29 Nisan 2011 Cuma

bir gündü, yaşandı öldü...






























Bir gündü;
yaşandı öldü.
Ve bir akisti kalan
          yaşadıklarımızdan...






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




(fotoğraflar  M©MENT©S objektifimden)


27 Nisan 2011 Çarşamba

ulaşamadığım insan




══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ══════


Gecenin yüzünde hep bir hüzün vardır. Herşeyin ne kadar çıplak yalnızlıkta olduğunun göstergesi gibidir. Ya uykuya dalar kişi hemen, ya da alkole sarılır. İkisi de unutmak içindir. 

İçersin, önce lezzetli gelir, bir tane, bir tane daha... Arkasından ne tad kalır, ne düşünce. Dilin peltekleşir, gösteremediğin duyguların dışarı çıkıp, uç noktalarda dans etmeye başlar. Sense ne onların ritmine ayak uydurabilirsin, ne de oturduğun yerde kalabilirsin. Ölmek de değildir bu; ama hissetmek de. Çok önce sahne sırası gelip de, yaşanmadan kapanan perdeler ardındaki itiş kakışdır. Zamanı geçtikten sonra ortaya çıkınca da, küçük bir çocuğun kendine uymayan bedende giydiği elbiseler gibi, sakil durur işte.

Gece yürür, alır başını gider saatler. Herşey olduğu yerdedir oysa, düşüncen beyninde, sevgin kalbinde, dilin ağzında, söyleyemediğin sözcüklerin boğazında...

Ahh gece !....Biraz efkar dağıtmakla başlayan karanlık saatlerde, bir kadehle aydınlanmaktır umut. Ama yüzüne ilk çizgisi düştüğünde kederin, arkası gelecektir. Artık bunu kabul edip-etmemek arasında savaş verirsin hepi-topu. Ya içersin konuşursun, ya içer susarsın. 

Konuşanlar, hayatın yüreklerine yüklediği, bedelleri ödenmiş ya da ödenmemiş tüm faturaları masa, çerçeve, sandalye, tabak, bardaklara ağızlarından sızdırıp rahatlarlar. Kenar köşede takılır kalır sözcükleri, bir gün bir başkası alır, kullanır onları.

Ya konuşmayanlar...bakışları kadehin içindeki sıvıya dalıp boğulmuş, ordan cesedi çıkartılıp lakerda tabağına defnedilmiş bir halde, susturulmuş bir tabanca gibi her an patlamaya hazırdırlar.

En çok korktuğum susan insan, ulaşamadığım insan. 





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



25 Nisan 2011 Pazartesi

el mismo amor, la misma lluvia*




ƸӜƷ    ƸӜƷ    ƸӜƷ    ƸӜƷ




Adam bakışlarıyla, "Aslında seni hep sevdim, sen hiç bilmedin" dedi. Kadınsa meraklı bakışlarla, ne söyleyeceğini bekliyordu. 

Yıllar öncesinin yolları kesişmiş iki kişisi, kendilerini sınayan kadere yeniden merhaba diyorlardı bir akşam vakti. İkisi de yaşlarının olgunluğunu saçlarında, yüzlerinde ve bedenlerinde taşıyordu.  "Bana böyle bakmanı özlemişim" dedi kadın, sessiz bir sesle. "Ölene kadar.." diye konuştu adam. O anda gök gürledi ve yağmurun habercileri tek tek damlalarını dökmeye başladı.

Yıllar önce ikisi de işten dönerken karşılaşmışlardı, adam kadının yorgun halini farketmiş ve bundan da yararlanarak biraz sohbet için onu alıkoymuştu yolundan. Sadece o gece belki birşeyler olacakken, adam umutsuzluğun ve aşkın verdiği ızdıraptan ağlamaya başlamıştı. Sözlerinin arasında duyulur duyulmaz bir "seni seviyorum" çıkmıştı ağzından ama kadından bir tepki gelmeyince duyulmadığını sanmış, susmuştu. İşte o akşam kadın ilk defa onu yumuşak kollarıyla, şefkatlice sarmış ve onunla birlikte ağlamıştı yağan yağmurla beraber.

