kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Temmuz 2018 Çarşamba

😻





Yine bir kedi !

Yeni bir kedi !

Yeniden bir kedi !




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: fotoğraf ​M©MENT©S​ objektifindendir.​



3 Ağustos 2016 Çarşamba

Minik




Bu minik kuzu bebekliğinden beri bizde. Ama bahçeli ev olduğundan sadece ev kediliği kadrosunda değil. İstediği zaman dışarda fare-kuş peşinde, ağaç tepelerinde, istediği zaman da ev huzurunda.


Ona arkadaşlık eden ağabeyleri maalesef vaktinden önce göçtüler.. elimizde tek kalan neşemiz, çocuğumuz o.


Fakat tam 1 gün ortadan kaybolduktan sonra ertesi sabah geldiğinde hali böyleydi. Çenede ve bacakta yaralar vardı ve bacak havada sallanıyordu.



Hemen bir veterinere götürüldü ve araba çarpma vakası olduğu ortaya çıktı. Bir hafta müşahadeden sonra ameliyat oldu ve


bacağına çivi takıldı. 1.5 ay kafeste olmak şartıyla toplam 6 ay özel ihtimam gerekecek. Bacağın tekrar kullanılabilirliği 1.5 ay sonra bandajlar açılınca gözlenecek. 


Keyfi iyi, iştahı da. En sevdiği gıda yoğurt. Bildiğin yoğurdu şapur şupur yalıyor.


Durum aynen budur :)


Sakınan göze çöp mü batıyor ne.. tüylü çocuklarımızı beterinden saklasın Allah...





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-








Not: Fotoğraflar M©MENT©S' a aittir.





1 Aralık 2010 Çarşamba

mektup çeşitlemeleri - 5 (şikayet mektubu)



G. Rossini - Kedi düeti

************************



Efenim ben dünyaya gözümü büyük bir şehrin, orta halli insanlarının yaşadığı bir sokakta açmışım. Babam, bizleri anneme yerleştirdikten sonra ortadan kaybolmuş. Zavallı annem, bize musallat olan çevre apartman ahalisinin çocuklarından, kargalardan, martılardan, köpeklerden ve diğer kedilerden korumakla, aynı zamanda da bizi doyurmakla iştigal etmekteydi. Diğer kardeşlerimle etrafımızda neler olduğundan habersiz, bizi ısıtan güneş altında hoppidi, boppidi oynarken büyüdük. Etrafta bir kaç yardımsever insan vardı da, onların verdiği ev artığı yiyeceklerle de midemiz bayram yapıyordu. 

Ama bir velet vardı ki, onu anlatırken tüylerim diken diken oluyor. Bu 8-9 yaşlarındaki kız çocuğu sevecen davranışlarının altında, içinde büyüttüğü şeytan ruhuyla yaklaşır ve kulaklarımızdan, kuyruk ve bıyıklarımızdan çeker, bize olmadık eziyetler ederdi. En sonunda sokağa taşınan bir veteriner sayesinde bu kıza gereken ders verildi de biraz rahatladık vallahi ergen dönemimizde. Yoksa kardeşlerimle biz de ona hain bir plan hazırlama girişiminin eşiğindeydik.

Bu insanları anlamıyorum ben, göyya bize yemek vererek, ruhlarını temizlemeye çalışıyorlar. Ama yaptıkları eylemin iler tutar tarafı yok. Bu insanlar yiyecekleri bir naylon poşete koyup camlarından dışarı sokağın ortasına atıyorlar. Olacakları düşünebiliyor musunuz? İnsan ya da hayvan farketmez o nesnenin yere hızla düşmesiyle çıkardığı şlopfff sesinden kalp krizi geçirebilir... allah sizi inandırsın kaç tane öyle mefta olmuş arkadaşımızı sıralayabilirim. Ne o, bunun adı yemek yardımı... hay ben *^&?!/~> (kendi kendime sansür uyguladım) ama haksız mıyım allaseniz, elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, insan bir kabın içinde şunu servis etse ölür mü yani?!?!

Ayrıca bizim sokakta bir kadın var, sağolsun bize hep şu kocaman algida dondurma kaplarında (ah canım nasıl da çekiyor ama kim verir bize dondurma pööhh) su koydu kaç kere sokağa. Ama n' oldu biliyor musunuz? Şu yeni türeyen, kendilerine göre bir el arabasına takılmış çuvallara tüm plastik, teneke, kağıt vs şeyleri dolduran insacıklar bizim için bırakılmış kaplara göz diktiler. Her seferinde ortadan yok oldu kaplar. Bizim kaplara uzanan o elleri ısırmayı hep içimizden geçirdik arkadaşlarla ama o insancıklar bizden daha ihtiyaç sahipleri diye bıraktık peşlerini. Yoksa çok arkadaşım koyverdi kokularını onların çuvallarına.

