25 Nisan 2012 Çarşamba

şiir işliği (4)






         HEYECAN



         Hayal olan ne varsa şimdi,
         bir nefes kadar yakın...

         kötü günleri hatırlamıyorum bile
         ve hiç bir şeye kırgın değilim.

         Çiçeklerin suyunu verdim,
         yemekler yaptım,
         süslendim.

         Sevgilimi bekliyorum.



         Momentos (S.Ö.)







not: fotoğraf google görsellerden alıntıdır.





18 Nisan 2012 Çarşamba

şehirden kaçış



tek başına aydınlığı taşıyan bir fener

hayatın içindeki intizam

bir daldan fışkıran hayatlar

"Şili" ye gitmek üzere yola çıkan ama rivayete göre, yolu yanlışlıkla Şile' de son bulan bir fener

yeşeren dallarla bezenir görüntüsü her yıl

gizli mağaralar ve kale

rehabilite bakışı

rehabiliteye devam

bir fenerde yaşamak ne keyifli olurdu kimbilir...



ağlayan kaya

doğanın renkleri



bir günü daha kapıdan uğurladık









not: fotoğraflar kendi vizörümdendir.





12 Nisan 2012 Perşembe

acının ışıkları







Çok sevilen bir anneye adanmıştır...



Yazlık evlerinin verandasında gün batımına baktı. Havanın iyice kararmasına iki saat daha vardı. Salona geçti, masanın üstünde hazırladığı yağlı kağıttan sandallara baktı. Biraz daha yapmaya karar verdi. O sırada kapı çaldı, gidip açtığında kardeşi elinde büyükçe bir torbayla içeri girdi. "Bulabildin mi?" diye sordu. "Of sorma bir kaç dükkân dolaşmak zorunda kaldım ama epeyce buldum diyebilirim". "İyi" dedi ve işine devam etti. "Biliyor musun bu kadar çok mumu ne yapacaksınız diye sordu tüm market çalışanları. Bir elektrik kesintisi mi olacak yoksa? diye soranlar bile oldu". "Anlatmak çok zor, anlamazlar ki..", "Belki de anlatsak anlarlardı", "Hiç sanmıyorum. Yaptığımızda görürler, ben kimseye bir şey anlatmak niyetinde değilim". Omuzlarını silkti ve masaya yaklaşıp ablasına yardım etmeye başladı.


* * * * * *

Yaşlı kadın o sabah sanki biri onu dürtmüş gibi erkenden kalktı ve yüzmeye  gitti. O plaja doğru yürürken, evde kocası ve çocukları daha yataklarındaydılar. Hava oldukça durgundu. Ellerini gözlerine siper ederek karşı adaya baktı, çok net görünüyordu. "Erkencisiniz bugün hanımefendi" dedi doktor tanıdığı. "Ah evet, bugün deniz çağırdı beni" dedi gülerek. "Yorulmuş gibisiniz, biraz dinlenin öyle girin bence", "Hızlı yürüdüm, ondandır". Doktor selâm etti eliyle ve yürüyerek uzaklaştı. Derin bir nefes aldı, evet hızlı yürümüştü, sanki sevgilisiyle buluşan genç kızlar gibi acele etmişti bacakları. "Şimdi denize girerim birşeyciğim kalmaz" diye geçirdi içinden ve tadını çıkara çıkara ayaklarını kumlara bastırdı, parmakları suyla buluşunca serinliği hissetti, ürperdi ama durmadı. Vücudunu yüzüstü denize bırakıp öylece dururdu bir iki dakika. Onu öyle görünce telaşlanıp yanına gelenlere "Balıkları seyrediyorum" derdi hep gülerek. Biraz ilerde yine o renkli minik balıkları gördü, onunla yüzmeye geldiklerini biliyordu, sanki onlar da artık tanıyorlardı onu. Bir iki adım daha attı, sabahın tüm serinliği denizin içindeydi sanki. Bir kaç adımdan sonra bacakları, karnı buz kesmiş gibi hissetti, kalbi sıkıştı, nefesi sıklaştı. Vücudunu serbest bıraktı, ayakları yerden havalandı. Kolları bedeninin iki yanında bırakıp denizin içine bakmak istedi. Minik balıklar etrafında yüzmeye başlamışlardı. Gülümsedi ve ağzından minik bir kabarcık çıktı. Kalbinde hafif bir ağrı hissetti ve sırtüstü dönemeden son nefesi bir kaç büyük kabarcıkla çıktı ağzından. 


