s.ö. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
s.ö. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Temmuz 2017 Çarşamba

uykusuz Alper (çocuklara öyküler)*



O sabah annesi Alper' i bir türlü uyandıramadı. Çünkü Alper akşam geç uyumuştu. Okuldan gelince bir şeyler yedi. Hemen televizyon karşısına geçti. Akşam yemeğine kadar sevdiği çizgi filmleri seyretti. Akşam yemekten sonra elini yüzünü yıkadı. Yatmaya hazırlanırken birden ödevlerini hatırladı. Hemen ödevlerinin başına oturup yapmaya başladı. Ve çok geç yattı.






Sabah bir türlü uyanamadı doğal olarak. Annesi ne olduğunu sorunca cevaplayamadı. Çünkü ödevlerini yapmadığını öğrenince annesi kızacaktı.

Kahvaltı masasından kalkıp doğruca servise koştu. Cam kenarındaki yerine oturdu. Gözleri kapanıyordu. Çok uykusu vardı. Uyumamak için çantasından kitap çıkardı. "Kedi' nin maceraları" nı okumaya başladı.

Tam o sırada biri cama vurdu. Şaşkınlıkla başını kaldırıp baktığında, camın dışında bir kedi gördü. Kedi; ona camı açmasını söylüyordu. Hemen onu içeri aldı.

Kedi, "Bııırrrr dışarısı çok soğuktu" dedi, elleriyle kollarını oğuşturarak. Alper şaşkınlıkla "Ama ama sen... dışarda.. sen ?" diye kekeledi.

Kedi biraz kızgın "Küçükbey burda soruları ben sorarım. Senin bu halin ne bakayım? Uyuyorsun hala" dedi.

"Hayır uyumuyorum" dedi Alper gözlerini oğuşturarak.

"Benimle şu anda rüyanda konuşuyorsun Alpercim" dedi kedi gülümseyerek.

"Bak zamanında ödevlerini yapmadın. Yeterince uyumadığın içinde yorgunsun. Bugün çok zor geçecek. Ama sanırım artık neden herşeyi zamanında yapman gerektiğini anladın. Değil mi?" diye sordu.

Alper utanarak başını eğdi ve "Evet" dedi.

Kedi onun saçlarını okşayarak, "o zaman artık uyanıp, servisten in ve sınıfına koş bakalım." dedi.

"Alper, Alper hadi oğlum uyan! Okula geldik" diye sesleniyordu servis öğretmeni.

Alper gözlerini araladı ve şaşkınlıkla "Kedi nerde?" diye sordu.

Servis öğretmeni "Ne kedisi Alperciğim?! Ah sen rüya da mı gördün bu arada" dedi gülümseyerek.

Alper gerçekten uyuyakaldığını o zaman anladı.

Kendi kendine söz verdi, bir daha ödevlerini zamanında yapıp, uykusundan olmayacaktı.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: öykü M©MENT©S' a aittir. Görsel Google'dan alıntıdır.
    (*) tekrar yayındır.

15 Ocak 2017 Pazar

iz (*)




parmak izi ile ilgili görsel sonucu















hayatımın trabzanlarında bıraktım
parmak izlerimi,
tüm bedenimle batsam mürekkebe
hiç yokmuşum gibi lekesi.


(s.ö.) M©MENT©S





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: Bu yayın 2011 de yayınlanmış tekrar yayındır.​



25 Nisan 2012 Çarşamba

şiir işliği (4)






         HEYECAN



         Hayal olan ne varsa şimdi,
         bir nefes kadar yakın...

         kötü günleri hatırlamıyorum bile
         ve hiç bir şeye kırgın değilim.

         Çiçeklerin suyunu verdim,
         yemekler yaptım,
         süslendim.

         Sevgilimi bekliyorum.



         Momentos (S.Ö.)







not: fotoğraf google görsellerden alıntıdır.





3 Nisan 2012 Salı

şiir işliği (3)







Ey şehir;
Yalnızlığım devam ederken
umut verme bana...
salma dalgalarını üstüme !
kanmayacağım bundan böyle

Yaşananlar ne sığar bir ömre,
ne de yüreğim eskisi gibi sepserçe...








Momentos (S.Ö.)







not:- Fotoğraf google görsellerden alıntıdır.
      - Dizeler, Kan Damlaları isimli şiirden bir kesittir.




