
Nazlı konuşurken uzun esler veriyor, söylemek istediği cümle, ağzında bir yerlere takılı kalmış da çıkaramıyormuş gibi yüzünü ekşitip duruyordu. Sonra konuşmaya başlıyor ama anlattığı şeyin arasına konu ile alakasız şeyler sıkıştırıyordu.
Öykü arada bazı şeyler sorarak yardımcı oluyor, konuşmanın çözülmesini sağlamaya çalışıyordu. Çoğunlukla başarılı oluyordu. Diğer zamanlardan farklı olan bir şey vardı ki bu oldukça iyi bir gelişmeydi. Nazlı konuşurken sarfettiği cümleleri duyduğunda saçmaladığını farkedebiliyor ve farkında olduğunu da Öykü' ye "off ne saçmalıyorum ben yaa" nidasıyla belirtiyordu.
Birlikte kalktılar, motora binip Beşiktaş' a, ordan da minibüsle Zincirlikuyu' ya geçtiler. Yol boyunca gelgitleri devam etti, eve vardıklarında gerginliği biraz daha artmıştı. Sürekli kapıya bakıyor ve "Ben, ben bir şey söylemek istiyorum.. bu kapı birden açılmayacak di mi? İçeri birileri girmeyecek di mi?" diye endişeli ve ağlamaklı şekilde soruyordu. "Hayır" dedi Öykü, "Ben burdayken kimse gelmeyecek, söz veriyorum sana."
Konuşmalar esnasında iki gece öncesinden beri uyumadığını öğrenince, kullandığı uyku hapından bir tane daha almasını rica etti. İlaç alındı, saatler geçiyor, yatağa giren Nazlı hala beynindeki fırtınadan etrafa saçılan cümleleri teker teker sıralıyor, kah ağlama krizine giriyor, kah gülüyordu.
Gece bir hap daha verdi Öykü ancak akşamı sabah ettiler hiç uyumadan, sürekli alçalan yükselen ses tonuyla konuşarak.
Sabah ilk iş hastanedeki doktordan randevu alındı, saat 11:00 müsait denildi ancak evde duramayacaklarını anlamıştı Öykü ve giyinip hemen dışarı çıktılar.
(devamı var)
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not: gif buradan alıntıdır.