* * * * * * 



Annelerinin şaka gibi ölümüyle sarsılmışlardı. Daha önce de denizde öyle görüldüğünden, kimsenin aklına ters bir şey var mı diye kontrol etmek gelmemişti. Beklemedikleri bir an ve biçimde gelen ölüme diyecek bir söz bulamıyorlardı. Denizi, yüzmeyi, balıkları seven birinin bu şekilde ölümü haksızca bir haykırışı durduruyor, ölürken gördüğü en son şeyin belki de sarı, mavi, turuncu renkli balıkların olması yüzlerinde hafif bir tebessümle beraber kalplerindeki acıyı hafifletiyordu. Ölüm yıldönümü akşamında, çocukları yağlı kağıttan yaptıkları sandalların içine minik mumlar koyup, onu buldukları noktadan denize bıraktılar. Bu saygı ritüelini, hayata neşe içinde bakan bir anneyi, mezarının başında değil de deniz kenarında görkemli bir şekilde anmalarını önceleri garipsedi etraftakiler. İkinci seneden sonra başkaları da katılmaya başladı bu törene. O deniz kenarında en azından acılarını, bu yüzlerce minik ışıkla dindirmeye çalışan insanların yanında, artık saygıyla yer alıyorlardı.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: fotoğraflar google görsellerden alıntıdır.





5 Nisan 2012 Perşembe

yaşam çizgisi






Acıyla yüzünü buruşturdu, gayri ihtiyari eli koluna gitti. Yokladığında bir ıslaklık hissetti. Eli tamamen kanlanmıştı. Yan koltukta oturan sevgilisine baktı, baygındı. Seslenmeye çalıştı, sesi çıkmadı. Bakışları donuklaştı, göz kapakları yavaş yavaş kapandı.

****************

Bu şehre üç yıl önce bir kadın için gelmişti. Öyle aşıktı ki, hayatının düzenini bir çırpıda değiştiriverdi hiç düşünmeden. Daha önce de aşık olmuş, sevmişti ama hiç birinde şimdi yaşadığı duyguları hissetmemişti ya da öyle sanıyordu. Dostları ona yaptığının yanlış olduğunu, iyice düşünmesi gerektiğini söylediklerinde asabileşmişti. Huysuz ve istediğini elde etme hissiyatındaki çocuklar gibi, kimseyi dinlemedi ve bir çantaya eşyalarını koyup, kalbini takip edip, soluğu bu şehirde aldı.

Aşk; üflediği tatlı esintiyle her yerini sarmıştı artık. Yaşamadan bırakmayacaktı. Aşık olduğu kadınla beraber bir ev tuttular. İlk zamanlar her şeyi birlikte yapıyor, sokaklarda elleri ve bedenleri yapışık halde dolaşıyor, en çok da sevginin yatay halinde duruyorlardı. Yaşamlarını sürdürebilmek için ilk zamanlar sadece buna gereksinim duyuyorlardı. Kadın bir reklam ajansında metin yazarlığı yapıyor, iyi de kazanıyordu. Adam geldiği şehirde fotoğraf sanatıyla uğraşıyordu. Küçük bir çevre olduğundan tanınıyor ve yaptığı iş ona iyi bir gelir getiriyordu. Şimdi geldiği bu şehirde, kendine yeni bir çevre edinmek zorunda olduğunu biliyordu ama kadının çevresi sayesinde iyi bir stüdyoda kadroya girmişti bile. 

Hayat sanki yeni başlıyordu. İkisi de birlikte yeni doğmuş bir bebeğin yaşamına adım atmışlardı. Herşeyi birlikte öğreniyor, şehrin sokaklarını yeniden keşfediyor, gün doğumu, gün batımını seyrederken bu mutluluğa dua ediyor, günü adeta yudumlayarak yaşıyorlardı. Herşey şüphelendirecek kadar kusursuz gidiyordu. Bu kadar mutluluğun nazara geleceği inancıyla yetişmiş bir nesilden geliyordu ikisi de. Ve akla gelen düşünce, çağırıldığı yerden gelip onları buldu. 

Dört günlük tatil için bir araba kiralayıp sakin bir yere doğru yol aldılar. Bir kavşakta kuralları hiçe sayan bir tır gelip onlara çarptı. Çarpma anını öyle net hatırlıyordu ki, kolunu kadının önüne doğru siper etmişti, cama çarpmasını önleyebilecekmiş gibi. 

O kavşak bu ilişkinin sonu oldu. Aşk' ın ömrü üç yıldır diyen yazar belki böyle bir bitişi öngörmüyordu ancak hayat kendi çizgisinin dışına çıkmak isteyenlere mutlaka bir kaç şans daha veriyordu. Kimbilir, bir dahaki sefere başka kimliklerle yaşamda yeniden yerlerini alacaklardı.








not: fotoğraf google görsellerden alıntıdır.




4 Nisan 2012 Çarşamba

bir eflâtun ölüm







kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
                        geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
                   o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz 
                      bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.


Behçet AYSAN






(not: fotoğraf google görsellerden alıntıdır.)





3 Nisan 2012 Salı

şiir işliği (3)







Ey şehir;
Yalnızlığım devam ederken
umut verme bana...
salma dalgalarını üstüme !
kanmayacağım bundan böyle

Yaşananlar ne sığar bir ömre,
ne de yüreğim eskisi gibi sepserçe...








Momentos (S.Ö.)







not:- Fotoğraf google görsellerden alıntıdır.
      - Dizeler, Kan Damlaları isimli şiirden bir kesittir.