Ah ah saymakla bitmez ki sıkıntılar... hangi birini anlatayım. Şöyle sokakta kendine bir yer bulmuşsundur ve güneşe sırtını verip uzanmış, mayışmışsındır. Aniden birileri hoplar yanında "BÖÖÖÖÖH" diye.  Ne bu şimdi yani??! sorarım, noldu da böh yaptın, ben seni bir korkutucam o zaman görücen anyayı konyayı...

Allahtan trafik yok bizim sokakta, ah bir de o deli şoförlerle, korna sesleriyle uğraşamazdım. Biraraya geldiğimizde arkadaşlar anlatıyor, kaç tane arabanın lastiğinde tanıdıkların iç organlarına rastlamışlar...Onlar koklarken sanki arabalarını yemişler gibi "piissst piistttt" diye bağırmıyorlar mı, bir güzel işeyip öyle terkediyoruz orayı diyorlardı. İyi de yapıyorlarmış. 

Şu dünyaya dört ayaklı geldik diye nedir bu bize reva görülen canım?! Yahu kardeşim yok mu bizim bir sendikamız? Bizi koruyan birileri, ne bileyim kanunlar felan yok mu? aaaaaa fenalık geldi valla bunlardan yahu !! Kendi aramızda yavaş yavaş örgütleniyoruz, ya biz de bir zamanlar "kuşlar" filmindeki gibi bir "kediler" filmi gerçekleştireceğiz ya da toptan buraları terkedeceğiz !

İşte o kadar !

Gereği için saygılarımızla,






{ಠ,ಠ}

|)__) 

-”-”-


21 Ekim 2010 Perşembe

gözlüklü kedi (çocuklara öyküler)



Ali, televizyon seyretmeyi çok seviyordu. Çizgi filmleri, oyunları, sirkteki sevimli hayvanları seyrederken çok eğleniyordu. Ama annesi, Ali’ yi televizyona çok fazla yaklaşarak seyretmemesi için hep uyarıyordu. Bu kadar yakından seyredince gözlerinin bozulacağını söylüyordu. Ali, annesi böyle söylediğinde önce uzaklaşıyor ama sonra unutup yine televizyonun tam önüne oturuyordu.


gözlüklü kedi ile ilgili görsel sonucu


Bir gün, en sevdiği filmdeki kediyi seyrederken, kedi birden ekrandan çıkıp Ali’ nin karşısına dikildi. Ali çok şaşırdı. Kedi ise ona çok kızgın bir şekilde

- Ne yapıyorsun sen? dedi.
- Hiiiiç dedi Ali, televizyon seyrediyorum.
- Televizyonu bu kadar yakından seyredersen ne olur biliyor musun?
- Yooo, bilmiyorum dedi Ali.
- Geç otur bakalım şu koltuğa, sana başıma gelenleri anlatayım dedi kedi.

Kedi hemen pantolonun cebinden bir gözlük çıkarttı. Camları neredeyse gazoz şişelerinin dibi kadar kalındı. Onları gözüne taktı ve

- İşte şimdi seni daha net görüyorum dedi.

Ali hayretle;

- Neden göremiyordun? Hem böyle çok komik gözüküyorsun deyip biraz gülümsedi.

Kedi anlatmaya başladı:

- Gözlerim önceleri çok iyi görüyordu. Hep böyle devam edecek sandım. Senin yaptığın gibi ben de televizyonu çok yakından seyrettim. Annem, babam beni hep uyardılar. Ama önemsemedim ve yine yakından seyretmeye devam ettim. Derken garip şeyler olmaya başladı. Gözlerim sulandı önce. Sürekli ovuşturuyordum net görmek için. Daha yakında oturdum televizyon seyrederken ve daha da kötü oldu gözlerim. Sabahları uyandığımda çapaklar oluyordu. Annem beni hemen bir göz doktoruna götürdü. Muayene sonrası doktor uzun bir süre bu gözlükleri takmam gerektiğini söyledi. Televizyonu yakından seyretmemi yasakladı ve seyredersem gözlükleri hiç çıkartamayacağımı ekledi.  İşte bu yüzden sen de anneni dinlemezsen, benim gibi bu kadar erken yaşta gözlük takmak zorunda kalırsın dedi.

Ali, kedinin söylediklerinden çok etkilendi ve ona bir daha bu kadar yakından seyretmeyeceğine söz verdi. Kedi ona gülümseyerek “seni izleyeceğim” dedi ve kocaman gözlükleriyle yine pat diye televizyonun içine girdi.

Bu olaydan sonra bir daha kimse Ali’ yi televizyonu yakından seyrederken görmedi. Annesi de bu işe çok sevindi.





{ಠ,ಠ}

|)__) 

-”-”-



not: hikaye M©MENT©S a aittir, görsel Google'dan alıntıdır.