1 Mart 2012 Perşembe

şiir işliği (2)





            Gitme !
               Yalnızlığım çoğalıyor,
               Kapıları kapalı bahçemde.

               Gitme !
               Hızla büyüyor
               İçimde bir çiçek
               kökleri zehir zemberek.

               Gitme !
               Sana ulaşamayan
               pulsuz mektup gibi
               her defasında
               adrese teslim oluyorum.

               Gitme... bensiz kalıyorum.





               S.Ö. (Momentos)







{ಠ,ಠ}

|)__) 
-”-”-



6 Ekim 2011 Perşembe

saklı








           Küçük ellerim vardı,
           avucuma sığmadı
           mutluluk.


           Momentos/S.Ö.










{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


Not: Lütfen sayfanızın ayarlarıyla oynamayınız. Yayındaki şiiri okuyabilmeniz için tek bir işlem gerekmektedir. Başarılar. :)






23 Haziran 2011 Perşembe

tekrar




>>>>> o <<<<<




Uzandığı yatakta doğruldu, oturdu kaldı bir süre. Sonra ayağa kalktı ve saate baktı. Zamansız uyumuştu, bir nevi uykuya kaçmıştı. Şimdi daha iyi hissediyordu. Bir bardağa soda doldurdu, bir iki dilim limon kesip attı içine ve yazı masasının başına geldi. Renk renk kalemlerine baktı, dizi dizi duran defterlere. Biraz sonra yine oturacak, bir şeyler yazacak, yazdığını tekrar okuyacak, beğenmediği yerlerin düzeltmesini yapacak, içine sinerse yayınlayacaktı.

Sonra; kocaman derinliği olan bir dünyaya "bungee jumping" atlayışı yapar gibi, yazısını sanal aleme bırakacaktı. Sonrasını bilmiyordu, kim kapıyı çalar gelirse okuyacaktı. Yanlış adrese gelmiş çoğunluk bir bakar giderdi herhalde ama birinin üstüne yapışması da muhtemeldi sözcüklerden bazılarının. Duyabiliyordu; "vay canına, iyi laf!", "uçmuş bu ya..", "nasıl yani?!", gibisinden cümleleri. Ama uzun zamandır şunu farketmişti ki; kendi içine yazıyordu o. Kendi kalbine, kendi gözlerine, kendi kulağına, midesine, ciğerine...

Her birine mesajı vardı ulaşması gereken. Canı mı sıkıldı bir olaya? Yaz, gönder ruhuna, müzikli bir pul da yapıştırmayı ihmal etme diyordu. Acıyan kalbine, yorulan ayaklarına, şişen göbeğine, kanayan dişetlerine, nasırlı ellerine, minicik kristalize bir taş barındıran böbreğine, herşeye yazarak rahatlatıyordu vücudunu. Hatırladığı en son bir sevgilisinin onu aldatmasından sonra haykırışlarını barındıran bir şeyler karalamıştı. Ama yazdıktan sonra okuduğunda birden, o olayın üstünden sanki yıllar geçmiş gibi duygusunu körelmiş hissetti. O gün bugündür sadece kendi içine yazıyordu işte bu yüzden.

Masasındaki lambayı açtı, eline mor renkli bir kalem aldı ve bir süre sayfanın üstünde başlayacağı cümleyi resmetmeye çalışır gibi havada çizgiler savurdu, sonra yazmaya başladı.




"Uzandığı yatakta doğruldu, oturdu kaldı bir süre...."







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




.
 

8 Haziran 2011 Çarşamba

kum




             geceyi bölen ışık hüzmesi
          üstünden akıp geçti,
          sahilde ters yüz olmuş sandalın.

          bir zamanlar soprano sesler
          anason kokularla bezenmiş,
          geçmişin parmak izleriyle dolu geceler.

          tutkusu kaybolmuş iki kişi...
          parmakları arasından akıtmakta
          avuçlarındaki kum zerreciklerini.



          (s.ö.)M©MENT©S





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-










not: fotoğraf ​M©MENT©arşivindendir.​





10 Mart 2011 Perşembe

tezat






       Sabahın sisinde kimdir beni uyandıran
       Nedir bu içimden söküp atamadığım
                                         uğuldayan acı...