Aynı aşk ve aynı yağmurla ölene dek ıslanacağını biliyordu artık adam.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not; görsel Google'dan alıntıdır.
(* aynı aşk, aynı yağmur)

24 Nisan 2011 Pazar

vazoda balık olsam





Bir mağaza vitrininde rastlayınca bu objeye, doğal olarak Orhan Veli' nin o meşhur dizeleri geldi aklıma.. "bir de rakı şişesinde balık olsam..." :)



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



(not: fotolar M©MENT©S objektifinden)

23 Nisan 2011 Cumartesi

konuş onunla




Almodovar' ın "Hable Con Ella" filminden bir sahnede, ünlü sanatçı Caetano Veloso "Paloma" isimli bu şarkıyı söylüyordu. Şarkıdaki sesin sakinliğini, alıp akşama yaymak istedim. Umarım sizler de dinlerken keyif alırsınız.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

içimizdeki çocuk için :)







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

21 Nisan 2011 Perşembe

o yaz hiç gelmez








{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

merhaba İstanbuuuuuuulllll !!!!!




"İstanbul güneşli bir güne başladı bugün.. dün sağanak halindeki yağış için özür diler gibi hava ve o kadar sıcak olmasa da güneşi saldı üstümüze :)  doğa zaten giysilerini giymekte, sanırım artık sıra bizlere geliyooorrrr...

Haydi şimdi yaşınız ne olursa olsun çalacağım parçayla biraz sallayın bedeninizi ve tüm kurumuş derileriniz dökülsün... canlanın siz de doğa gibiiiii.... evvvveeettttt ve geliyor işte sizin için, 70' lerin harika parçasııııı.... haydiiiii deeeaansssssssss...."






{ಠ,ಠ}

|)__) 
-”-”-




(hayali bir radyo dj nin program sunumundan kesit. Ama siz yine de dans edin biraz :) )

kelimelerin gücü









{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

20 Nisan 2011 Çarşamba

hangi hayal








¸.•*¨`*•..¸
ƸӜƷ¸..•*¨`*•..¸ ¸.•*¨`*•..¸ ƸӜƷ¸..•*¨`*•..¸ ¸.•*¨`*•..¸ ƸӜƷ¸..•*¨`*•..¸


"Yalnızlık çakmak taşı gibi sert, elmas gibi keskin
 Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin"
 
Atilla İlhan





Acı kusar rengini gecelere
Sabahın suçu yoktur ama 
yine de gider gümbürtüye


Elimi uzatsam
avucumda tutabilir miydim?
Hangi hayal sığar ki içine...

Yürür aklım 
bakmadan prangasına
Yalnızlık takılır
bir kılçık gibi boğazına.


Tuz basmalı, tütün sarmalı
en iyisi budur bu yaraya.



s.ö.



{ಠ,ಠ}
|)__) 

-”-”-






(Görsel google' dan alıntıdır.)






18 Nisan 2011 Pazartesi

Film festivalini "ŞİİR"li filmle mühürledik...


Bugün pazar... Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar desem, değerli şairimizi hatırlayacağız hep beraber. Sürprizli ve keyifli bir günün mimarlığına adaylığımı koydum. Geriye sadece uygulamak kalıyor. Şu an itibariyle tek başımayım ve bir saat kadar sonra iki, yaklaşık 4 saat kadar sonra da 4 kişi olacağız. Yolculuk Üsküdar' dan, istikameti Beşiktaş olan motora binerek başlıyor.



Oldum olası bu sabun köpükleriyle mutlu olmuşumdur. Neşeyi, gülümsemeyi çoğaltır bu şeffaf baloncuklar. İstiklal caddesinde de işte neşe oyuncaklarının satışını yapan çocuktan bir kare çaldım ve hayata kattım.

İstiklal caddesine yeni konuşlanan alışveriş merkezinin ilginç tavanı



İstiklal caddesinde eski postahanenin yanındaki Taksim Han merdivenlerinden detaylar. Oldukça ilginç, tavanı çok yüksek bir bina. En üst kattan aşağıya kadar merdivenlerden indik Nessuno ile.



Aynı binanın bir katında bulunan cafe-barın ilginç dekor çeşitlemeleri




İlginç mekan objelerine devam

İstiklal caddesi her daim bir protesto gösterisine hazır


 Mısır apartmanının çatısı ve görünenler bar tabureleri. Oturanları aşağıdan seyretmek oldukça muzip bir davranış :)

 Bu seferki apartman içi merdiven görüntüleri meşhur Mısır apartmanına ait

Etnik müzik sergileyen sokak çalgıcıları




Odakulenin karşısındaki iş merkezinin en üst katı ve çekim anına denk gelen özgür martı

İşte 4 kişinin buluşmasının ana nedeni film. "Şiir", Kore yapımı. Temposu ağır, bol tekrarlı ama konusu güzel bir filmdi.