22 Ağustos 2010 Pazar

hikayesizliğin içinden çıkan hikaye


Garip elbet... ama bir o kadar gerçek. Dün akşam, artık iyice haşır neşir olduğum bir sokak kedisi yine her zaman olduğu gibi balkonumu oldukça iyi bir açıdan kesen bir yere sotalanmış, bir hareket beklemekteydi. Beyaz renkli sadece sırtında gri kırçıllı tüyleri olan, yeşil gözlü kedicik taze anne. Yavruları epey büyüdü, sanırım artık süt vermiyor ama o gün bugündür onunla ilgilenmeye devam ediyorum. Beni görünce sesini en minik tona ayarlayarak ve iç acıtıcı bir surat ifadesiyle miyavladı... Eh doğru 1.5 gündür evde değildim merak etmiş olmalı. Hemen özel kedi mama torbasını alıp, bir de plastik bir kaba su doldurup dışarı çıktım. Artık bana alıştı, evvelden uzakta durup benim mamasını koyup çekilmemi bekler, öyle yaklaşırdı. Baktım bacaklarıma sürtündü, bende bundan cesaretle boynuna biraz dokundum, alıştırma babında.

O mamasına yumulmuşken su kabını da güzelce bir yere yerleştirmeye çalıştım. Kaç tane kap koyduğumu artık ben hatırlamıyorum, çünkü şu plastik kap toplayıcıları herşeyi alıp götürüyor. Mümkün olduğu kadar onların göremeyeceği bir yere sokuşturdum ama ümitsizim. 





İşimi bitirip eve doğru yürüyordum ki, bir telefon sesi duydum açık penceremden. Hemen koşturdum ve kapıyı bile kapatamadan telefona yetiştim, tanıdık ses olduğunu görünce de biraz bekleteceğimi söyleyip, hemen kapıyı kapatıp ahizeye yönlendim. Arayan sevgili Nessuno' ydu. Biraz hoşbeşten sonra ona bu sıcaklardan bunaldığımı ve artık beynimin bile uykuda olduğunu, dolayısıyla hiç bir yazı çıkmadığını söyledim bir çırpıda. Ardından neden telefonu geç açtığımı, kediyi, su kabını, plastik kap toplayıcılarını da sıkıştırıverdim sohbet içine. Nessuno hemencecik benim zaten kocaman bir hikayenin içinde olduğumu ve bundan neler çıkacağını söyleyince hak verdim.

Özellikle plastik kap sorunuma yaklaşımı pek eğlenceliydi. Su doldurduğum kabın üstüne kocaman bir not yazarak, benim kediciği işaret edip, bu kabın kedilere ait olduğunu, almamalarını rica eden içeriğiyle gecemiz şenlendi, gülüştük. 

Aslında bu hikaye Nessuno' nun elinden çıkarsa daha şenlikli olur diye düşünüyorum ve bir de ondan rica edeceğim yazmasını.

Şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum öyküsünü. Bunca zamandır elimden bir şey çıkmazken yeniden blogu hareketlendirmek keyifli geldi bana da. Ha, bu arada yazdığım oda şu anda öyle esiyor ki; şükrediyorum. Lütfen sonbahar ve kış gelsin... ben onlara ne öyküler yazarım, ne kestaneler pişiririm, ne kurabiyeler yapıp, çaylar demlerim :)))

Sevgiyle kalın...






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-





not: görsel M©MENT©S arşivindendir.



29 Temmuz 2010 Perşembe

mır' haba :)



Tatil bitti... kepenkler kalktı.

Ben yokken neler olduğuna bakacağım elbet ancak benim olduğum yerde neler oldu aktarayım, yoksa yazı başlığında bir yazım hatası yaptığımı düşünüyorsunuz sanırım. O yüzden hemen anlatmaya başlıyorum.

12 Temmuzda Bodrum uçağında yerimi aldım. Gideceğim yer ablam ve ailesinin yaşadığı yer Turgutreis' ti. Bahçeli 2 katlı bir evde yaşıyorlar ve manzarası ömre bedel. Turgutreis' e tepeden bakıyor ve görüş açısı oldukça geniş. Ablam, hayvanların hiç bir türüne yaklaşamaz, uzaktan bakar ve duygularını o şekilde ifade ederdi. Fakat kader ağlarını örmüş ve bir sokak kedisi, ablamların üst katında inşaat halinde olan bir odada doğurduğu bir kaç yavruyu başka bir yere naklederken ya gecikti bu arada ufaklık viyak viyak bağırdı ve bizimkiler de geldikten sonra bir daha yanaşamadı ya da "ben bu kadına en azından kedi türünü sevdireceğim" dedi ve bıraktı gitti..(!)

Bana, ablamın bir kediyi elleriyle seveceğini söyleseler inanmazdım :)) o minnacık kediyi biberonla bir besleyişi, sesine incecik bir ayar çekerek tatlı sözler söyleyişi var ki inanılmazdı... sabahtan başlayan beslenme, oyun oynama, hoplama zıplama seramonileri çok keyifliydi. Tatilimden güzel kareler olarak şimdi görüntü paylaşımı yapacağım sizlere.

Gitmek de güzel ama burda olmak daha güzel :)














{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: kullanılan fotolar M©MENT©S arşivindendir.