*************
Metrodan inip hızlı adımlarla hastahanenin acil girişine yöneldi. Asansörde B4 e bastı. Yerin epey altında olduklarından telefonun çekmediğinden bahsetmişlerdi. Asansörden inince bir görevliye danıştı ve arkadaşının odasını çabucak buldu.
Odaya girdiğinde sanki yüzündeki maskeyi koridorda çıkarmış, yenisini takmış gibi hissetti. Kocaman gülümsemeyle yaklaşıp öptü arkadaşını, kocası bir toplantıya yetişeceğinden ondan rica etmişlerdi yanında kalmasını.
O tercih edilendi. Çünkü yanında en rahat edilendi. Güçlü empati sayesinde, tam o anda ne isteyebileceğini algılıyordu karşısındakinin.
***************
Annesi hastahanedeyken şöyle demişti. "Gelebiliyorsan sen gel... en çok senin, ablanın bir de küçük kızkardeşimin yanında iyi hissediyorum. Diğerleri gelmesin, gelmelerini engelle"
Herşey bu cümlede saklıydı. Onun başına kötü bir şeyin gelmeyeceğini, iyileşeceğini söylerken, yüzündeki ciddi ve herşeyi üstlenen tavırdan etkileniyordu, ameliyat sonrası travmayı kolay atlatabilmesi için psikiyatrik destek sağladığında, hastahanedeki konforunu evindeki rahatlığa eşitleyecek çabalara giriştiğinde, şarkı söylediğinde, herşeyin çabucak geçip gideceğine emindi.
Oysa nöbeti ablasından devralırken ağlama krizine girdiğini, annesini böyle görmeye dayanamadığını kaç kez tekrarlamıştı. Sadece çok iyi rol yapıyordu. Durumunun kötüye gittiğini farkeden birisine bile bunu unutturacak kadar !..
**************
Arkadaşının kocası gittiğinde yalnız kaldılar. Bir yandan hemşire geliyor ve sırasıyla açılmış damarlardan mide koruyucuyu, ardından alerjiye karşı ilaçları yapıyordu. Sonunda damarı yıkadılar ve sahneyi alacak assoliste geldi sıra.
Assoliste yakışır bir ambalajla geldi üstelik. Dışı tamamen yaldızlı folyo ile kapatılmış paketi getirdiklerinde sordular hemen; "aa neden böyle folyoyla kaplı?", "çünkü ışıktan etkilenen bir madde, o yüzden korumaya alıyoruz"
İlaç serum demirine takıldı ve elinin üstünde açılmış damar yolundan verilmeye başlandı. Rahatsızlık veren bir durum olduğunda, kırmızı butona basmalarını söyleyip gitti hemşire.
Derin bir mevzuya girmişlerdi, devam ettiler konuşmaya. Konuşmanın bir yerinde arkadaşının yüzü birden kızarmaya başladı ve eli boğazına doğru giderken, yutkunmakta zorlanır gibi bir ifadeyle "bir şey oluyor" dedi. Hemen yerinden kalkıp, butona bastı ve arkadaşına "tamam sakin ol, bunu bekliyorduk, nefesini ayarlamaya çalış, birazdan herşey geçecek" dedi.
Annesi ve teyzesi de aynı tedavilerden geçtikleri için, bir kaç cümle kulağında duruyordu. İlaç verildikten sonra boğulur gibi tıkanma hali, cildin üzerinde böcekler yürüyormuş gibi bir his vs. vs. Bunları bilip, gayet emin bir ses tonuyla geçeceğini söylemek ne kadar kolay gibi gözüküyordu, ama aslında hiçbir şeye yetememenin, bunu durduracak güce sahip olamamanın aczi içindeydi. Sadece elini tutup, "bunu aşacağız, herşey geçecek" diyebildi.
Hemşire geldi, ilaç bir süreliğine durduruldu, doktoruyla görüşüldü ve daha yavaş bir senkronda verilmesi kararlaştırıldı. O kadar çok konuştu ki, onu meşgul etmek, ne yaşadığını biraz unutturabilmek için ıvır zıvır, günlük hayattan ne varsa anlattı. Güldüler, gözlerinden yaş gelinceye kadar... belki de o yaşlar aslında gizledikleri acılarıydı.
Sabah başlayan ilaç verme işlemi akşamı buldu. Bir gün önce arkadaşının doğum günüydü. "Garip bir hediye anlayışı var Tanrı' nın" dedi gülümseyerek.
**************
Eve geldiğinde, bir hamaldan daha fazla yorgun olduğunu farketti. Duşa girdi, çıktığında boşlukta gibiydi. Koltuğa oturdu, bir fincan çayla boşluğa bakmaya başladığında beklenen ziyaretçiler gelmeye başladı.
**************
Hastahane odası, annesi, ilaçlar, boşa yapılan ama denenmese, acaba denese miydik pişmanlığını yaratacak ameliyatlar, gittikçe yitirilen konuşma, yeme, boynunu çevirme gibi yetiler...
Annesi tedavilerinde genellikle yalnız gitmek zorunda kalıyordu hastahaneye. Oysa hastaya destek olacak birilerinin olması öyle çok şey ifade ediyordu ki, bunu ancak şimdi anlıyordu.
Annesine bir konfor verebilmiş olması ve hep tercih edilen, danışılan olması bile yetmiyordu, o acıların gelip de içine güm diye çöreklenmesine. Bir işinin olduğu, her zaman izin alamadığı gerçeği, tam şu anda, koltukta otururken gelen beklenmeyen misafirleri durdurmaya da yetmiyordu işte.
"Nasıl bu kadar acımasız olabildim?" diye başladı yağmurla beraber haykırmaya. Onu durdurmaya kendi gücü bile yetmeyecekti, bıraktı kendini ıpıslak zemine. Belki de ruhunu ancak böyle temizleyebilecekti....
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
.
http://www.youtube.com/watch?v=YB1d0lcQfWc
YanıtlaSilYorum yazdığımı zannederken bir de baktım ki, sizi yalnız bırakmışım. Oysa "nasıl da ağlatıyor kemanı Farjad" diye düşünmüştüm.. notalar tek tek dökülüyor elinden gözyaşı gibi. Teşekkürler Profösör. Her zaman burdaydınız, beni hiç yalnız bırakmadınız, binlerce yürekten teşekkürler size...
YanıtlaSil