 



Film sonrası acıkmış, yorulmuş 4 insan oturdular ve bardaklarını dostluğa kaldırdılar



Hayal Kahvem, Aylardan Şubat, Nessuno ve Momentos' un yürüdükçe caddelerde sesleri yankılanan ayaklarının karesi :)



Gecenin sonunda keyifli anların 40 yıl sürmesi dileğiyle kahveler yudumlandı
 

Bir gün daha şu sloganla bitti;

"SOKAKTA HAYAT VAR, TADINI ÇIKAR!"




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



(Not: Fotoğraflar M©MENT©objektifinden. Fotoğrafların üstüne tıklayarak büyütebilirsiniz.)

15 Nisan 2011 Cuma

boş gevezelikler






══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ═══════
*  Ne tuhaf değil mi?
& Nedir tuhaf olan?
* İnsan denen varlık aslında poligamiye daha uygunmuş...
Bu çok normal... her gün aynı yemeği yiyebilir misin?
* Bilmem.. sanırım hayır.
Koca bir hayat; düşünsene her gün ıspanak ya da pırasa hadi onları da boşverelim, en sevdiğin yemek ne senin?
* Beğendili kebap
& Hah, işte onu bile her gün yiyemezsin, bıkarsın.
* Off ne kötüsün, şimdi her beğendi yediğimde poligami aklıma gelecek...

& Eee konu konuya sıçrarsa olacağı bu...  sahi ne yemek var bu akşam?
* Pırasa !
& Hı ?!?!?!



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


14 Nisan 2011 Perşembe

beklersem...









{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

doğum





Doktor muayenesini bitirdi ve hastasına gülümseyerek, "herşey yolunda yarın doğuma hazırsın" dedi. Kadın ve adam çok sevindiler. Bu ikinci çocukları olacaktı. Kimliğini bilmiyorlardı ve önemli de değildi. Birbirine değmiş iki kalpten bir çiçek hayat bulacaktı. Elele tutuşup yarın için verilen randevuya hazırlanmak üzere evin yolunu tuttular.

**************

Evden tatlı bir heyecanla çıktılar. Hastahaneye vardıklarında kapıda doktorlarıyla karşılaştılar. Doktor; onlardan önce bir hastası olduğunu ve herşey yolunda giderse saat 10 civarında doğumhaneye alacağını söyledi. Bir hemşire onları kalacakları odaya götürdü. Eşyalarını yerleştirip, yatakta yanyana uzandı çift. 

Bir kaç saat sonra bebeklerini kucaklarına alacaklarından, ona düşündükleri isimden, 4 kişilik güzel bir aile olacaklarından ve geleceğe dair bir çok güzel günlerden söz ettiler, birbirlerine sarılarak. Saatin 10 a yaklaştığını farketti adam ve doğruldu. Tam o esnada iki hemşire odaya girdi ve hastayı hazırlamak istediklerini söylediler. Giyindi, yatağa uzandı ve birlikte koridorlardan geçtiler, asansöre bindiler.

Doğumhane kapısına geldiklerinde, sevgiyle dokunup öptü "seni seviyorum" dedi ve kapılar kapanana kadar ardından baktı.


Böyle zamanlarda kısacık anların asır gibi geldiğini biliyordu ama beklediğinden daha da kısa sürmüştü bekleyiş. Kapı açıldığında saatine baktı, 11 i 5 geçiyordu. Hemşire şu klasik cümleyi söyledi "müjdemi isterim, bir kızınız oldu" dedi. Adam sevincini, heyecanını belli etmemesi gereken bir terbiye ile yetiştirilmişti, yüzünde sadece ağlamakla gülmek arası bir ifade belirdi ve "teşekkür ederim, çok teşekkür ederim" diyebildi güçlükle.


*********************

Adam ve kadın odada güneşin ortalığı aydınlatmasını izliyorlardı. Güneş, sanki cennetten  iniyormuş gibi ışık hüzmelerini bebeğin bedeni üzerinde dolaştırıyordu. Huzur varsa bu dünyada, şu anda odanın içindeydi. 


