28 Aralık 2016 Çarşamba

kontrol manyağı



********



Yanyana hizalı duran terliklerini ayağına geçirdi. Mutfak tezgahında asker gibi dizili kavanozların yanında komutan edasıyla duran sürahiden bardağa su doldurdu. İçtikten sonra bardağı yıkayıp bulaşıklığa koydu. Tezgaha sıçrayan su damlalarını bir çırpıda bezle sildi.


 Salondaki koltuğa otururken aldığı nefesi büyük bir hızla verdi. Sırtına bir yastık destekledi, iyi gelmişti bu ona. Gözü pencereden gökyüzüne doğru kaydı. Hava epey rüzgarlıydı bugün, ağaçların dalları sağa sola tokat yiyormuşcasına savruluyordu. "Doğanın hesaplaşması herhalde" diye düşündü. O esnada camdaki lekeyi farketti. Hemen doğruldu, pencereyi açıp ne olduğuna yakından baktı ve yüzünü buruşturarak "Ah bu kuşlar !.. Tepemizden uçarken altlarında ne olduğuyla ilgilenmiyorlar hiç... bunların altına bez bağlamalı kesinlikle" dedi. Gerekli malzemeleri alıp temizlemeye başladı.

(Ne yorucu bir hayat bu yahu diye düşündü yazar. Her an herşeyi mükemmel(!) bir düzene tabii tutmak, herşeyin peşinde bitmek bilmeyen bir enerjiyle deli gibi koşturmak.)



Elindekileri koridordaki malzeme dolabına götürürken konsolun üstündeki telefon ahizesinin kıvrılmış kablosu takıldı gözüne ve "Umarım kontrol manyağı olursun!" diye bağırdı. "Hah !.. Tüm zamanların bedduası olmalı bu kesinlikle!.. Oh ne ala, suya sabuna dokunmadan tertemiz bir "ah" seslenişi" dedi. 

(Yazar da aynı anda; "Evet evet kesinlikle bu bir beddua.. bu kadına biri beddua etmiş olmalı.. herşeyi bu kadar kontrol altında tutmak bir hastalık, bir akıllara zarar durumu. Bir nevi yaşamayı es geçmek gibi bir şey" diye düşündü.)


Kadın bir gariplik olduğunu anladı ve koltuğa oturup konuşmaya başladı.


"Böyle olmayı istediğimi mi sanıyorsunuz yazar bey? Önceleri oda düzenlemeleri, dolap yerleştirmeleriyle başlayan bu masum hareketler gittikçe derinleşti, bedenimde kendine kocaman yer edinip, beni içinde minicik bir hücreye hapsetti !"


Yazar, içine çağrıldığı konuşmanın şaşkınlığıyla oturduğu yerde doğruldu ve "Ah hayır hayır, ben sadece bir şeyler yazmalıydım ve annem aklıma geldi, onun temizlik takıntısı.. o yüzden.." dedi.



tencere ovalama ile ilgili görsel sonucu


"Hah işte aynen.. ben de temizlikle başladım. Lekesiz bardaklar, tabaklar, çatallar için saatlerce oturdum onları yıkadım, kuruladım ve parlattım. Tencereleri bile mağazadan ilk aldığım hale getirdim her seferinde. Ama her seferinde yine kullanıldı mecburen ve ben yine o döngü içinde buldum kendimi. Sonraları masa üzerinde duran objeler, duvarda asılı tablolar, ayakkabılıkta dizilmiş ayakkabıların bile düzeni önemliydi. Yaptıkça daha fazlası geldi önüme, algıda seçicilik derler ya, o hesap herşeyi görür oldum, herşey gözüme batar oldu."

"Peki bu bir hastalık mı sizce?"

"Önceleri öyle düşünmüyordum ama bir gün evdeki hareketlerimi gizli kameralarla kayıda alıp, bana izlettiren nişanlım sayesinde yüzleştim."


"Sonuç?"


"Ayrıldık..."


"Üzüldüm"


"Çok sevse bile kimse katlanmaz böyle bir şeye sanırım. O duyguyu bile öldürüyor bu takıntı. İlk izlediğimde normal geldi hareketlerim, ne vardı ki, temiz ve düzenli bir hayatın içinde olmak mı ona zor geliyordu? Ayrıldıktan sonra da defalarca izledim, kendi hatalarımı buldum ne komik.. bambaşka bir kadına bakıyormuşum, sinemada bir film izliyormuşum gibiydi. Tenkit bile ettim hatta o kadını (!) "


"E bu çok iyi bir gelişme, sonra?"


"Kaydı izlemeyi bitirdikten sonra yine o takıntılı kadın oluyordum. Bir kokteyl esnasında üst düzey yöneticilerden birinin ceket omzundaki ipliği alınca kıyametler kopmuştu."


"Ne oldu?!"


"Yöneticinin eşi de kokteyldeydi ve onda da bir hastalık vardı?"


"Meraktayım?!"


"Aşırı derece kıskançtı kadın. Benim o hareketimle adeta uçtu kocasının yanına. Meğer göz hapsinde tutuyormuş. O olaydan sonra şirketteki görevim de biraz daha pasifize edildi. Anlayacağınız yazar bey, hayatım her yönden kıskaca girdi."