       Buruşuk yatağın içinde darmadağın
       nefesimin karıştığı sözcükler..
       Kimbilir hangi rüyadaki yabancı.

       Köşesinde pinekler düşüncelerim
       adım atmaya yok mecali.
       Heveslerim bir adım önde,
       çekiştirir durur saçlarımı.

       Ayaklarımda kumlar,
       yüreğimde deniz atları...
       koşar adım uçuyorum martı kanadında

       Ne annem anladı, ne elalem,
       Ölene kadar hep yüreğim ağzımda...



       (s.ö.)






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


4 Mart 2011 Cuma

kırık



************************


     Yalpalar durur deniz,
     iyi alınmış akşamın demi,
     şakaklarda üzgün yıllar.
     Kıyılarıma vurmuş
     ölü insan bedenleri...

     Kime sorsan hep
     kırık bir aşk hikayesi,
     Tuz buz heryer.

     Esen rüzgarla
     bir bir gidiyor aşiyandan kuşlar.
     Ellerim boşlukta,
     kime dokunsam hayal.



     s.ö.







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


2 Mart 2011 Çarşamba

yazgı





****************





     Deniz, "o" ve "diğeri"
      yalnızdılar.

     Boşalmış kaplarını
     biraz güneş,
     biraz bakış,
     biraz suyla doldurdular.

     Bedenleri birbirine dönük,
     Kolları boşlukta
     birer sarkaçtılar.

     Elinde kankırmızı bir çiçekle
     yüreğini uzattı "o".
     "Diğeri" seyretti kırmızı korkusuyla.

     Sahne öylece dondu.
     "O" ve "diğeri" nin
     yazgısı bilinmiyordu.


         

         s.ö.


       






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




24 Şubat 2011 Perşembe

eskilerden (2009)





Geçmiş Zaman Gölgesi


Silik adımlarıyla gelen hayalet,
yürüdü kadının koridorlarında.

 
Kadın adama sıcaklığını,
adamsa kadına heyecanı verdi.

 
Bilinmeyenleri çoğaltarak
bilmecenin noktalarında
birleştiler.


s.ö.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: görsel Google'dan alıntıdır.


.

14 Mayıs 2010 Cuma

can suyu 3



Aşk; onların hayatına aniden girip, tüm bedenlerini kuşatmıştı. Birliktelikleri dört yıl dört ayı doldurmuştu ve ikisi de bu ilişkinin ölünceye kadar devam edeceğini biliyorlardı. Ruh ikiziydiler bu gerçekti. Adam, anneannesinin söylediği ve onun çok hoşuna giden bir kelimeyi kullanıyordu sürekli kadına..."cansuyum". Anneannesi çiçekleri saksılara yeni topraklarıyla yerleştirdikten sonra mutlaka bir kaç damla su vermek gerektiğini, bunun çiçeği hayata bağlayacak cansuyu olduğunu söylerdi. Kadın hayatına girdiğinden beri kendini tamamlanmış hisseden erkek, bu tanımlamanın ilişkilerini anlatmakta son derece doğru bir kelime olduğunu söylerdi hep.

Bir arkadaş toplantısından döndükleri akşam kadın rahatsızlandı. Yediği yemeğin midesini rahatsız ettiğini düşündüler. İlaçlarla hafifletmeye çalıştılar. Sabah olduğunda adam mutlaka hastaneye gidip bir muayeneden geçmesi gerektiğini söyledi kadına ve birlikte gittiler. Sabah girdikleri hastaneden ikindi olmasına rağmen çıkamamışlardı. Adam bir terslik olduğunu seziyor ama kadına bir şey belli etmemeye çalışarak hazır gelmişken bir check-up yapılmasının iyi olacağını söylüyordu. Bir ara doktoru yalnız yakalayıp merakla neler olduğunu soruverdi. Doktor, yüzünde oldukça ciddi ve korkutucu bir ifadeyle bağırsaklarında çok agresif bir tümöre rastladıklarını söyledi. Ne gerekiyorsa yapılsın diyen adama doktor, "ameliyatla almak mı yoksa radyoterapi ile kemoterapiyi aynı anda başlatmak mı daha iyi olur ona karar vermeye çalışıyoruz diğer arkadaşlarla" dedi. 