Bu yüzden geçirdikleri her anın tadını hatırlamak için bebeğin adını "Momentos" koydular.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




13 Nisan 2011 Çarşamba

mavi




══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ═══════ ══════ஜ۩۞۩ஜ═══════
Gözlerini açtı ve maviyi düşündü. Hafif nemli, üstünde damlacıkları olan maviydi bu. Maviyi  yanına aldı ve sokağa çıktı. Hava tatlı bir serinlikle beraber, güneşin kırıntılarını vücuduna serpiyordu sanki. Adımlarını, aklından geçen müziğe uydurdu. Kaldırım taşlarının çizgilerine basmamak için arada zıplayınca, mavi gözlü bir çocukla gözgöze geldi ve ikisi de gülümsediler.
Üç blok ötedeki iş yerine geldiğinde, iş çıkışı trafiğinin insanın içini kıstıran gürültülerini dışarda bıraktığı için memnundu. İçeri girdiğinde sandalyeler masaların üstünden kaldırılmaktaydı. Yerler silinmiş, oturma grupları rezervasyonlara göre yerleştirilmekte ve  örtüler itinayla masaların kırık dökük yerlerini kapatmak üzere örtülmekteydi. Bu akşam epey rezervasyon aldıklarından bahsediyordu garsonlar. Güzel, keyifli bir gece olacağa benziyor bu gece dedi ve odasına doğru yürüdü. Takım elbisesini giydi ve biraz çalışma yapmak için piyanonun başına oturdu. 
Parmakları tuşların üzerinde, sevgilinin teninde gezinir gibi  oldukça yumuşak ve heyecanlıydı. O gece çalmayı düşündüğü bütün parçaları tek tek döktü parmaklarından piyanonun tuşlarına. Tüm çalışanların kendisini hayranlıkla dinlediğini, müzikhol sahibi onlara çalışmalarını haykırdığında farketti. Biraz ara verip saatine baktı, salon misafirleri ağırlamaya hazırdı. Dinlenmek için odasına gitti, koltuğa oturdu ve gözlerini kapatıp üzerinde minik damlacıkları olan maviyi düşündü ve kayboldu gitti.
Odanın kapısı tıklatılıp açıldığında garson, salonun dolduğunu ve artık sahne alması gerektiğini söyledi. Hemen toparlanıp, odadan çıktı ve piyanonun başına geldi. Otururken etrafına bakındı ve ciddi bir kalabalık olduğunu gördü. Parmakları tuşlarda yerini aldı ve derin bir nefesle  birlikte, uğuru saydığı parçayı çalmaya başladı. Bir an sesler kesilir gibi oldu. Sonra uğultular tekrar başladı. Görüş alanına giren masadaki bayanla göz göze geldiler. Çok güzel bir kadındı. Saçları kızıl ve dalga dalga omuzlarına dökülüyor, gözleri çok iri ve neşeli bir merakla bakıyordu. Üstünde, su damlaları gibi taşlar olan şifon mavi bir elbise vardı. Tıpkı düşlediği mavi gibi. Heyecanlandı ve heyecanı çaldığı eserlere, parmaklarına yansıdı. Arada kadınla gözgöze geliyor ve onun da ilgisini çektiğini hissediyordu bakışlarında. 
Şarkılardan, maviden, kadının ondan hiç ayırmadığı  bakışlarından, heyecanı gittikçe katlanıyor ve ard arda en cüretkar aşk şarkılarını çalmaya devam ediyordu. Yüzünde her şarkıdan sonra tatlı bir gülümseme ve bravoyla birlikte çılgınca alkışlıyordu. 
Garson o masaya servis yaparken, masadaki beylerden biri, bir kağıt uzattı. Aynı garson yanına geldi ve kağıdı ona verdi. Eğilip, "Abi adamın karısı için istediği bir şarkı varmış, şu mavi elbiseli olan. Yazık, kadın ne kadar güzel ama kör be abi" dedi. 
O andan itibaren parmakları kendinden bağımsız, otomatiğe bağlanmış gibi çalmaya başladı. Gözlerini kapattı, mavinin içeri girmesine izin vermeden kararttı perdeleri ve gece onun için bitti.


{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-

8 Nisan 2011 Cuma

ben gidersem






Ben gidersem ruhum, sen kal dünyada
Sırlarımı sakın aşikar etme
Zar olsan da kaybolsan bir sevdada
İstemem benim gibi acı çekme


Her derdime ortak bir sen oldun
Benim gibi sen de sararıp soldun
Yıllar boyu kalbime sırdaş sen oldun
İstemem benim gibi acı çekme


Görmesem de sana yakın bir yerdeyim
Aynı sevda, aynı dudak, aynı tendeyim
Kadehinde, sigaranda, gecendeyim
İstemem benim gibi acı çekme






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



7 Nisan 2011 Perşembe

oda




***************************




      Gün günden odamın şeklini alıyorum
      İşliyorum bu iniltili varlığı yeniden
      Kimbilir, duyuyorum yazgısını belki de
      Kuru bir dal parçasını içinden yiye yiye
      Dal olan bir böceğin
      O garip yazgısını

      Ne ölüme benzer ne ölümsüzlüğe.



