28 Aralık 2017 Perşembe

Seni tanıyabilir miyim? (MİM)





1- Kaç yaşındasın, mesleğin nedir?

Rakamlarından tavşan yapılan senede doğdum. Üniversitede okuduğum meslek ile daha sonra yaptığım meslek farklı olsa da sorunun cevabı turizm ve otelci diyebiliriz.

2- Nerede yaşıyorsun, en sevdiğin yerin fotoğrafını paylaşır mısın?

Ege bölgesini 2013 ten beri dolaşıyorum diyebilirim. Önce Urla, sonra Bergama, şimdi de Bornova-Çeşme arasında gidip geliyorum. Sevdiğim yerlerden bir kaç kare.






3- Günlük hayatta seni mutlu eden şey nedir?

Basit şeyler... salıncak, klasik müzik dinlemek, çiçeklerimle ilgilenmek ve en önemlisi güne kahvaltı ile başlamak.

4- En sevdiğin meşguliyetin/hobin nedir?

Yazmak eylemi ilk sırayı alır. Arkasından film izlemek. Doğadaki her tür ot ve çiçeklerden resim yapmak. Mutfakta basit ama bir o kadar muhteşem denemeler yapmak da en keyif aldığım işler arasında.



5- Evinin en sevdiğin köşesinden bir fotoğraf paylaşır mısın?

Şu an başka bir şehirde bulunduğumdan, misafir olduğum evden bir kare yayınlayabiliyorum. Zira kendi evimde de olsa ışıklı bir obje yayınlardım.



6- En sevdiğin kitap ve ondan bir bölüm paylaşır mısın?

Özdemir Asaf' ın Yalnızlık Paylaşılmaz adlı kitabından, aynı adlı şiir;

Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan...
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan...
Paylaşılmaz.

Bir düşün' de beni sana ayıran
Yalnızlık
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

7- Şahit olduğun bir mucize var mı?

Ege' ye ilk yerleştiğim yıl, bir oğlağın doğumuna şahit oldum. Benim için gerçek bir mucizeydi.


8- En çok görmek istediğin ülke hangisidir?

Kuzey ışıklarını seyredebileceğim ülkeler. (Norveç, Alaska, Kanada, Danimarka vs..)



9- Sana göre en büyük başarın nedir?

Yastığa başımı koyarken, o günün muhasebesinde vicdanımı rahatsız edecek olayla uyumamak.

10- Ölmeden önce yapmak istediğin şeyler nelerdir?

8. ci maddeye ek olarak daha fazla ülke görüp, insanla tanışmak.







Mim sahibi sevgili Kiremithanem' in yazısını da buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: fotoğraflar ​M©MENT©S​ arşivindendir.​
       8. maddedeki gif buradan alıntıdır.



18 Aralık 2017 Pazartesi

tek kişilik alev (*)




*****************************

Biraz önce kafasına kalın kesim tahtasını olanca gücüyle indirdiği, hareketsiz duran  bedeni sürükleyerek odanın orta yerine getirdi. Nefes nefese kalmıştı. Çelimsiz sandığı bu bedenin ne kadar ağır olduğunu düşündü. Soluklandıktan sonra adamın üstündekileri çıkardı. Maymun soyundan geldiğini düşündüğü kıllı bedenin eklem yerlerini inceledi. Duvardaki sıra sıra dizili bıçaklardan en iri ve büyük olanını aldı eline.  İki eliyle bileğine vurdu. Karın ve bacak kısmına kanlar sıçradı. El ayrıldı koldan. "Bu yazdığın bütün uyduruk şiirler için" dedi. Sonra kollarını omuzlarından ayırdı. "Kucaklamayı bilmediğin için bu da". Kafasını boynundan keserken, "Aklında dolaşan tüm tilkiler ve söylediğin onca yalan için" dedi. "Sevgiyle sevişmeyi bilmediğin halde uzvundan abartıyla bahsettiğin için" dedi iki bacağının arasına yerleşmiş erkeklik organını keserken. Sonra sırasıyla bütün uzuvlarını birer cümlelik anlatımlarla parçaladı. En son kalbine bıçağı saplarken, "Ne bu kalbi hakediyorsun, ne de sevmeyi biliyorsun" dedi ve hıçkırıklara boğuldu. Tüm bedeni ayakta duramayacak kadar çok sarsıldı ve dizleri üstüne çökerken çığlık attı.

Birden uyandı, nefes alamıyordu, göğsüne bir kaç kez vurdu, öksürmeye çalıştı ve normale döndü. Gerçek bir kabustu.