Adam kafasında yankılanan bu cümlelerle, kadının yanına gidip gülümsemeye ona moral vermeye çalıştı. Doktor, hastanın çok zorlu bir süreçten geçeceğini ve ona gerçeğin söylenmesini salık vermişti. Tüm bunlar bir rüya olmalıydı...Uyanıp neşe içinde kahvaltılarını yapıp, işlerine doğru yola koyulacaklar, yolda ders konuları ve sınav sonuçları ile ilgili birbirlerine takılacaklar ve akşama ne zamandır gitmeyi istedikleri restoranda yer ayırtacaklardı. Ama ne kadar renklendirilmeye çalışılsa da yine de ilaç kokan bir hastanedeydiler işte.
Kadın, hastalığı ile ilgili anlatılanları metanetle dinlemiş ve birlikte bunun üstesinden geleceklerine inandığını söylemişti. Birbirlerine sevgi ile baktılar.

Akabinde kadını 7 saat sürecek bir ameliyata aldılar. Gerekli temizlemeyi yaptılar ve hasta çabuk toparlandı. 4 hafta sonra kemoterapiye başlandı. Ancak kadının ağrıları arttı. Dayanılmaz ağrılara uykusuzluk da eşlik ediyordu. Adam şifa olabilecek ne varsa araştırıyor, yurtdışındaki arkadaşlarını arayıp bu konuda destek ve bilgi alıyordu. Kemoterapi durduruldu ve bir ameliyat daha yapılmasına karar verildi. 2. ameliyattan sonra ağrıları yok denecek derecedeydi. Fakat bir doz daha kemoterapi aldıktan sonra yine herşey başa döndü. Artık yapılacak bir şey yok dedi doktorlar. Çok geç kalınmış bir vak' a diye nitelediler. Adam hala bunu yenebiliriz umuduyla kadına hiç bir şey söylemedi. Kadın gittikçe daha da kötüledi. Bağırsakları çalışmıyordu ve yataktan kalkamıyordu. Konuşması da artık anlaşılır değildi. Kanser, omuriliğe sıçramıştı ve sona yaklaşılıyordu. Adam; her gün belki karşılaşmaları gibi bir mucize olur umuduyla yeniden güne başlıyor ama kadını yatakta biraz daha çökmüş olarak bulunca yıkılıyordu. Ve bir sabah elleri ellerinde tek söz söyleyemeden kadın vefat etti. 

Sekiz ay gibi bir sürede kadın uçup gitmişti ellerinden. Adam yıkıldı. Cenazeden sonra evine kapandı. Sürekli uyumak istiyordu. Yeteri kadar uyursa, uyandığında herşey hiçbirşey olmamış gibi başlar diye düşünüyordu. Çok sevdiği işini, öğrencilerini, arkadaşlarını herşeyi bırakmıştı hastanede ve cenazede. Hayatının tam orta yerine gelip oturuvermişti safran rengi acı. Hiçbirşeyin anlamı yoktu, ne yaşamanın, ne sabah yataktan kalkmanın, ne de gözünü hayata açmanın. Kaç hafta bu haldeydi bilmiyordu. Bir gün kapı çaldı, açtığında çok sevdiği öğrencilerinden biri yanında getirdiği sıcak taze ekmek ve salamla yüzünde çekingen bir gülümsemeyle "hocam sizi çok özledik, lütfen bizi sizden mahrum bırakmayın, lütfen" diyerek elindekileri uzattı. Söylenenleri algılamaya çalışırken hayatın zorluklarını altetmeye çalışan genç öğrencisi ve elindeki ekmeğin kokusu onu biraz kendine getirdi ve içeri buyur etti. Kahve ve salam ekmekle yaptığı kahvaltı günlerdir midesini tam olarak doyurmadığını hatırlattı ona. Öğrencisine dönerek "bana biraz müsade et hazırlanayım okula gidelim" dedi. eline geçirdiği giysileri duştan sonra üzerine geçirip önüne gelen kitap ve dosyaları alıp okula doğru çıktılar.

Hayat zor bir noktadan başlıyordu artık adam için ama "cansuyu" ile yaşadığı beş senenin, bundan sonraki tüm yıllarına yetecek kadar mükemmel bir hediye olduğunun farkındaydı. Gerçek sevgiyi yaşayan herkes ruhlarının ebedi doygunluğa ulaştığını bilir.


