27 Şubat 2016 Cumartesi

Pippo




Ben onun kocaman kulaklarını sevdim. Bu mağrur duruşunu, gözlerinin yeşilini sevdim. Bahçeden her uzaklaşışında ona seslendiğimde, her nerede olursa olsun koşa koşa gelişini sevdim. 

Acıktığını, bahçeye çıkmak istediğini, ilgi beklediğini öyle kibar iletiyordu ki anlamamak mümkün değildi. Daha bir yaşında bile yoktu. Bugün bir araba altında kaldığını öğrendim. Kaç gündür deli gibi ararken, çapkınlıkta olduğunu, nasılsa dönüp geleceğini düşünürken benim oğlum göçmüş gitmiş.

Acı tarif edilemiyor. Onca zaman emek harcadığım, birlikte büyüdüğümüz, kelimelerle değil bakışlarla mimiklerle anlaştığım oğlum melek oldu. 


Bir gün kavuşacağız benim tatlı Pippo' m....







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-








5 Şubat 2016 Cuma

rehberim ol



 


"Kim bulacak beni, 
 beni kollayacak tarafımı tutacak
 Evime güven içinde götür beni
Ait olduğum yere, bir kez daha.."  

diyordu şarkı, adamın ve kadının tiz seslerinde ortalık inliyordu. Hava epey kararmış, arabasının farlarıyla aydınlattığı yolda ilerlemeye, kuvvetli esen rüzgarda direksiyonu sabit tutmaya çalışıyordu. Bir telefonla düştüğü yolda düşünceler yumağı içinde arada eski günlere dalıp gidiyordu.


Sabah yatağına gelen güneş ışığı gözkapakları üzerinde rahatsız edici şekilde dolaşınca aniden kalkmak zorunda kaldı. Bu ani kalkış birden başını döndürdü ve tekrar yatağa geri bıraktı kendini. Eliyle yan tarafını yokladı. Orda değildi, erken kalktı herhalde diye düşündü. Seslendi, hiç bir cevap gelmedi. Zoraki kalktı ve önce banyoya, sonra da mutfağa baktı.

Ev zaten küçücüktü, başka bir yerde olamazdı. Belki taze ekmek ve gazete almaya gitmiştir dedi kendi kendine. Banyoda yüzünü yıkadı, geldiğinde hazır olmak için giysilerini giydi, mutfağa gidip ocağa çaydanlığı koydu. Kahvaltı ikisinin de en sevdiği öğündü. 




Uzun zaman sonra onu bir sergide görmüştü, bir tablonun önünde arkası dönük durmaktaydı. Saçlarının şeklinden, omuzlarını çocuksu bir muziplikle yukarı doğru kaldırışından tanımıştı. Yanına gitmekle gitmemek arasında sıkışıp kalmış, aklında fırtına misali sorular ordan çıkıp gitmişti. O günden sonraki her günü, neden yanına gitmediğine lanet ederek, kendine kızarak geçirmişti. Hiç öğrenememişti neden gittiğini, neler olduğunu. 


Ama öğleden sonra gelen telefon tüm sorularını teker teker cevaplamıştı. Son zamanlardaki o ani iniş çıkışlarını, bir şeye kafasını takmasını, hiç neden yokken günlerce ağlamasını, herkese parasını dağıtıp beş kuruşsuz kalmasını, bir gün önce onlarca laf ettiği olaya, bir gün sonra hiç tepki vermemesini ve daha onlarca olayın açıklamasını öğrenebilmişti. 

Ağır bir psikolojik rahatsızlığın pençesinde destek alıp düzelebilecekken, hastalığı ve tedaviyi reddedip kaçarak, geçirdiği her krizde daha da kötüleşerek geri dönülmeyen yola girip, hastahaneye kapatılmış ve iyice hırpalanan bedeni orda erken ölümle buluşmuştu.

"Yapabilir miydim, ona yardımcı olabilir miydim eğer isteseydi?" diye sordu kendi kendine.. bunu yaşamanın zorluğu kadar, onun kararının da zorluğunu o anda algıladı. "Belki de kaçarak kendinden çok bana yardımcı olmak istedi". Neye ağladığını bilmeden, uzun zamandır hapsettiği gözyaşlarını serbest bıraktı.



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: yazıda kullanılan görsel buradan alınmıştır.