******************************

Sinirle elini çantasına daldırdı. Yol boyunca dudaklarını kemirmiş, dişlerini kenetlemişti. Bir an anahtarı bulamadı ve olduğu yerde baştan aşağı buz kesti, "nerdesin be lanet şey !!!" diye tısladı. Sonunda anahtara ulaştı ve kapıyı açıp, içeri attı kendini. Hemen bilgisayarı açtı. Üstündekileri çıkartıp banyoya gitti, duş iyi gelmişti. Banyodan çıkıp bornozla çalışma odasına gitti. Bilgisayara bakarken gözü rafta duran fotoğrafa takıldı. Bu fotoğraf ona verilirken elinde o ana ait bir kare kaldığını ve onu da kendisine emanet ettiğini söylemişti. Sakin bir şekilde eline aldı ve yavaş yavaş ufak parçalara ayırdı, bir leşi ortada bırakır gibi parçaları öylece orda bıraktı. 

Bilgisayar başına oturup, arkadaşına bugün olanları anlatan bir mektup yazdı. "Ne tesadüf, ikimizde şu günlerde aynı şeyleri yaşıyoruz" diye geçirdi içinden.Yalnız olmadığını hissetmek bile ona iyi gelmedi ama biraz daha sakinleşti. "Ben ne yaptım böyle yaaa... ben bunlardan hangisini sevmiştim ki? Kaypak olanı mı? İki yüzlü olanı mı? Yalancı olanı mı? Şerefsiz olanı mı? Hangisini?"

Seneler öncesinde oyun ve umarsızlık dolu çocukluk çağından, gençkızlığın yanakları pespembe, kalbinin bir uçurtmanın ipliğine bağlı günlerine geçişiyle bir platonik yaz aşkı gelip buluvermişti onu. Kimseler farketmedi, tüm seslerin dilsiz gölgesinde kendine bile itiraftan kaçındığı hisleriyle dolu, kocaman, uzun günler yaşamıştı. Arkadaşlıktan öteye geçmedi tanışıklıkları. O hep bekledi "bir gün" ü. Otuzbeş sene sonra o "bir gün" geldi. 

İnanılmazdı. Çıldırdı. Yüreği elinde arkadaşlarına koştu, duygularını paylaştı artık. Ona göre saklanacak hiç bir şey yoktu. Saklamadı bu sefer. Bir ayna tutulmuş gibi, içinin tüm girinti çıkıntılarını ayan beyan ortaya sergiledi.

Hiç bir vaat vermedi, onu çok ve uzun yıllar seveceğinden başka. Oysa karşı taraf habire bir şeyler söylüyordu. 
"Şu hastalığım geçsin ondan sonra tamam, seninleyim"
"Şu ameliyat geçsin, vıdı vıdı.."
"Bir işe gireyim, bıdı bıdı..."
"Bak seninle nerelere gideceğiz.."
"ooo sen .....' yı görmedin mi? tamam seninle tatile gideriz"
"Kızım bir işe girsin..."
"Kızım şu yüksek lisansı bitirsin..."
"Kızım şu sevgilisinden bir kurtulsun..."
"Kızım hele bir Almanya' ya gitsin..."
"......................................."

Onca zaman düşünü kurduğu insan, Türk filmlerinin kötü ve ucuz bir karakteri miydi sadece? Onca basitliği, onun masum zamanlarının tek ve biricik karakteri nasıl üstlenebilmişti? Birden durdu. Peki bu karakterin hiç mi iler tutar yanı yoktu? Evet, yoktu. Seneler sonra ilk buluşmalarında hayatına giren bütün kadınları kötülemiş durmuştu ve kadınları anlayamamaktan bahsediyordu. Daha ilk randevuda, cinsellikteki başarılarından dem vuruyorsa birisi eğer, oraya kapkalın çentikler atmalıydı diye düşündü. Doğru düzgün öpüşemiyordu, sigaradan ciğerleri kötü durumdaydı, nefessiz kalıyordu. Sevişemiyordu, çünkü iktidarsızlık yolunda adım adım ilerliyordu. Ama bu konuda hiç bir noktalı, virgüllü imayı bile kabul etmiyordu. 

Artık o şaşaalı duygularından kırıntı bile kalmayacak hale gelmişti. İşte bugün o miladi gün oluyordu artık. Kendi cenazesini kaldırıyordu artık seneler öncesinin platonik aşkı. 

Aşk iki kişilik miydi? Olmadığını bugün bir kez daha öğrenmişti. 


