"Gözlerini kadit elleriyle iyice ovdu." - Ömer Seyfettin
2. (isim) Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et.
3. (isim) ► İskelet.
* * * * *
Birleşik Fiil, Kalıp Söz olarak kullanımı :
Kadidi çıkmak : 1. Çok zayıflamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek.
"Sıtmalı arabacıların titredikleri, cılız, kadidi çıkmış öküzlerin iç ezici bir şekilde düşündükleri görülürdü." - Sait Faik Abasıyanık
2. İskeleti görünmek.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça ḳdd kökünden gelen ḳadīd قديد "ince şerit şeklinde kesilip kurutulmuş et" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ḳadda قدّ "şerit şeklinde kesti, dildi" fiilinin sıfatıdır.
Güzel ülkem için aydınlık ve adaletli bayramlar diliyorum.
1. (isim) Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi; yer, vaziyet (I), hâl, hâlet, keyfiyet, mevki, manzara, pozisyon.
"Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." - Reşat Nuri Güntekin
2.(isim) Duruş biçimi; tavır.
3.(isim) Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri.
* * * * *
Birleşik Kelime olarak kullanımı :
Durum eki, açık durum, coğrafi durum, geçerli durum, istenmeyen durum, ruhsal durum, seferî durum, süredurum, sürer durum, üç durum yasası, yalın durum, ad durumu, araç durumu, ayrılma durumu, belirtme durumu, birliktelik durumu, bulunma durumu, çıkma durumu, çiçek durumu, dış çizgiler durumu, duygu durumu, eşitlik durumu, gün durumu, hava durumu, ilgi durumu, isim durumu, kalma durumu, tamlayan durumu, uzaklaşma durumu, yönelme durumu, yükleme durumu.
(Liste uzun olduğu için kelimelerin açıklamalarını buraya alamadım. TDK' dan bknz.)
* * * * *
Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :
... durumuna düşmek, ... durumunda olmak (veya bulunmak), durum almak, durumdan ders çıkarmak, durumdan vazife çıkarmak, durumu bozulmak, durumu düzelmek, durumunu açmak.
* * * * *
Kelime Kökeni:
(Bilgiler, Nişanyan sözlükten alıntıdır.)
Eski Türkçe turum “boy, endam” sözcüğü ile eş kökenlidir. Bu sözcük Eski Türkçe tur- fiilinden Eski Türkçe +Im ekiyle türetilmiştir.
Türkiye Türkçesi kullanımdan düşmüş bir sözcük iken, Dil Devrimi döneminde canlandırılmıştır.
(durum vaziyet)
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
Eski Türkçe: “boy” [Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
"bir er turumı sūw" [bir adam boyu su]
Yeni Türkçe: “vaziyet, hal” [Cumhuriyet (gazete), 1934]
"Böylece yurd yarı koloni oldu. Bu durum kurtuluş savaşına kadar sürdü."
"Hatta yakinen biliyorlardı ki öyle ufaktan bir aileye mensup değildi." - Refik Halit Karay
* * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça yaḳīnan يقينً "mutlak surette, kesin olarak" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça yḳn kökünden gelen yaḳīn يقين "kesin olma, herhangi bir akıl yürütme gerektirmeksizin bilinme" sözcüğünün zarfıdır. Bu sözcük, yaḳn يقن "kesinlikle bilme, kesin olma" sözcüğünden türetilmiştir.
Yakin :(Arapça) 1.(isim, eskimiş) Sağlam, kesin bilgi.
2. (isim, eskimiş) Bir şeyi iyice, kesinlikle bilme.
* * * *
Dipnot : Yakinen sözcüğünü, "yakından" kelimesinin eski ve daha ağdalı hali sanabiliriz ki ben de öyle düşünüyordum. "Hamili kart yakinimdir" gibi farklı/yanlış kullanımlar da bunu körüklemiş olabilir. Ekşi Sözlük' te şöyle bir açıklama gördüm: "Hâmil-i kart yakînimdir" olan cümle kalıp olarak, Osmanlı'nın son dönemlerinde bürokraside icat edilmiş ve çok kullanılmıştır. Dolayısıyla halk ağzıyla değil saray ağzıyla konuşulur ve yazılırdı o zamanlar.
1. (isim, denizcilik) Bir yerin nerede bulunduğunu pusula ile ölçme.
2. (isim) Balıkçıların denizde sığlıkları belirlemek için kullandıkları işaretlerin bütünü.
