Çalmak :
1. Başkasının malını gizlice almak; hırsızlamak, kaldırmak, tüydürmek, uğrulamak.
"İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." - Falih Rıfkı Atay
2. Vurarak veya sürterek ses çıkartmak.
"Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." - Ruşen Eşref Ünaydın
3. (nesnesiz) Çalgı aleti ile bir müzik parçasını seslendirmek.
"Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." - Refik Halit Karay
4. (nesnesiz) Ses çıkarmak, ses vermek.
"Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." - Reşat Nuri Güntekin
5. Bir şeyi bir yere çarpmak, vurmak.
"Oklavayla açtığı yufkaları başının üstünde döndürüp mermere çalar, iyice yayar ve inceltirdi." - Sevinç Çokum
6. Üzerine sürmek.
"Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
7. Bozmak, zarar vermek.
8. Çelmek. (*)
(*) Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek, kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak, gönlünü çelmek gibi daha bir çok anlamda kullanılmakta.
9. Madeni oymak, kalemle işlemek.
10. Benzemek, andırmak.
"Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." - Sait Faik Abasıyanık
11. (mecaz) Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak.
12. (ağızlardan) Süpürmek, temizlemek.
"Tozu çalmak."
13. (dil bilgisi) Kök durumunda veya zarf-fiil eki alarak hızlı, aralıksız ve özensiz tekrarlanan anlamı veren birleşik kelimeler yapar.
* * * * * *
Atasözleri, Deyimler, Birleşik Fiiler veya Kalıp Sözler :
Çalıp Çırpmak : Hırsızlık yapmak.
"Müşteri ise her zamanki oyunbazlığıyla çalıp çırptıklarını eve yığıyordu." - İhsan Oktay Anar
Çalmadan oynamak : 1. Çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak.
2. Bir işe çok hevesli görünmek.
Çalma elin kapısını, çalarlar kapını : "Kimseye kötülük yapma yoksa onlar da sana aynı kötülüğü yaparlar" anlamında kullanılan bir söz.
* * * * * *
Birleşik Kelime :
Çalçene : (sıfat) Durup dinlenmeden konuşan, çenesi düşük (kimse); geveze.
"Her zamanki gibi bilgiye aç, her zamanki gibi ağızları lafla, kafaları düşünceyle dolu çalçene yaratıklarız." - Ayla Kutlu
Çalyaka : (zarf) Yakasına yapışıp sıkıca tutarak.
"Kasım Efendi’yi çalyaka Kadı’nın karşısına çıkarttılar." - Aziz Nesin
Çalakalem :1. (zarf) Durmadan, çabucak yazarak.
"Delegasyonumuz aleyhine çalakalem bir polemiğe girişmiş bulunuyordu." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
2. (zarf) Gelişigüzel, özen göstermeden.
"Gazete için çalakalem yazılırdı; dergi için özen isterdi." - İlhan Selçuk
Çalakamçı : (zarf) Durmadan kamçılayarak.
"Arabacı artık beygiri çalakamçı sürüyor." - Osman Cemal Kaygılı
Çalakaşık : 1. (zarf) Soluk almadan yiyerek.
"… tuzladığın bu ayranı afiyetle içiyorsam, tuttuğun bu yoğurdu, yoğurduğun bu ekmeği, kaynattığın bu bulguru çalakaşık yiyorsam…" - Attilâ İlhan
2. (zarf) Rastgele, düşünmeden.
"Biz, bir taraftan bu hataları düşünmekle beraber diğer taraftan da şişman yüzbaşıdan cesaret alarak çalakaşık gidiyorduk." - M. Şevki Yazman
Çalakılıç : (zarf) Durmadan kılıç sallayarak.
"Kimi atlı kimi yaya olan Macarlarla çalakılıç savaşıyorlardı." - Hüseyin Nihal Atsız
Çalakırbaç : (zarf) Şiddetli ve sürekli kırbaç vurarak.
Çalakürek : (zarf) Sürekli kürek çekerek.
"Bu sırada kaldırılmakta olan birinci sınıf merdivenine doğru bir sandalın çalakürek yanaştığı görüldü." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Çalapaça : (zarf) Zorla yürüterek, sürükleye sürükleye.
Çalataban : (isim) Hızlıca koşarak, kaçarak.
"Ödü kopmuş, askerler mızraklarını atarak çalataban yamaçlardan atılmışlar..." - Refik Halit Karay
Diskçalar : (isim) Özel yöntemlerle yoğun disk üzerine kaydedilen müzikleri dinlemeye yarayan araç.
Kasetçalar : (isim) Kaset çalan araç.
"Elinde harabelerden bulduğu eski küçük bir kasetçalar var. Bir de yine eski, harap bir kaset." - Nilgün Serimoğlu
Uzunçalar : 1. (isim, müzik) Üzerine seslerin düşük devirle kaydedildiği büyük boyutlu plak.
"İlk uzunçaların hazırlıkları başladığında, her ikisi de son kartlarını oynadıklarını biliyordu." - Murathan Mungan
2. (isim) Bir sanatçının eserlerinin bir bölümünün yer aldığı kaset; albüm
Yürürçalar : (isim) Kulaklık aracılığıyla müzik dinlemeye yarayan, insanın üzerinde taşıyabileceği teyp.
* * * * * *
Kelime Kökeni :
Arapça mlw kökünden gelen imlāˀ إملاء "dikte etme, yazı yazdırma" sözcüğünden alıntıdır. Sözcük, Aramice/Süryanice mlē מל "1. dolu, 2. herekeli yani sesli harfleri bildiren noktaları doldurulmuş yazı" sözcüğünün ifˁāl vezni (IV) masdarı olabilir; ancak bu kesin değildir. Bu sözcük Aramice/Süryanice #mly מלי "doldurma" kökünden türetilmiştir.
Kelime, değerli blogger Recep Altun sayesinde yayına alınmıştır. Katkıları için teşekkürlerimle,
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not: görsel, ablackweb.com dan alıntıdır.