**********************


Aşk; tek kişilik bir alev, 
küllerinden doğar defalarca. 
Enkazı yine bir' i kaldırır,
iki döndürdüğünde yangına.



(yazan; Momentos) 




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: (*) tekrar yayındır.



17 Aralık 2017 Pazar

Büyümek











Her acı ile minik minik büyüyoruz. Kapılara atılan çentiklerle boyumuzu ölçebilirken, çoğalan acılarımız karşısında ölçülemez bir çaresizlik yaşıyoruz.

Momentos





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: yazıda kullanılan gif buradan alıntıdır. 




11 Aralık 2017 Pazartesi

Sitare Bakız









Evden çıktığında sokakların bu kadar kalabalık olacağını düşünmemişti. İnsanların öbek öbek üstüne doğru gelmeleri onda, kısa süreli infial yarattı. Bugün cumartesiydi ve herkes prangalı olduğu yerlerden izinliydi. 

Günlerdir eve kapatmıştı kendini. Sadece sabah-akşam mefhumu vardı onu akışa bağlayan. Önüne gelen, ilk ara sokağa daldı. Sol tarafta duvarları taş işçiliğini yansıtan, vitrin camlarını, siyah metal çerçevelerin sardığı bir dükkan ilgisini çekti. Kitap ve kahve satmayı hedeflemiş bir dükkandı burası. Hemen içeri girdi. Kitapların enerjisi, caz müziğiyle birlikte sakinleştirdi onu. Raflardan yapılmış koridorlarda dolandı, ne zamandır aradığı bir kitabı sordu. Kahve satışının iki hafta sonra başlayacağını öğrenince ordan ayrıldı.

Bildiği ve çaldığı müziklerden hoşlandığı bir başka kahve dükkanına uğradı. Burda da bir kalabalık vardı ama dükkanın iç kısmında bir masa bulup oturdu ve siparişini verdi. Kahveyi beklerken, telefonuna takılı kalemini çıkartıp yazmaya başladı.

"Ne yazıyorsunuz?"
"Karalamalar.. önemli bir şey değil"
"Okumak isterdim."

Yüzüne bakmadan konuştuğu garsona doğru kafasını kaldırdı.

"Umuma açık yazmıyorum." dedi.
"Kelimeler kaleminizden çıktığı andan itibaren herkesindir."
"Israr, itici olmanın yegane basamağıdır."
"Paylaştığın senindir, biriktirdiğin değil." 
"Diline hakim olmak bir erdemdir."
"Kibir insanı mutluluktan uzaklaştırır."

Bıkmış bir halde,
"Kötü bir kahve bile hiç olmamasından iyidir!" dedi.
"Ah çok pardon siz de kahve içmeden ayılamayanlardansınız" durdu ve gülümseyerek "bu cümle nedense belçikalılaştıramadıklarımızdan mısınız? ı anımsattı bana." dedi.

"Kahve lütfen!"
"Ah tabi, hemen..."

Nasıl bir anda yorgun düşmüştü bu laf sobeliklerinden. Hata mı etmişti buraya gelerek, bu kız yeni miydi burda? Daha önce gördüğünü hatırlamıyordu. "Kahvemi içer giderim" diye kendini rahatlattı.


Garson kahveyi getirdi ve masaya bırakırken "Bu kahve size çok iyi gelecek, halamın tarifinden yaptım." dedi gülümseyerek. 

Anlamaz gözlerle bakınca hemen yanıtladı; "Sitare Bakız"
Ne olduğunu soran bakışlarının yanısıra, bedeni ile de anlamadığını ifade edince, garson minik bir kahkaha atıp, "Burda sürekli kullanılan espridir bu, Starbucks' a atıfta bulunuyoruz kendimizce" deyince, "haa anladım, tamam" gibisinden bir el hareketi ve belli belirsiz gülümseme ile kahvesinden ilk yudumu alırken, garson çoktan diğer müşterilerle ilgilenmek için yanından ayrılmıştı.

Fakat ilk yudumda, kahvesinde ilginç bir tad olduğunu farketti. Rahatsız etmeyen, bilakis içtiğinde kokusuyla birlikte bir sürü güzel anıyı çağıran ve kahve boyunca minik bir tiyatro sahnesi gibi gözlerinin önünde ardı sıra sahnelenen harika anlar yaşatan bir tattı bu. Gözüyle garsonu takip etti, masasının yakınından geçtiğinde bunun ne olduğunu sormak için ancak kafe müşteriyle dolmuştu. 