* * * * *
Birleşik Kelime kullanımı :
Kerteriz noktası :(isim, denizcilik) Geminin bulunduğu yeri anlamak için kerteriz almaya yarayan fener kulesi, duba, şamandıra vb.nin harita üzerindeki yeri.
* * * * *
Birleşik Fiil veya Kalıp Söz olarak kullanımı :
Kerteriz almak (veya etmek) : Bir yerin hangi yönde veya geminin nerede bulunduğunu pusula ile ölçmek.
"Uzakta, sancak tarafında, kerteriz ettiğimiz fenerin ışığı bir yanıp bir sönüyor." - Zeyyat Selimoğlu
* * * * *
Kelimenin Kökeni :
Yeni Yunanca kartárizo καρτάριζο "pusulanın 32'de bir bölümlerine göre yön tayin etmek" fiilinden alıntıdır. Yunanca fiil Venedikçe aynı anlama gelen yazılı örneği bulunmayan *quartarisàr sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Venedikçe quarta "kerte" sözcüğünden türetilmiştir.
Kerte : İtalyanca quarta "1. çeyrek, 2. pusula kadranının 1/16 dilimini belirtmek için kullanılan söz" sözcüğünden alıntıdır. İtalyanca sözcük Latince quartus "çeyrek" sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Latince quatuor, quatr- "dört" sözcüğünden türetilmiştir.
Kelime, Sevgili Mindmills' in sayfasından yayına alınmıştır. Katkılarına teşekkürlerimle,
(Bugün yine tek kelimede, TDK' de kayıtlı iki, halk ağzında ise çeşitli anlamı olan bir kelimeyi inceliyoruz.)
Soyka (I) : (isim, ağızlardan) Ölünün üzerinden çıkan giysi.
Soyka (II) :(isim, hayvan bilimi, Bulgarca) Tüyleri alacalı, bir tür küçük karga.
* * * * *
Kelime Kökeni :
Türkiye Türkçesi soy- fiilinden türetilmiştir.
Tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler :
“giysi” [Mesud b. Ahmed, Süheyl ü Nevbahar terc., 1354]
"Ki geydükleri soykaları arı / Semiz idi yorga idi atları"
“... ölünün üstünden çıkan giysi” [Türkiye'de Halk Ağızlarından Derleme Sözlüğü, 1930 yılından önce]
soyha, soyka: 1. Ölünün üstünden çıkan giysi. 2. Miras, kalıt.
* * * * *
Araştırmalarıma göre, "gereksiz, bir değeri olmayan eşya" anlamlarına gelen ve daha çok İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinde kullanılan bir kelime olduğunu öğrendim. Soyka kelimesinin çeşitli yörelerde birçok anlamı bulunmaktaymış. Bu anlamlar yöreden yöreye farklılık gösteriyor.
Ölünün üzerinden çıkarılan kıyafetlere “soyka” adı verilirken, işe yaramayan, önem ve değer taşımayan nesne anlamlarında da kullanılıyor, ayrıca erkeklerin cinsel organı olarak da kullanımının yaygın olduğu gözlenirken, Bulgarca olduğu söylenen, tüyleri farklı renklerden meydana gelen bir karga türü olarak kullanılıyormuş. Özellikle İç Anadolu bölgesinde “soykası batasıca” ve “soykası çıksın” gibi deyimlerin içinde kötü anlamlı olarak kullanıldığını öğrendim ki ailemden benzer deyimleri duyduğum için hiç yabancı gelmedi. Son olarak Orhan Kemal' den kelimenin cümle içinde kullanımına bir örnekle yazıyı sonlandırıyorum.
"O sarı sıcaklarda zehirli sıtmaya yakalansa iyi. Anası ana değil ki. Aladağdan serin soyka!"
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not : 1. tdk ve nişanyan sözlüklerden yararlanılmıştır.
(Bugün, söylenişi aynı ama iki farklı anlamı olan bir kelime yayında. Aşağıda ayrı ayrı anlam, kullanış ve birleşik fiil açıklamaları mevcut.)
Matiz :(isim, denizcilik, Rumca) İki halatı ek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine ekleme işi.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Matiz etmek : İki halatı ek yeri kalınlaşmayacak biçimde birbirine eklemek.
"Şafak sökerken şatı ta uzaklarda gördük. Ona gittik, denizciler kopan halatı matiz ettiler. Şatı bağladık." - Halikarnas Balıkçısı
* * * * *
Matiz : (Rumca) 1. (sıfat, argo) Çok sarhoş.
2. (sıfat, argo, tiyatro) Orta oyununda ve Karagöz'de sarhoş rolü.