          Edip Cansever






{ಠ,ಠ}

|)__) 
-”-”-




komik :)








{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: görsel Google'dan alıntıdır.



6 Nisan 2011 Çarşamba

nice senelere




*********************








Sevgili Hayal Kahvem' in bugün doğum günü. Bu tatlı kadının, içindeki çocukla birlikte tüm isteklerini heyecanla, coşkuyla, sevgiyle yaşayacağı günler dilerim. Nice yıllara ! 





Hayal Kahvesine de özel bir pasta yakışırdı.... Afiyet olsun.. :))




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: görseller Google'dan alıntıdır.


5 Nisan 2011 Salı

akut ve taşlı




******************************

Geceyarısı aniden uykusundan uyandı. Midesi ağzına gelmek üzereydi. Yorganı üstünden attığı gibi eli ağzında koştu banyoya. klozetin kapağını açarken parmağı sıkıştı ama ağzından biraz sonra dışarı çıkacaklar daha önemliydi.

Rahatladığını sandığı anda yine bir atak daha geldi mideden. Öteden beri ne kadar çok korkardı istifra etmekten. Tüm bu debelenmeler arasında nefessiz kalıp boğulacağını düşünür, mümkün olduğu kadar bu bedensel olayı ötelemeye, başka çareler aramaya çalışırdı ve başarırdı da. Hayatında ikinci büyük istifra olayıydı bu. Öncekinde bozulan buzdolabında bulunan peynirden yemiş ve yine gece yarısı 14 kez arka arkaya, artık hiç bir şey kalmayan midesinden safraya geçiş yaptığında bedeni, hastahaneye kaldırılmıştı arkadaşı tarafından. Serum bağlanmış ve anca o zaman derin nefes alabilmişti.

İşte yine o geceye benzer bir durum yaşıyordu ama tek farkla. Bu sefer hem mide ile göğsünün arasında ve hem de sırtında orta noktada bir yer dinmek bilmeyen bir ağrıyla öldürüyordu onu. Öne eğilse sırtı ağrıyor, arkaya kaykılsa göğsü. Tüm bu ağrı arasında da yine banyoya taşıyordu artık içinde hiç bir şey kalmayan midesini. 

Evet yine 14' ü bulmuştu sayı olarak. Yalnızdı. Kendini kaldırıp bir hastahaneye götürmek ona zor geliyordu, çaresizdi ama yine de, gece vakti elini telefona götürüp arkadaşlarını uykularından uyandıramıyordu. Sabahın ilk ışıklarına kadar böyle devam etti ve hemen taksi durağından bir taksi istedi. İki büklüm gelen taksiye bindi ve gittiği acilde ağrısının fazla olduğunu ve bunu durdurmalarını istedi. Yine serum takılacak ve geçecek diye beklerken, hiç bir şey hafiflememişti. Sadece bulantı durmuştu ama ağrı kocaman bir taş gibi duruyordu. Gelen doktorlardan birine "nolur bu ağrıyı durdurun" diye yalvaran bir sesi zar zor çıkarabilmişti. 

Hemşire elinde bir iğneyle geldi ve bu ağrınızı giderecektir dedi. Biraz sonra herşey ayağının altından kayıyor gibiydi. Baktığı hiç kimse düz durmuyordu sanki. Damarlarında dolaşan sıvı, avını deli gibi arayan vahşi bir hayvan misali, gittiği her yerde deformasyona sebep oluyordu. Bir gariplik hissettiğini, ne verdiklerini sorduğunda "morfin" cevabı ürküttü onu. Ayağa kalkıp gitmek istediğini söyledi, o sırada doktor ondan kendi isteğiyle gitmek istediğine dair bir kağıt imzalatmak istedi. Gitmeliydi, hemen kendi imzasına benzemeyen bir karalama yaptı. Hastanenin dışında çıktığında bayılmak üzere olduğunu farketti, bir taksiye el etmesi ve kendini eve atması bir oldu.

Saat artık makul bir zaman dilimine gelince hemen telefonu alıp, en yakın arkadaşını aradı. Arkadaşının gelip onu almasına kadar geçen zamanda, ölmekle yaşamak arasında hiç de zor olmayan seçim yapılabileceğini farketti. 