Tam o esnada telefonuna mesaj geldiğinden onunla ilgilendi. İşi bittiğinde gözüyle kafenin içini taradı ama kızı göremedi. O esnada kafenin sahibi geldi ve onu görünce selam verip, masasına yanaştı. 

"Nasılsınız? Uzun süredir göremedim sizi, bir isteğiniz var mı?" diye sordu.
"İyiyim teşekkürler. Yeni elemanlarınız var gördüğüm kadarıyla. Bu içtiğim kahve müthiş bir aromaya sahip, nedir diye soracaktım ben de."
"En son geldiğinizdeki elemanlardan başka yeni biri yok aslında. Yılbaşı konseptine uygun giyinmişler kendi aralarında anlaşıp, belki o yüzdendir. Ben hemen sorayım size ne verdiklerini."

Etrafa göz gezdirdi ama o garson kız yoktu. Benim kötü davranışım yüzünden gitmemiştir herhalde diye aklından geçirirken, bunun saçma bir düşünce olduğuna güldü. Kafe sahibi geldi yanına ve 

"Her zamanki kahvenizden vermiş arkadaşlar." dedi.
"Ama nasıl olur, o garson kız bana kahveyi halası Sitare Bakız' ın tarifinden yaptığını söylemişti."

Kafe sahibinin şaşkın gözlerle baktığını görünce,

"Starbucks' a atıf yapıyormuşsunuz."

Kafe sahibi gülümsedi, "Acaba size bizimkiler şaka mı yaptı? Yılbaşı atmosferi yaratmaya, eğlendirmeye çalışıyorlar herkesi. Güzel bir espriymiş ama cidden." Yavaşça sırtına dokunup "Afiyet olsun" diyerek mutfağa yollandı.




son



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: 1. gif buradan
       2. gif buradan alıntıdır.



8 Aralık 2017 Cuma

ben değildim




🦉


By nma.g




Bir akşam-üstü pencerenden bakıyordun 
Ağır ağır, yollara inen karanlığa. 
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden. 
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya.. 
O geçen ben değildim. 




Özdemir Asaf
                                       






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





not: fotoğraf ​buradan alıntıdır.​





3 Aralık 2017 Pazar

kısa yolculuk 2





üç çesit hikâye vardır;
benimki, seninki
ve gerçek olan…
Mungan




Sabah erken kalkamıyordu artık. Gece film seyrediyor, film seyrederken genellikle aklına birşeyler takılıyor, gördüğü ama algılamadığı sahneyi tekrar geri alıp izliyordu.

Ancak gözleri farkında olmadan kapandığı ve bir noktada bedeninin daha rahat bir pozisyon aradığı zamanda da bilgisayarı, ışıkları kapatıp tam uykuya geçiyordu.

Yine böyle bir gece uykuda mı yoksa rüyada mı olduğunu ayırt edemediği bir zamanda, kapı zili çaldı. Hafiften algıladığı sese, bir de kapıyı kuvvetlice tıklatma eklenince kalkması zorunlu oldu. Evin dik merdivenlerden aşağıya indi tutuna tutuna. Kapının önünde “kim o?” diye kuvvetli bir sesle bağırdı. “Sürpriz ben” diye bir cevap geldi. Sürpriz olduğu aşikardı ama bu ses tınısı çok eskilerden bir tanıdığı uyandırdı getirdi kulaklarına ve sisli gözlerine.

Kapıyı açtı ve işte karşısındaydı. İnanamadı. Nasıl olur diye düşündü, buraya taşındığından beri görüşmemişti ve adresini bilmiyordu. “Onca zaman ve onca yoldan sonra, kapı önünde mi bekleteceksin beni?!” dedi gülümseyerek. Kafasını şaşkınlıkla hayır anlamında sallayıp içeriye buyur etti.

“Gel şöyle bir sarılayım, çok pek çok özlemişim seni” dedi. “Ben de güzel dostum, ben de… bilirsin deliyimdir, gece gece yollara düştüm geldim.” Salonun ışıklarını yaktı, hemen açık mutfağa yöneldi ve çaydanlığın altını açtı. “Aç mısın, bir şey yemek, içmek ister misin?” diye sordu. “Sadece sıcak bir kahve iyi olur” dedi.