(bitti)


{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: görsel Google' dan alıntıdır.


7 Mayıs 2010 Cuma

can suyu 2



(beş sene önce)


O yaşadığı acıdan sonra gelip yerleşmişti kalbine ritimsiz gümbürtüler. İnsan; yaşadığı ve bitmeyecek sandığı acıları bile unutabiliyormuş diye düşündü hayretle. O zamanlar içine bir greyder girmiş, her tarafı hallaç pamuğu gibi attırmışdı sanki. Acısı, safran rengiydi...  gözleri, dili, parmakları, bedeni, odası, yatağı, evi, sokağı, işyeri.. herşey heryer !..

Ailenin tek erkek çocuğu olmasına rağmen el üstünde büyütülmüş biri değildi, saray soylusu muamelesi de görmemişti hiç ama hayat insanı sevdiği şeylere karşı aşırı kırılganlaştırıyor ve yaşadıklarının ağırlığı bedenin kaldırabilirliğine göre değişiyordu işte. Üniversitede çok sevdiği bir işi vardı. Küçük yaşlarından itibaren birilerine birşeyler öğretmekten zevk alırdı. O zamanlardan karar vermişti eğitmen olmaya. Gelişimini bu yönde oldukça ilerletmiş biri olarak ismi ön saflarda yer almaya başlamıştı. İşi; hayatının önemli bir kısmını kaplıyordu. Her sabah dersliğe girdiğinde, yeni bilgilere aç aydınlık yüzleri görmekten son derece mutluydu.

O yeni ders yılında okula ataması gerçekleşen bir başka eğitmenle tutkulu bir aşkın eşiğinde olduğundan habersiz idare binasına adımını attı. Yeni gelen eğitmene hoşgeldin seramonisi için kümelenmiş gruba baktı ne olduğunu anlamaya çalıştı. Kalabalık biraz dağılmaya başladığında onunla gözgöze geldi ve olduğu yerde kalakaldı. İçindeki bütün kilitlerin kırıldığını,kapalı kalmış bir odanın tüm ferahlığı ile güneşi içine aldığını hissetti. Bu duyguyu daha önce deneyimlemediği için elleri, ayakları felç olmuş gibiydi sanki. Yüzündeki güneş sıcaklığı daha da artınca, onun tam karşısında gülümseyerek elini uzattığını farketti. Kendini süratle toparlamaya çalışarak elini uzattı ve "hoşgeldiniz" diyebildi. 






"Hoşgeldiniz" kelimesinden sonra geçen zaman onların mutluluğuna çalıştı. Duygular karşılıklıydı. Tanrı' nın sevdiği kullarından olduklarını düşünüyorlardı. Duyguları ve yaşama bakışlarının benzerliğinden asla sıkılmadılar, birbirlerini çoğaltarak, yaşam kolaylığı sağlayarak birlikte yaşamaya başladılar. 



devamı var...




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


not: görsel Google' dan alıntıdır.


27 Nisan 2010 Salı

karabasan








Gözlerini açtı
Kapadı.
Hiçbirşey göremedi.
(koskoca bir karanlıktaydı)
Bir salıncakta
sallanıp duruyordu.
Üzerinde bir tır yükü ağırlık,
Soluksuz ve şaşkın
iniltelere eşlik etti.
Gerildi ama korkmadı.
Biliyordu,
az sonra uyanacak
çayı demleyecek
ve çiçeklere su verecekti.
Bir karabasan
Ne kadar sürerdi ki?


 
S.Ö.
01/06/2003





{ಠ,ಠ}

|)__) 
-”-”-




19 Nisan 2010 Pazartesi

ruh izi


Salınıp yürüyen
ruhumun izleriydi bunlar,
tanıdım.

Dinle/ndiğim bu oda;
tanığıydı o günlerin,
ki ak saçlı kadın
tutup elinden benliğimi
konduruverdi yanına,
rengarenk uçurtmanın.

Şimdi gezinir hala,
yüzümde tebessüm,
içimde ak saçlı kadınla
                     bedenim.





S.Ö.
02/eylül/2009






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





not: kullanılan fotoğraf M©MENT©S arşivinden.