Birleşik Fiil olarak kullanımı :
Matiz olmak :(argo) Sarhoşluktan sızacak duruma gelmek.
"Bak şu moruğa matiz oluyor gene." - Orhan Kemal
* * * * *
Kelime Kökeni :
Yeni Yunanca máthisos μάθυσος "sarhoş" sözcüğünden alıntıdır. Kelime, Eski Yunanca aynı anlama gelen methystēs μεθυστης sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Eski Yunanca methý μεθύ "mayalanmış içki, şarap" sözcüğünden türetilmiştir. Yunanca sözcük, Hintavrupa Anadilinde yazılı örneği bulunmayan *medhu- "mayalanmış içki" biçiminden evrilmiştir.
"Kâh batn-ı hût içinde Yûnus ile söyleşem"- Yunus Emre
(Açıklama: "batn-ı hût" balığın karnı demektir.)
2.(isim, eskimiş, toplum bilimi) Kuşak.
""Biz üç batın evvel köylü idik"- Ahmet Hamdi Tanpınar
* * * * *
Bâtın :(Arapça)1.(isim) İçyüz.
2.(sıfat) Gizli, görünmeyen.
"Biz her olayın batınında neler olduğunu bilecek kadar bilgili değiliz."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Batın : Arapça bṭn kökünden gelen baṭn بطن "karın, rahim" sözcüğünden alıntıdır.
Bâtın : Arapça bṭn kökünden gelen bāṭin باطن "belirgin olmayan, gizli, bir şeyin iç yüzü" sözcüğünden türetilmiştir.
Luggat.com da ise bâtın için yukarda yazılanların dışında, "Bütün varlıkların iç yüzünü ve özellikle canlıların içlerini mükemmel bir fabrikanın harika makineleri gibi yaratan ve işleten Allah." olarak yazılmıştır.
Keyfekeder :(sıfat, Arapça) Pek üzerinde durulmayan, önem verilmeyen.
"Keyfekeder hareket etmek bazen büyük hatalara yol açabilir."
"Onun hayatı tamamen keyfekeder bir şekilde ilerliyor, hiçbir planı yok."
* * * * *
Kelime Kökeni :
Keyif : Arapça kyf kökünden gelen kayf , "durum, ruh hali, özellikle iyi ruh hali, hoşnutluk" sözcüğünden alıntıdır.
Keder : Arapça kdr kökünden gelen kadar, "sıkıntı, bunalma" sözcüğünden alıntıdır.
* * * * *
Bu kelime Arapça "keyf" (keyif) ve "kadar" (keder) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur ve kelime anlamı itibariyle "keyfe ve kedere bağlı, önemsenmeden, gelişigüzel, rastgele yapılan" anlamına gelmektedir. Kullanım bağlamına göre anlamı değişmekte. Bazen rahatlık ve özgürlüğü anlatırken, bazen de disiplinsizlik anlamında olumsuz kullanılmakta. Ayrıca kelimenin, keyfekeder satılık, keyfekeder insan gibi kullanımları da mevcut.
Bu kelimeye Sevgili Arpi' nin bloğunda rastladım ve yayına aldım.
En niteliksiz vatandaşların, hükümeti oluşturduğu yönetim biçimidir. Kelimenin kullanımı 17. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanır. İngiliz yazar Thomas Love Peacock tarafından 1829'da kullanılmıştır ancak 21. yüzyılın başlarında dünyanın çeşitli demokrasilerinde ortaya çıkan popülist hükûmetleri eleştirmek amacıyla kullanımı yaygınlaşmıştır.
Kelime anlamı :
Yunanca kakistos (Grekçe: κάκιστος; en kötü) ve kratos (Grekçe: κράτος; yönetim) kelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. En kötü kişilerin yönetimi anlamına gelir.
Varsıl :(sıfat) Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı.
"Ben de sevdim bu atı ama daha yararlı bir şey lazım insanlara hem de çocuğundan yaşlısına, varsılından yoksuluna." - Ahmet Ümit
Birleşik Kelime :
Varsıl erki : (isim, toplum bilimi) Zenginler iktidarı, zenginlerin yönetimi; bey erki, zengin erki, plütokrasi.
Kelime Kökeni :
"Tanımının, zengin olarak yapıldığı varsıl kelimesinin kökeni Eski Türkçedir. Bazı kaynaklarda varsıl kelimesinin Moğollara ait metinlerde yer aldığı da görülmektedir."