Ellerinde kahveleri güle oynaya konuşurlarken, “Biliyor musun, geçenlerde metroya bindim ve nerdeyse yanıma oturan kişinin sen olduğuna yemin edebilirdim. Hareketleri izleyince sen sanmak kaçınılmazdı” dedi. “Ah evet bu bana çok oluyor. Geçenlerde yeni tanıştığım bir kız, bana tıpkı benzeyen birinden bahsedince ‘sahi mi?’ demiştim. Sonra çocuğu görünce hak verdim, çocuk benim kopyamdı sadece gözlük takıyordu. Sakın o olmasın yanına oturan?” dedi muzip bir şekilde gülümseyerek. Sıcacık bir kahkaha atarak “Bu harika bir öykü girişi, bence başla artık yazmaya ne dersin?”

Kapı tekrar çalmaya başladı. “Allah Allah.. bu gece kapı çalma gecesi belli ki” dedi. Kapı daha kuvvetli çalınmaya başladı. Kalktığını düşünüyordu, kapıya gittiğini ama sanki gidemiyordu bir türlü.

En sonunda gözlerini açtı, yataktaydı. Fazlasıyla şaşırmış bir halde kalktı ve aşağıya indi, “daha biraz önce inmemiş miydim?” diye düşünerek. "Kim o?” diye seslendi, gelen sesten karşı komşusu olduğunu anladı. Açtı ve açar açmaz kedisi ok gibi eve daldı. “Kediniz dışarda kalmış, sürekli miyavlıyordu, o yüzden bu saatte rahatsız ettim, kusura bakmayın” dedi. “Çok teşekkür ederim, gelmediğini farketmemişim, sağolun iyi geceler” diyerek kapıyı kapattı.


Kedisinin mama tabağını doldurdu ve salona şöyle bir bakıp, “eh metrodan sonra, bu gece de evimde ağırlamak varmış seni sevgili dostum” dedi ve ışıkları kapatarak yatak odasına doğru yollandı.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





26 Kasım 2017 Pazar

kısa yolculuk







Metroya bindi, ilk istasyonda boş metroya binmenin keyfi ile cam kenarı bir yer bulup oturdu. Hava güneşliydi. Yolda olduğunu haber vermek için çantasından cep telefonunu çıkardı ve mesaj yazmaya başladı.

Tam o esnada yanındaki boşalan koltuğa biri oturdu. Oturur oturmaz bacak bacak üstüne attı. Bu hareket, ona o kadar tanıdık geldi ki, bir an “o mu acaba” dese de, bambaşka şehirlerde olduklarını hatırladı ve tekrar mesajını yazmaya devam etti başını hiç kaldırmadan.

Biraz sonra yanında oturan kişi, sanki çok uzun süre oturup, hareketsiz kalmış gibi bacaklarının ikisini de yanyana açık bir şekilde koydu ve sinir boşalması yaşar gibi titretmeye başladı. Aynı onun gibiydi hareketleri, merak ediyor ama bakamıyordu sağ tarafına doğru. Daha doğrusu sanki onunla beraber yanyana yolculuk yapıyorlarmış hissini özlediğinden bakmak istemiyordu.

Yine başı önünde mesajı yazarken, yanındaki kollarıyla kocaman hareketler yapıp, en sonunda saçını başını düzeltip, tekrar sabit durdu. Bir insan, bir insana benzerdi evet ama ya hareketleri? Sanki biri onu kopyalamıştı. Hiperaktif bir çocuk gibi, yol boyunca sürekli kıpırdandı durdu yandaki yolcu.

En son durağa kadar beraberdiler. Metro istasyona girerken,  ani bir zıplamaya benzer hareketle kalktı yanındaki ve kapının önüne geldiğinde yine kollarını düzeltir biçimde silkeledi. Artık kafasını kaldırdı dayanamayıp baktı, acaba o mu gerçekten? kuşkusuyla.

Tip olarak da benzer olduğunu gördü. Kalkıp kapıya doğru ilerlerken, “bugün seninle yolculuk etmek varmış sevgili arkadaşım” diye içinden geçirdi gülümseyerek.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: yazıda kullanılan gif Tumblr 'den alıntıdır.




23 Kasım 2017 Perşembe

Mim, 'Tozlu ve yıkık blogların temizliği'







Arada yayınlarımda nostaljiye tutunup, eskiye ağıtlar yakıyorum izlediğiniz üzre. Blog Tecrübem, bir mim etkinliğine katılıp, terkedilen bloglardan bahsetmişti. (yazısını okumak isterseniz BURAYA tıklayın.) 

