HayalKahvem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HayalKahvem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2011 Perşembe

son yazı







Malum yılın son zamanları, sadece tarih değişecek biliyoruz ama yine de herkes de bir heyecan, bir koşturmadır gidiyor. Tatlı heyecanların yanı sıra, sürpriz durumlar da gelişebiliyor. Yaklaşık bir aydır sağ kolumda bazı hareketlerde kısıtlama yaratan dirsekteki sıkıntımı, "geçer" diyerek görmezden geldim. Ama hiç bir şeyi taşıyamadığımı ve ağrı vermeye başladığını görünce çaresiz dün hastahaneye gittim. 


Muayene, ultrason çekiminden sonra "Lateral Epikondilit" teşhisi konuldu. Halk diliyle "Tenisçi dirseği" diye anılan bir rahatsızlık. Kaale alınmadığında ameliyata kadar giden bir keyfiyetsizlik de sunabiliyormuş ileriki safhalarda. Başında yakaladığımız için fizik tedavi ve bir iki ilaçla halledilebilecek bir durum. 

Ancak sağ eli tokalaşmak, yazı yazmak, bilgisayarda mouse' u kullanarak bileği oynatmak dahil -bir şey taşımak, ağır kaldırmak zaten zinhar yasak- kullanmayı durdurmam gerektiğini söyleyince doktor kalakaldım. Ama ben söz dinleyen bir hastayımdır. Fizik tedavi bir haftanın sonunda epey işe yarayacak biliyorum, o yüzden söz dinlersem çabuk iyileşirim dedim ve bu yılın son yazısını yayınlamak istedim.

Çam ağacımı ve beni ziyarete gelerek çok mutlu eden iki dostu da burda anmadan geçemeyeceğim. Yeni yıla onlarla beraber biriktirdiğim anılarım ve bu güzel karelerle gireceğim.

Sevgili HayalKahvem ve eski adı Nessuno, yeni adıyla İstanbul' un ışıklar içindeki fotoğraflarını sizlerle de paylaşmayı istedim. 


hayalkahvem ve ben

Nessuno-İstanbul

Kalbinizden sevginin, umudun hiç eksilmemesini diliyorum.

İyi bir sene olsun hepimize...




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


Not: Gifler google görsellerden alıntıdır.
fotoğraflar kendi objektifimden.


6 Nisan 2011 Çarşamba

nice senelere




*********************








Sevgili Hayal Kahvem' in bugün doğum günü. Bu tatlı kadının, içindeki çocukla birlikte tüm isteklerini heyecanla, coşkuyla, sevgiyle yaşayacağı günler dilerim. Nice yıllara ! 





Hayal Kahvesine de özel bir pasta yakışırdı.... Afiyet olsun.. :))




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: görseller Google'dan alıntıdır.


13 Aralık 2010 Pazartesi

bir buluş/(a)ma/ma hikayesi






************************


Ne zamandır güzel giden havaların, tam da bu cumartesi bozacağı tutuyor. Bana emanet edilmiş iki kişilik bir biletle, aslında bir haftadır cumartesi gününün gelmesini heyecanla bekliyorum. Nedeni ise sadece yazılardan birbirimizin hayatlarına karışmış iki değerli insanla tanışacağım. Üstelik sadece ben değil, Nessuno da dahil bu tanışmaya. 

Cumartesi sabahı oluyor ve ülkede kar kış kıyamet gidiyor. Posta kutumda bir mektup beliriyor, bakıyorum ve omuzlarım düşüyor. Bulundukları yerde tipi fırtına fazla olduğundan, doğal olarak gözleri korkmuş HayalKahvem' le, Aylardan Şubat' ın ve gelemeyeceklerini üzülerek belirtiyorlar. Vuslat başka bir zamana ama bahara bırakmayacağımız kesin, karşılıklı iyi dilekleşiyoruz.

Yavaş yavaş hazırlanıyorum. Evde bir sürü iş birikmiş. Herşey bize bakıyor sonuçta, sesimi terbiye edeceğim derken evimin terbiyesi gidecek elden bu gidişle.

Sokağa çıktığımda ciddi bir fırtınayla karşılaşıyorum ve iri iri yağan yağmurla. Hemen bir otobüse atlayıp, kendime güzel bir yer bulup, oturuyorum. Genelde müzik dinlerim ya da derslerden birinde ses çalışmasını kayıt etmişsem onunla ilgili kulağım iyice örtüşsün diye takarım hemen kulaklıkları ama şimdi sadece düşünmek istiyorum. 

Bu koca hayat nasıl da geçip gitti, ben bir Orhan Veli gösterisini seyredemeden diye hayıflandım. Sonra o koca hayatın zorlu anlarını da hatırladım, maddi manevi her seferinde bir şey çıkmıştı mutlaka. Yoksa ben ben olacağım da böyle bir gösteriyi seyretmeyeceğim. Mümkün değil...