"Öz Türkçe bir kelime olan varsıl, var sözcüğünden türetilmiştir. "Var", mevcut olmak ve bulunmak anlamına gelirken, varsıl kelimesi zengin demektir. Bu kelime ''yoksul'' kelimesi gibi sonuna yapım eki getirilerek oluşturulmuştur. Varsıl sözcüğü cümle içinde sıfat olarak kullanılır."
Köken konusunda bulabildiklerim bunlardı. Ayrıca bir yerde Farsça olduğuna dair bir yazı okudum ancak doğruluğunu teyit edemedim.
Kelime blogger Tosbağa Günlüğüm' ün yazısından alıntılanmıştır. Teşekkürlerimle,
"Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır." - Atatürk
2. (isim) Davranışlar.
3. (isim) Olaylar.
"Agâh Bey dünya ahvalinden habersiz." - Refik Halit Karay
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça aḥwāl "haller" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça ḥwl kökünden gelen ḥāl sözcüğünün çoğuludur. Arapça ḥwl kökünden gelen ḥāl, "1. durum, 2. görünüm, varoluş evresi, 3. şimdiki zaman" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Arapça ḥāla "döndü, dönüştü, evrildi, yöneldi, bir hale geldi, bir hal aldı, bir hale büründü, bir görüntü edindi" fiilinin mastarıdır.
* * * *
Yeni senenin ilk gününe denk gelen "Bir Kelime" yayını için seçtiğim kelime ile toplum, ülke, dünya olarak 2025' te en iyi şekliyle yaşayabilmek dileğiyle.
1. (isim) Tavandan inerek sahnenin üst kısmını, sahne boyunca kaplayan kısa, dar perde.
2.(isim, mimarlık) Eski Yunan ve Roma yapılarında taban kirişi ile çatı arasında kalan, üzeri boydan boya kabartmalarla süslü bölüm; efriz.
"Bu kabartmalardan biri Pergamon Altarı’nın etrafını süsleyen büyük frizin parçasıydı, Zeus’un oğlu Herakles ile bir devin mücadelesini anlatıyordu." - Ahmet Ümit
* * * * * *
Kelimenin Kökeni :
Fransızca frise "mimaride dekoratif şerit" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Geç Latince frisium veya frigium "'Frigya işi', giyside kenar süslemesi" sözcüğünden evrilmiştir. Bu sözcük Phrygia, "Frigya, İç batı Anadolu'da bir bölge" özel adından türetilmiştir.
(Friz perdeleri, setlerde teknik ekipmanları gizlemek ve sahne düzenini korumak amacıyla kullanılır.)
1.(isim) Politika, ekonomi, kültür ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın; ceride.
"Çağdaş insanın hayatında gazete mühim bir yer tutar." - Mehmet Kaplan
2.(isim) Bu yayının yönetildiği, hazırlandığı, basıldığı yer.
"Her gün gazeteye uğruyordu."
* * * * * *
Birleşik Kelimeler :
Ayaklı gazete : (isim, mecaz) Olaylardan herkesten önce haberi olup yayan kimse.
"Bedirhan amca ayaklı gazete gibiydi, memleketin dört bir yanında olan hadiselerden haberi olurdu." - Sara Gürbüz Özeren
E-gazete : (isim) ► Elektronik gazete.
"Medya organları daha fazla okuyucuya daha hızlı bir şekilde ulaşabilmek için e-gazete ve e-dergi uygulamalarını hayata geçirmektedir." - Emrah Akyüz
Elektronik gazete :(isim) Genel ağda çevrim içi yayımlanan gazete; e-gazete.
"Artık günümüzde yaygın olarak kullanılmaya başlanılan bilgisayarlarla birlikte elektronik gazete şekilleri oluşmuştur." - Bora Erdem
Akşam gazetesi :(isim) Baskısı öğleden sonra, özellikle akşama doğru yapılan gazete.
Bayram gazetesi :(isim, eskimiş) Dinî bayram günlerinde Gazeteciler Cemiyeti tarafından yayımlanan özel gazete.
Bulvar gazetesi :(isim) Haberleri çok abartılı biçimde ve büyük puntolarla veren, magazin, polisiye, adliye ağırlıklı haber yapan gazete türü.
Duvar gazetesi :(isim) Duvara asılan, çoğunlukla elle, yazı makinesi veya bilgisayar ile yazılan okul veya dernek gazetesi.
Fısıltı gazetesi :(isim, mecaz) Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu.
Radyo gazetesi :(isim) Radyo aracılığıyla yayımlanan haber, yorum ve röportajların tümü.