Blog yazmaya ara veren ya da blog yazmayı bırakan dostlarımıza hitaben belirlenmiş bir mim konusu bu.
  • Önceden takip ettiğimiz ve sonrasında sessizce bırakılan ya da kökünden silinen blogları tespit ediyoruz. 
  • Tespit ettiğimiz bu blogları sıralayıp hakkındaki fikirlerimizi yazıyoruz.
  • İsteğe bağlı olarak bu blogların yazarlarına ulaşıp hâl hatır soruyoruz.
  • Ve tabii ki yazının sonunda mimlemek istediklerimizi yazıyoruz.
 O yazıyı okuyunca, bari isim isim, eğer silmedilerse blog blog onları yayınlayıp yad edeyim dedim. 


..•*¨`*•..¸ ¸.•*¨`*•..¸ ƸӜƷ¸..•*¨`*•..¸ ¸.•*¨`*•..


Üryan ⇒ Güzel şiirler yazardı, ama tamamen silmiş bloğunu maalesef.

Anti-Kahraman ⇒ Bloğunu silen bir arkadaşımız daha.

LYNRD ⇒ Şiirseverdi ama onun da bloğuna ulaşamadım.

Çay ve Simit ⇒ Hayata ve yaşadığı şehirlere dair sıcacık yazıları vardı. Bloğu                           uçurmuş.

Bennessuno ⇒ http://bennessuno.blogspot.com.tr/ (Blog adres olarak duruyor                     ama içerikler silinmiş. Müthiş yaratıcı öyküleri vardı.)

Y. deep sound ⇒ http://eternaltoflyhigh.blogspot.com.tr/ (Bloğu silmemiş ama                       güncel değil.)

Parpali ⇒ http://tulaysahince.blogspot.com.tr/ (Bloğu ulaşılabilir, güncel değil.)

Berceste http://berceste.blogspot.com.tr/ (Şehirde doğal hayatı yaşamak                        adına önemli bilgiler var, güncel değil)

Hindiba ⇒ http://basitbiryasam.blogspot.com.tr/ (Doğa ve yaşam ile ilgili                           detay bilgiler var, bilim-teknik tadında bir blog, güncel değil.)

Sonbahar http://tomrukcan.blogspot.com.tr/ (Kendi öykülerini, zeka ürünü                     espri cümleleriyle çoğaltan, okuması keyifli bloggerdı. Güncel değil)

Aylardan Şubat ⇒ http://aylardansubat.blogspot.com.tr/ (Öğretmen                                      arkadaşımızın, güzel şiirsel betimlemeleri ve naif kısa hikayeleri                                halen blogda duruyor, güncel değil.)

İçimden Çağlayanlar ⇒ http://mugesandikk.blogspot.com.tr/ (Diş doktoru                                  arkadaşımız mesleğinin yanısıra, muhteşem anneliği,                                      amatör tiyatro oyunlarının ardından, ayrıca 2 kitap da                                        çıkarmış bir yazardır. Güncel değil.)

Berna ⇒ http://ekinvebiz.blogspot.com.tr/ (İzmir' de yaşayan mimar anne,                    kızıyla birlikte gezdiği, gördüğü yerleri eğitici dille ayrıntılı olarak                        yazıyordu. Blog silinmemiş, güncel değil.)

İnsan Olun Biraz ⇒ http://insansanat.blogspot.com.tr/ (Sanat içerikli, çok                                 keyifli bir blogdu.Güncel değil.)

62 den Kedi ⇒ http://62denkedinindolabi.blogspot.com.tr/ (O zamanlar                             üniversite öğrencisi genç bir arkadaşımız, kendi yaşamına özgü                         eğlenceli yazılar yayınlıyordu. Blog adı var, içerik silinmiş.)

Giz ⇒ http://www.gizliteras.com/ (Ev, yaşam, dekorasyon ve yemek                          hazırlamakla ilgili pratik,lezzetli tarifleri yayınlıyordu. Şu anda bloğu                   güncel değil ancak aynı isimle instagramda aktif.)

Gezgin ⇒ http://ozhanozdil.blogspot.com.tr/ (Kendine ait şiirlerini yayınladığı                  bloğu silinmemiş ama güncel değil.)

Burcupc ⇒ http://yasamingenisozeti.blogspot.com.tr (Öykü tadında yaşamdan               cümleler, sinema, yazar, kitap, şehir tanıtımları yapan bloggerın bloğu                silinmemiş ama güncel değil.)

dilek_ce ⇒ http://alzheimeroldum.blogspot.com.tr/ (Onun kısa bir süre önce                melek olup uçup gittiğini yazmıştım "şurdaki" yazımda maalesef. 😢)


Görüldüğü üzere oldukça kabarık bir liste, daha da yazamadıklarım var. Umarım bana gönül koyup, sitem yorumları yazarlar da onları yeniden bloğa döndürebilirim. 