Arkadaşının arabasında uykusuz, aç, susuz, sersemlemiş bir halde ön koltuğa kaykıldı ve derhal diğer doktor olan arkadaşının çalıştığı hastahaneye doğru yollandılar. Hastahaneye vardıklarında onu bekliyordu tüm ekip. Hemen ultrason çekildi ve safra kesesinin girişini tıkayan misket büyüklüğünde taş olduğu görüldü. Ne ileri, ne geri kıpırdıyordu taş ve bir türlü geçmeyen ağrı bu yüzdendi.

Sabah ilk saatte doktoru Adem bey tarafından ameliyata alınacaktı. Hayatındaki ilk narkozlu ameliyatı olacaktı. Daha önce bademcik, burun deviasyonu, diş ameliyatı gibi operasyonlar geçirmişti ama hepsi lokal anestezi ile yapıldığından kendindeydi. Ama tüm bunların hiç bir önemi yoktu şu anda, tek istediği ağrıyı hissetmeden uykuya geçmekti. Doktor arkadaşı hemen ona bir hap çıkarıp verdi, "bu, hayatında en güzel uykuya dalmana yardım edecek" dedi ve bir bardak suyla içtiği hapla ağrısız bir dünyaya daldı.

Sabah erkenden iki arkadaşı da geldi, hemşireler onu hazırladı ve ameliyathaneye giderken doktor arkadaşı kendisi için yazdığı şiiri okudu ona. Gözlerinin ıslandığını farketti, ne hissedeceğini bilemiyordu, çünkü ameliyathaneye girmeden önce rahatlatmak için ilaç verilmişti. Ve ona adını sordular soyadını söylerken herşey karardı.

"Çok soğuk, donduuummm" diye mırıldanıyordu gözlerini hafif araladığında. "Üstümü örtün ve beni de rahat bırakın, uyandırmayın nolur" demek istiyordu oysa. Bir kaç saat sonra tamamen uyanmış, hafiften işlem yapılan yerlerde birşeyler hissediyordu ama artık o ağrının olmamasından dolayı çok mutluydu.

*****************

Hastahanedeki ikinci gündü ve ertesi gün taburcu olacaktı. Arkadaşı yine yanındaydı. Yaşadıkları üç günü konuşuyorlardı. Birden yüzünde garip bir ifade gördü arkadaşının. "Ne oldu?" dedi hasta. "Haber verilmesi gereken insanları senin cep telinden bakıp not ediyordum bir kenara. Çok tuhaf bir şey gördüm" dedi. "Ne?". "İsimlerin üzerinden devam ederken annem diye bir kayıt vardı ve çok şaşırdım". "Biliyorum, silemedim onun numarasını..." dedi ve içi burkuldu. Arkadaşı sarıldı ona ve devam etti konuşmasına. "Aslında bu tamda sana göre bir davranış.. ben sadece öyle şaşırdım ki, seninle paylaşmak istedim". "Annem ölmüş olsa da, günün birinde onu aramak isteyebilme ihtimalini ortadan kaldırmak istemedim. Üstelik düşünsene, ya bir gün ararsam ve karşı taraftan cevap gelirse" dedi hüznü neşeye çevirmeye çalıştı, ikisi de sarılarak güldüler.

"Hem biliyor musun, ameliyata giderken, anneme ve babama çok yakın olduğumu hissettim, korkmadım ama hiç... çok yumuşak, kadife gibi bir duyguydu. Hem hazırdım da eğer çağırsalardı.." 
"Aaaa yeter hadi bakalım, nereye gidiyormuşsun, seninle yapacak daha çok işimiz var dostum.." diye çıkıştı arkadaşı. Ona bir kağıt uzattı. Kağıtta ameliyata giderken doktor arkadaşının onun için yazdığı şiir vardı. Kağıdı öptü ve katlayıp göğsündeki cebe yerleştirdi.

*****************

Akuttu, taşlıydı, ama keseydi.
Ya Allah ademe "kün" demeseydi..
Asadan bir neşterle yarıldı kızıldeniz,
Yeşilden bir kumaş ve soluk beniz.
Ruh tutundu bedene, kemik etle dansetti.
Kelebekler kondu en fütursuz liflerine hayatın.
Adı kaldı yadigar,
bir canda adem eli,
bin canda ameliyatın...




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: şiir dr. Ender Karaca' ya aittir.