"Ciddi bir durum bu.. açıkçası yazmaya başladığımda bloğum için komik bir şey anlatmayı planlamıştım. Görüyorum ki, hayatınız cidden açmaza girmiş. Profesyonel yardım için bir yerlere başvurdunuz mu, araştırma yaptınız mı?"


"Evet, bir aydır psikiyatrik tedavi görüyorum. Hafif ilaç destekli. Arada firelerim oluyor elbet. Zaten bıçak gibi kesilecek bir şey değilmiş. Hayata bakışı tümden değiştirmek gerek. İlerliyorum tedavi yolunda."


"O zaman sizinle daha sonra tekrar bir araya gelelim. Sizi sadece takıntılı halinizle tanıtmış olmak istemem."


"Elbette.. sadece öğrenmem ve gelişmem için biraz zamana ihtiyaç var."


Garip bir durum yaşadıkları aşikar bu iki karakter, bulundukları yerde yüzlerinde hafif tebessümle günün içine akıp gittiler.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-







not: Yazıda kullanılan görseller Google' dan alıntıdır.





6 yorum:

  1. Sürekli beni bilgilendir diyeceğime oturumu kapata basıyorum ve tüm yorum uçup gidiyor her seferinde:)
    Çok keyifli bir yazı olmuş,kalemine sağlık. Yazarla,karakterin sohbeti ise çok dahice bir kurgu olmuş. Temizlik takıntısı Türk kadınının genelinde var. Sebepleri belli aslında,bir nevi kendini savunma mekanizması kısaca. Belki sonra uzunca anlatırım sayfamda. İyi seneler...

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim yorumuna :) Kadınlar mutsuz aslında, insanın hayatında en çok yeri kaplayan temel ihtiyaçlarından biri olan seks, maalesef kocaman eksik! Türk görenekleriyle DİREKT alakalı bu durumdan çıkış ya aşırı yemek yemek, ya deli gibi alışveriş tutkusu, veya aşırı düzen, temizlik takıntısı. Koca hayat heba oluyor yazık ! İyi seneler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sebebini sadece sekse bağlamak eksik bir korelasyon olur.Nacizane taze bir sosyolog olarak söz yeni yılın ilk yazısını bu konuda yazıcam. Tekrar iyi seneler sana da :)

      Sil
  3. Tek eksik budur demedim, en büyük eksiklik ! ki toplumumuza baktığımızda gördüğümüz tüm seks cinayetleri Balthus, bundan kaynaklanıyor. Herşey küçükken başlıyor, filmin öpüşme sahnesinde çocuklara "şişşt kapatın gözlerinizi çabuk" diyen, ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek kız-erkek arkadaşlığını dinamitleyen, 13-14 yaşındaki çocuklarla evlenmek için neredeyse fetva çıkaracak kadar cüretli olan makam mertebe sahibi insanların (ve buraya daha sayamadığım ama senin yaşın gereği bilebileceğin bir sürü şeyin) tam da bununla alakası var. Kaldı ki; blogunda "seks hakkında...." diye başlıklı yazının en çok tıklanan olduğunu da belirtmişken, herşeyin çok net ortada olduğu aşikar değil mi? Elbette başka etmenler de vardır ama ben kadın cephesini anlatabilecek kadar bilgilendiğimi düşünüyorum.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben yanlış ifade etmişim tek diyerek. Bir sürü etmen var ve seks o kadar büyük değil. Anlatmak istediklerin toplumsal cinsiyet yapısı senin.Az bekle yazıcam :) yaşım gereği değil ama objektif bir sosyolog olarak ve bilime bağlı kalarak. Ben o kadar yaşlı değilim ama sen ufaksın belki :) Yazınca sayfama gelen yorumlar da bir sosyal deney olacak benim için zira blog alemi kadınlara ait. Onların yorumu bakalım ne yönde işleyecek. İsminden hangi cephedesin anlaşılmıyor bu arada :) hadi yeter bu kadar. Bir kaç hafta ne yazar ne de yorumları okurum. Ah bu arada sağlam bir okur edinmişim meğer,çok teşekkürler :)

      Sil
  4. Ben sosyolog değilim bu yüzden dirsek çürüttüğün mesleğine saygı duyuyorum. İlla ki, bilimsel bakış farklıdır. Ne var ki, okuduğum, gezdiğim, gördüğüm, yorumladığım 55 senelik hayat, (inşallah :) ) boş değildir. Yazılarından birinde 30 küsurlarında olduğunu yazmıştın yanlış görmediysem. E o yaşlarda ben evlenip ayrılmıştım bile. Çalıştığım şirketteki stajyerinden (lise okuyanı), üst düzey çalışanına kadar herkes de bir kilit noktası vardı, o da mevzu bahis konuydu. Giysi, makyaj vs alışverişlerinin bile kaynağıdır seks. Beğenme, beğenilme arzusu. Neyse sen yaz bizler okuruz. Kimbilir belki de yeni senede ortadan yok olan bir blog olursun :) Bir varmış, bir yokmuş gibi...

    YanıtlaSil

{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-


Dikkat Spama düşen yorumlar denetimden geçerek yayınlanacaktır.

:)

;)

:D

:(

=(

:@

:X

:O

:P

:F

:Y

:A

<3


:T

:H