Benim onlar hakkındaki düşüncelerimi zaten zaman zaman yayınlarımda, özlem dolu satırlarımda okuyorsunuz. Mim' in içeriğindeki bazı maddeleri uygulamadım bu yüzden.

O zamanlar bloglar ve yayınlar arasında çok hoş sohbetler olur, yorumlar kısmında neredeyse yeni bir öykü yaratacak kadar malzeme çıkardı. Ama o zamana özel bu durum, aynı şekliyle şu anda da devam etseydi, özlem olur muydu o da ayrı bir konu. Onları tanıdığım için çok mutluyum, hepsine selam olsun.

Bu mimi serbest bırakıyorum, yapmak isteyenlere açıktır.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-







22 Kasım 2017 Çarşamba

Göğe Bakalım...






Hafta ortasında güzel bir şiir ve seslendirme ile enerji depolayalım.




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: Umut Tugay Temel​' in bloğuna BURDAN ulaşabilirsiniz.
       Şarkı İrem Candar tarafından seslendirilmiştir.




14 Kasım 2017 Salı

kapı dileği







Bir zamanlar devrin ileri gelenlerine açılırdı kapılarım. Neşe, huzur ve eğlence girerdi içeri çokça. Zaman zaman kederi de misafir ederdim ama bir yel eser dağıtırdı havayı bir süre sonra. 


Güvenlikte olurdu kapıyı içerden kapatanlar. Sağlam yapılmış ve iyi bir ustanın elinden çıkmıştı bedenim. Görkemli duruşum kötü niyetlileri de uzak tutardı haneden.


Bakmayın şu anda biraz bakımsız olduğuma. Benden anlayan çıkacaktır en kısa zamanda. Ne kapılar bilirim, baştacı yapılmıştır. Masa, sehpa, yatak başı olanları bile gördüm. Şükür ki hala kapıyım ve öyle kalmaktır dileğim!





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: fotoğraflar ​M©MENT©S​ arşivindendir.​



9 Kasım 2017 Perşembe

Harmandalı




Bu sabah bu müziği duydum televizyonda. O dakika hüzünle karışık, özlem duygusu çöreklendi üstüme. 

Bu melodi, benim çocukluğumun bayram sabahlarının vazgeçilmez melodisiydi. Ta o zamanlardan beri, aynı anda iki farklı duygunun, içimde bir yerlerde kardeşçe yaşama becerisi geliştirdiğinin farkındayım. Neşeliydim ama biraz hüzün de vardı hep.

Bayram deyince yeni alınmış giysiler, büyüklerden gelen harçlıklar ve bolca şeker algıladığıma göre bu hüzün niyeydi? Notaların dizilişiyle meydana gelmiş melodi içimi neden her seferinde biraz da olsa acıtıyordu? Yitirdiklerimizin resmi geçidine eşlik ediyordu sanki bu melodi içimde. Saflığın, kardeşliğin, dostluğun, dürüstlüğün, annemizin, babamızın ve yaşadığımız her güzel günün yerini alan griliklerin.




Güne duygulu başladım ve sonra sosyal medyada televizyonda severek izlediğim "Two Greedy İtalians" programındaki ikiliden Antonio Carluccio' nun vefat ettiği haberini okudum. Öyle güzel bir programdı ki, hem iki yetişkin insanın çocuk gibi şakalaşmalarını eğlenerek izliyor, hem de bir çırpıda nasıl basit ve lezzetli şeyler yapılabileceğini gösteriyorlardı. Bir keresinde seyrettiğimiz programda makarna hamuru açmışlardı ve ne kadar basit olduğunu görünce anında denemiş, üstüne üstlük pesto sosu da bir çırpıda yapıp, leziz bir yemeğe imza atmıştık. 

Belki sabah duyduğum melodi, hayatımdaki bir kaç zamana denk gelmiş neşeli hatıralardan birinin eksildiğini haber veriyordu. Bir şeyler eksiliyordu, zamana yenik düşüyordu. Tıpkı bloglarda da olduğu gibi. Geçenlerde bir blogger dostumla konuşurken, eskiden bloglar arasındaki bağdan bahsettik. Bir yazı yazardık, altındaki yorumlardan 3-5 yazı daha çıkardı nerdeyse. Bilgi birikimi mi daha fazlaydı, daha mı ilgiliydik ama hiç birimizin sorunsuz olduğunu sanmıyorum bu kesin. 