Müşfik Kenter' i de ne kadar çok severim. Dur bakayım benim onlarla tanışıklığım öyle gerilere dayanıyor ki; Allah sizi inandırsın, siz deyin 7 yaş, ben diyeyim 8, evet gün gibi hatırlıyorum. İstanbul Aksaray' daki evdeyiz, hol epey genişti ve yemek masamız ordaydı. Sobamız çıtır çıtır yanar, üstünde mutlaka elma, portakal kabukları olur ve bir de çaydanlık kaynardı daima. Yugoslavya' dan gelmiş ışıklı ve pikaplı radyomuz mesaisine erken saatte "demirbank hayırlı işler diler" diye başlar ve bizim uyku saatimize kadar hep açık olurdu.  "Uğurlugil Ailesi" skecinin müptelası olmuştuk. Kimler yoktu ki, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Çolpan İlhan, Şükran Güngör, Tevfik Gelenbe, Kadriye Kenter, Genco Erkal vs...

Bu değerli sanatçılarla ilk önce sesleriyle tanışmıştım. Kulağım bu sesleri dinleyerek o kadar gelişmişti ki, başka bir eser seslendirme yaptıklarında hemen tanıyor ve söylüyordum adlarını. Müşfik Kenter' in sesindeki tonlama, hep adı gibi müşfik bir renkteydi. Dedesini dinleyen uysal bir çocuk oluyordum sanki onu dinlerken. Bir iki tiyatro oyununda ve sinema filminde seyretmiştim ama nedense "Orhan Veli şiirlerini" bir türlü izleyememiştim. Onca sene sonra Kozzy' de karşımıza "bu son fırsatın" der gibi çıkıvermişti işte. 2010 biterken bize bir hediye olabilirdi bu izlence. Ah bir de Blogdaşlarımız da gelebilseydi... Karşılıklı kelimeler birbirini blogda ağırlıyor, misafir ediyorsa, şu dünyada biz de nacizane HayalKahvem' le, Aylardan Şubat' ı ağırlamaktan ne kadar mutlu olacağımızı düşünmüştük Nessuno ile ama kısmet başka sefere.

Sonuçta ben bunları düşünürken bir baktım ineceğim yere gelmişim ve yağmur artık yerini lapa lapa kara bırakmıştı dışarda.

Güzel bir sohbet ve yemek eşliğinde geçen zamandan sonra, oyun başlamasına yarım saat kala Kozzy' e varmıştık bile. En üst kata çıkarken gözümüz dükkanlara takılıyordu, yılbaşı nedeniyle süslenmiş renkli vitrinler, ışıltılı mekanlar. Orta katta ilginç bir bar-restaurant vardı, bir kaç kezdir gözüm takılıyor ama önünden geçip gidiyordum. Bu sefer içini görmek istedim, zira bir gazetede köşe yazarı, bu yerle ilgili yazı yazmış ve hatta içinde zeytin ağacı olduğundan bahsetmişti. Bilirim bazı mekanlarda ağacı kesmeyip, iç mekana alacak şekilde düzenleme yaparlar, burda da böyle bir şey mi oldu diye merak ederken, kapı girişinde iki bayan bana bakarak "nesli" diye (inanın ben böyle algıladım)seslendiler. Hayatımda daima birileri, beni birilerine benzettiğinden alışığımdır bu duruma, hatta sıcak sahneler yarattığım bile olur. Benim soru işaretli tavrım onlara yanlış insan mesajını çoktan vermişti bile ama lafazan yanım her zaman öne atıldığından, onlara "benzettiğiniz kişiye çok mu benziyorum?" dedim, onlar da "evet" dediler, yüzlerindeki ifade o kadar tatlıydı ki, o an onların bir tanıdığı olup kucaklaşmayı istemedim değil, "ah inanın o olmayı çok isterdim" diye geveledim ama duyulmadı sanırım, zira Nessuno çoktan onlara bir soru yöneltmişti bile. "Pardon ne dediniz biraz önce?". Karşı taraf "Nessuno" deyince, ben artık o andan itibaren ne yaptığımı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım "inanmıyorummmmmm!" kelimesini gereğinden fazla sıklıkta tekrarlayıp, HayalKahvem' e sıkı sıkı sarıldığım...
Beynim, onların gelmeyeceğine o kadar kani ki; net olarak bana yöneldiklerini algılayamadım bile.

Oyun sonrasında  karşılaştığımız yerde nihayet fiziki olarak (!) kahve içtik ve öyle sıkıştırılmış sohbetler yaptık ki... görmeye değerdi. Bazen ikili konuşuyorduk, bazen hep beraber, bir konu başlıyor hemen ardından bir başkası devam ediyordu. 

Soracağım, anlatacağım o kadar çok şey vardı ki daha... akrep yelkovan birbirlerini kovaladılar ve dönüş yolunun tehlikeye girmemesi için vedalaşma vakti geldiğinde, beraber taksi durağına yürürken, yağan kara nazire olsun diye hep bir ağızdan "her yerde kar var" şarkısını söyledik.

Onları yolcularken, bir akrabamı, çok eski bir arkadaşımı uğurlar gibi içim hafif hüzünlendi. Ama onlarla geçirdiğim zaman o kadar keyifliydi ki; hüzüne yer vermeye gerek yoktu. Bir şiir dinletisi, şiir gibi bir tanışıklığa sebep olmuştu.

Teşekkürler şiir... Teşekkürler HayalKahvem... Teşekkürler Aylardan Şubat... Teşekkürler Nessuno !...






{ಠ,ಠ}

|)__) 
-”-”-