi ve hıçkırıklarla beraber avuçlarıyla yüzünü kapattı adam.
Son cümleyle birlikte kelimeler harf harf kulak duvarına çarptı kadının. Duyduklarını anlamlandırmaya çalıştı. Bir iki dakika geçmişti ama o an çok uzun bir sürece tekabül etti kadının belleğinde.
"Tabii hepimiz öleceğiz... sen, ben, kardeşlerimiz, arkadaşlarımız, bak hatta köpeğimiz bile. Hem sonra öteki dünyada yine birlikte olacağız, bunu biliyor musun? Öldüğü zaman kim kiminle evliyse onunla yine birlikte olurmuş. Öyle duymuştum. Hani geçen sene bir workshop' a katılmıştım ya, orda söylemişlerdi. Ama sen bilmiyorsun tabii, gelememiştin. Neden gelememiştin bakim hatırlamaya çalışayım... hıımmm galiba bir iş toplantın vardı, hani şu Romanyalılarla yapılacak anlaşma vardı, doğru hatırlıyorum değil mi? Aman canım neyse, ne diyordum.. haa..." Adam ayağa kalktı ve kadını kollarından tutarak sarstı. "Tamam tamam..." dedi gözleri dolarak ve ardından sarıldı kadına sımsıkı. Adamın kolları arasında kendini bıraktı kadın ve sarsıla sarsıla sessizce ağlamaya başladı.
Sabaha kadar uyumadan konuştular. Adam banyo esnasında farkettiği tümseği, ardından ona belli etmeden doktora gidişini, testleri, ultrasonu, doktor bir kez daha emin olmak isteyince renkli dopler çekildiğini söyledi. Tüm bunların ardından ulaşılan sonuç aynıydı. Kadın, sonunda kötü de olsa bir sebebe ulaşmıştı ve sürekli konuşarak, kendince çözümler yaratmaya çalışıyordu.
"Oturduğumuz bu evi, yazlığı ve arabaları satarız. Doktorla detaylı bir konuşma yapar, sonra da oksijeni bol, doğal yetişmiş gıdalara ulaşacağımız bir yerde bahçeli ev tutarız. Gerekirse bazı şeyleri kendimiz yetiştiririz. Bu hastalıkta doğal beslenme ve oksijen çok önemli! Ölürsen de hayatının son günlerini büyük şehir, karbondioksit ve stresten uzak geçirmiş olursun fena mı? Derhal emlakçıyı arıyorum" deyip kalktı kadın.
Adam, kadının ardından baktı. Son cümlelerinden sonra yüzündeki soluk, ölük renkler hızla kaybolmuştu. Hemen herşeyi sahiplenmiş ve yeniden omuzları dikleşerek ayaklanmıştı işte. Ondaki bu güç, sanki adama da sirayet etmiş ve vücudunda çekip çıkarılmayı bekleyen ölü deriye ilk defa elini uzatmıştı.
Ayağa kalktı, bilgisayarın başına geçip yeni yerleşim bölgesi için araştırma yapmaya başladı. Güneş, perdelerin arasından evin içine huzurla sızıyordu.
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
|)__)
-”-”-
Not: Yazıda kullanılan çizim google görsellerden alıntıdır.
(*) Tekrar yayındır.
(*) Tekrar yayındır.
Adam, ilk etapta sorunu kadından gizleyerek hata etmiş. Sevdiği ve onu seven insanın böyle güçlü ve sahiplenici bir tavır sergileyeceğini bilmesi gerekirdi. Sonuç olarak, ikisinin de savaşmaya karar vermesine sevindim. Dostlukla aşkın harmanlandığı ilişkilerin üstesinden gelemeyeceği problem yok gibi geliyor bana. Gerçek sevgi her şeyi göğüsleyebilir. Büyük bir Einaudi hayranı olarak, müzik eşliğinde tadına doyulmaz bir okuma zevkiydi. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilNe güzel yazdın; "dostlukla aşkın harmanlandığı ilişkilerin üstesinden gelemeyeceği problem yok" diye.. Ben de böyle düşünüyorum.
YanıtlaSilNedense müziksiz yapamıyorum Söz Sanatı :) Beğenmene sevindim.. bir kaç parçası daha var kullanacağım.
Sevgiler benden sana :)
Keşke bu saatte okumasaydım yahu... Kurguda olsa hüzünlendim iyi mi,Allah şifalar versin,yardımcıları olsun diyorum. Zor be hayat, ama öte yandan her anı layıkıyla yaşanacak kadar güzel.sevgiler...
YanıtlaSilHayat zor elbette.. beynimizde nasıl algılıyorsak öyle yaşıyoruz.. herkes apayrı bir dünya.. Şiir gibi yaşam diliyorum sana Balthus.
YanıtlaSilHayatım boyunca aldığım en iyi dilek.İnşallah ablacım size de...
Silmüzik eşliğinde çok güzeldi....
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim Fatma hanım :) teşekkürler
YanıtlaSilAnlatım çok güzeldi. Acaba devam eden bir şey mi diye arandım, tek bir olaymış. Erkekler öyle paylaşamıyorlar bizim gibi hemen her şeyi. Kadın hoşuma gitti. Biraz kendime benzettim. Zor durumlarda aynı böyle çözümler ararım ama kendim için hiçbir şey yapamam. Elim ayağım kesilir. Allah kimseye vermesin o derdi. Kalemine sağlık yavrum. Sevgilerimle :)
YanıtlaSilEvet, bazı kadınlar zor zamanlarda cabbar bir edayla ayağa kalkıp ortalığı toparlıyor. Erkekler ise çoğunluk kara kutu..
YanıtlaSilHerkesin şifa bulacağı ve şifada kalacağı günler dilerim.
Kucak dolusu sevgiler Ece hanım :)
:) Sağol Balthus
YanıtlaSilÇok duygusal ve çok akıcı bir hikayeydi. Başlardaki anlatımla merak ederek ilgiyle okudum. Özellikle adamın kadından aldığı güçle o ani değişimini çok güzel anlatmışsınız.
YanıtlaSilKaleminize sağlık. :) Sevgiler...
Mutlaka hepimizin, iyi enerjisini hissettiği birileri vardır hayatlarımızda. Bazen sadece kendimizi bırakmak ve sağaltımı hissetmek gerek. :)
YanıtlaSilTeşekkürler Oksijensizm... Yürekten sevgiler :)