Hala bir yerlerde izliyorlar mı, yoksa blogları gibi onlarda mı dondu? Kimbilir... 







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: fotoğraf instagram'dan alıntıdır.​



31 Ekim 2017 Salı

zihin vs. duygular


Bu sabah Facebook’ta tembellik yaparken bir resim ile karşılaştım,
“Zihnindeki umurumda değil. Bana nasıl hissettiğini söyle, çünkü o gerçeğindir.”
demiş Philip Mckernan.

Bu sabah bu cümle bana tokat gibi geldi.

Aklıma soracak olursam,
-    Yeni okul yılının başlamasını bekliyorum, bu arada dinleniyorum çünkü son aylarda çok çalıştım, çok yoruldum.
-        Eylül’de girdiğim tüm sınavları güzel bir ortalama ile geçtim, mutluyum.
-        Yeni, bana heyecan veren projelerim var, onlara zaman ayırabiliyorum.
-        Kendimi şımartıyorum, bir aylık World of Warcraft üyeliği aldım.
-        Hiç dolaşmadığım kadar dolaşıyorum, şu an İsveç’in küçük bir kasabasındayım.
-        Her gün yoga veya meditasyon türü çalışmalar yapmaya özen gösteriyorum.

Kısacası hayallerimin bir kısmını gerçekleştirme şansına sahibim şu aralar, fakat dönüp de duymazdan geldiğim duygularıma soracak olursam,
-        Dinlenmek zaman kaybı gibi geliyor.
-        İlerlediğim yol belirsiz görünüyor, bu da beni endişelendiriyor.
-        Dönüp dolaşıp elde tutulur bir şey yapmıyor gibi hissediyorum.
-        Kendime ne istediğimi sorduğumda, bulduğum cevaplar anlamsız geliyor.
-     Bu kadar çok ülke değiştirmiş olmak, sandığım kadar heyecan vermiyor (yazdıkça kendimi şımarık hissediyorum…)
-        Korkuyorum.

* VAT.DA.FAK ? *

İçimde bu kadar çelişkili bir durum olduğunu, sağ olsun Bay Meckernan’ın paylaşımı sayesinde keşfetmiş oldum. 

Peki ya şimdi?

1.     “Bu durumu değiştirmeye çalışmadan sadece kabul et Miia, hayatının inişleri de var, çıkışları da böyle hissediyorsan vardır bir sebebi.” 
(Evet…. Kafamda kendi kendime konuştuğum oluyor.),

2.     “Ne zamandır böyle hissediyorsun?”

Ekim… Eylül... Ağustos...Temmuz… Haziran… Yok Haziran çok güzeldi. Hatta tamda bu noktada döndüm 21 Haziran yayınladığım yazıyı okudum, ne mutlu bana ki o anı dile getirmişim,

Peki o zamandan bu yana ne değişti?
O zaman da geziyordum, Haziran sınavları vardı, ilerlediğim yol da aynıydı…
Aslında elde tutulur bir şey değişmedi… Türkiye’ye döndüm, saçma yoğun bir ders programına girdim ve başka hiçbir şeye gönlümü ve aklımı odaklayamadım.
Heh, değişen bu oldu işte.

Kendimi duygusal olarak beslemeyi unuttum.




Şahsen, hissettiğim duygunun pozitif veya negatif olarak tanımlamasından ziyade, etrafımda olanlar ile bir bağ hissettiğim zaman huzurlu oluyorum. O yazıda bahsettiğim doğa yürüyüşlerinde mesela, tam da olmam gereken yerde, tüm o doğanın bir parçası olarak hissediyordum.

Fark ediyorum ki, şu aralar eksikliğini hissettiğim şey o “bağ”. Yaptığım şeylerle veya başkalarıyla değil, kendimle de değil, hayatla olan bağım. 
Hayatla olan ilişkim. 
Nasıl bir süre sonra eşimizi sabah çıkarken öpmeyi unutabiliyoruz veya günler geçiyor bir sevdiğimizi telefonu kaldırıp arayamaz oluyoruz. Kavramsal ilişkilerimiz için de aynısı geçerli. Bazen rutine kapılıp, unutabiliyoruz değerlerini. Bence ilişkiler de canlıdır, emek isterler, beslenmek isterler.

İşe, güce kapılıp, hayatla olan ilişkimi ikinci plana attığımı fark edince, başta tarif ettiğim duygular farklı bir anlam kazandı şimdi. 

 
Hayatım, seni seviyorum <3 .

{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


not: kullanılan fotoğraflar miia.stella 'ya aittir.