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Fransızca gazette "parayla satılan haber bülteni" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük, Venedikçe gazéta "1. 'kesecik', Venedik devletinde bozuk para birimi, metelik, 2. parayla satılan haber bülteni" sözcüğünden alıntıdır.
* * * *
Kelimeyi öneren Sevgili KuyruksuzKedim ilettiği mesajında aşağıdaki notu da eklemiş. Katkıları için kendisine çok teşekkür ederim.
"Gazete sözcüğü, etimolojik olarak “gazéta” ya dayanır. Gazéta, Venedik devletinde bozuk para birimidir. İlk haber toplama ve dağıtma gazetesi, MÖ 59 yılında 2.000 kopya olarak Roma Senatosunca çıkarılıp imparatorluğun değişik köşelerine dağıtılan "Acta Diurna" dır. Eskiden haber yazan kağıtlar bir 'gazeta'ya satılıyormuş. Yani ödeme yapılan para birimi zamanla haber kağıdının adı haline gelmiş."
"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - Falih Rıfkı Atay
2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak.
"Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." - Ruşen Eşref Ünaydın
3.(nesnesiz) Çalgı aleti ile bir müzik parçasını seslendirmek.
"Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." - Refik Halit Karay
4.(nesnesiz) Ses çıkarmak, ses vermek.
"Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." - Reşat Nuri Güntekin
5. Bir şeyi bir yere çarpmak, vurmak.
"Oklavayla açtığı yufkaları başının üstünde döndürüp mermere çalar, iyice yayar ve inceltirdi." - Sevinç Çokum
6. Üzerine sürmek.
"Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
7. Bozmak, zarar vermek.
8. Çelmek. (*)
(*) Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek, kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak, gönlünü çelmek gibi daha bir çok anlamda kullanılmakta.
9. Madeni oymak, kalemle işlemek.
10. Benzemek, andırmak.
"Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." - Sait Faik Abasıyanık
11.(mecaz) Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak.
12. (ağızlardan) Süpürmek, temizlemek.
"Tozu çalmak."
13. (dil bilgisi) Kök durumunda veya zarf-fiil eki alarak hızlı, aralıksız ve özensiz tekrarlanan anlamı veren birleşik kelimeler yapar.
* * * * * *
Atasözleri, Deyimler, Birleşik Fiiler veya Kalıp Sözler :
Çalıp Çırpmak : Hırsızlık yapmak.
"Müşteri ise her zamanki oyunbazlığıyla çalıp çırptıklarını eve yığıyordu." - İhsan Oktay Anar
Çalmadan oynamak :1. Çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak.
2. Bir işe çok hevesli görünmek.
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını : "Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar" anlamında kullanılan bir söz.
* * * * * *
Birleşik Kelime :
Çalçene :(sıfat) Durup dinlenmeden konuşan, çenesi düşük (kimse); geveze.
"Her zamanki gibi bilgiye aç, her zamanki gibi ağızları lafla, kafaları düşünceyle dolu çalçene yaratıklarız." - Ayla Kutlu
Çalyaka :(zarf) Yakasına yapışıp sıkıca tutarak.
"Kasım Efendi’yi çalyaka Kadı’nın karşısına çıkarttılar." - Aziz Nesin
Diskçalar :(isim) Özel yöntemlerle yoğun disk üzerine kaydedilen müzikleri dinlemeye yarayan araç.
Kasetçalar :(isim) Kaset çalan araç.
"Elinde harabelerden bulduğu eski küçük bir kasetçalar var. Bir de yine eski, harap bir kaset." - Nilgün Serimoğlu
Uzunçalar :1.(isim, müzik) Üzerine seslerin düşük devirle kaydedildiği büyük boyutlu plak.
"İlk uzunçaların hazırlıkları başladığında, her ikisi de son kartlarını oynadıklarını biliyordu." - Murathan Mungan
2.(isim) Bir sanatçının eserlerinin bir bölümünün yer aldığı kaset; albüm
Yürürçalar :(isim) Kulaklık aracılığıyla müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp.
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça mlw kökünden gelen imlāˀ إملاء "dikte etme, yazı yazdırma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Aramice/Süryanice mlē מל "1. dolu, 2. herekeli yani sesli harfleri bildiren noktaları doldurulmuş yazı" sözcüğünün ifˁāl vezni (IV) masdarı olabilir; ancak bu kesin değildir. Bu sözcük Aramice/Süryanice #mly מלי "doldurma" kökünden türetilmiştir.
Kelime, değerli blogger Recep Altun sayesinde yayına alınmıştır. Katkıları için teşekkürlerimle,