11 Ekim 2011 Salı

atıl aşklar (2)







Adam bağdaş kurduğu kaldırımda iç geçirdi ve elini yeniden önündeki yığına uzattı. Bu sefer 1990 lı yıllardan yaşanmamış bir öykü geçti eline. Adamla kadın aynı şirkette çalışmaktadır. İkisi de evlidir. Kadının evliliği bir çocuktan sonra kopma raddesine gelmiştir. Aralarında hiç bir sevgi kırıntısı olmadan, yıllardır aynı evde yaşamayı sürdürmektedirler mecburiyetten. Adam ise yeni evlenmiştir ama evlilik öncesinde aileler arasında, son derece yıpratıcı ilişkiler yaşanmıştır. Gizli bir kızgınlığı sürdürmektedirler birbirlerine farkında olmadan.

Tam bu esnada kadınla adam, şirket için çok önemli bir projede birlikte çalışacaklardır. Daha önce birbirlerini tanıdıkları halde, ilk yanyana gelişlerinde müthiş bir elektriklenme hissederler. Gittikçe birbirlerine duygularını hissettirerek yakınlaşırlar. Çalışma saatlerini mesai dışına çıkartarak daha fazla birlikte zaman geçirmeye, sohbet etmeye başlarlar. 
Kadın uzun zamandır biriyle bu kadar sıcak bir sohbeti paylaşmadığını farkeder. Adam da, bir kadının ilgisini ne kadar özlediğini. Akşamları ne kadar geç gidiyorlarsa, sabah da o kadar erken çıkmaya başlarlar evlerinden. Heyecanları yaptıkları işe de yansır ve proje müthiş başarı sağlar. Şirket onları ödüllendirmek için haftasonu tatili verir aileleriyle birlikte. İkisi de hafta sonu tatilini birlikte geçirmek istemekte ama birbirlerine itiraf edememektedir. 

Kadın, bu aşamada evlilik bağının kalbini bağlayamadığını görmekte ama adama bir adım attığında yükü taşıyıp taşımayacağının muhasebesini yapmaktadır. Adam ise bunca zamandır birlikte olduğu kişiyle bir imza atarak, ilişkiyi bu denli yıpratmasının hayal kırıklığı içinde, yorulan ruhunun sevgiye ne denli muhtaç olduğunu düşünmektedir. Yapılacak tek şey vardır, hayatlarının tatsız gittiği şu günlerde, kendilerine bu ödülü vermek kaçınılmazdır. 

İşyerinde öğlen yemeğindeyken, ailelerinin bu tatile gelemeyeceğini söylediklerinde, artık kendilerini neyin beklediğinin farkındadırlar. 

Hafta sonu geldiğinde yüreklerindeki çarpıntı artmıştır. Kaldıkları otel, onların farklı bir bedene, farklı bir sevgiye uzanışlarının başlangıcı olacaktır. Tek kelime etmeden   birbirlerine gözleriyle aşkı vaad ederler. Yemek arasında,  bedenlerini dans müziğine bırakıp, yakınlaşırlar. Adam kadının kulağına yaklaştırdığı dudaklarından sıcak nefesini üfleyerek, "Bu anı hayal ettim uzun zamandır" der. Kadın iç geçirir ve "Tıpkı benim gibi" diyerek, adamın gözlerine mühürler bakışlarını. Herşey içiçe geçmiştir artık ve hazırdır tek bedende yanmaya bu iki yürek.

O esnada garson yanlarına yaklaşır ve "Hanımefendi telefonunuz var" deyip bir rüyayı sonlandırır. Zorla uyandırılmış gibi şaşkınlıkla bakar kadın. Garson ona yol göstermektedir. Beraberce telefonun yanına giderler. 

Telefon evden gelmektedir. Çocuğun gece boyunca ateşi düşürülememiş ve hastahaneye kaldırılmıştır. Kendisini dişi bir kadın hissettiği rüyanın içindeyken, aniden annelik vasfıyla yüzleşince dengesini kaybeden kadın, hemen dönmek için eşyalarını toplar ve yola çıkarlar. Yolculuk boyunca hiç konuşmazlar. İkisi de yaşanan bu olayın, kendilerini girecekleri yanlış yoldan döndürmek için bir uyarı olduğuna çoktan inandırmışlardır. 

O akşam orda veda ederler ve ondan sonra aynı şirkette olmalarına rağmen karşılaşmamaya özen gösterirler.



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-


(fotoğraf google görsellerden)




10 Ekim 2011 Pazartesi

atıl aşklar








Hırpani kılıklı adam, çöp konteynırının kapağını kaldırdı, kafasını uzatıp işe yarar birşeyler olup olmadığına bakarken, bir şey farketti. Elindeki sopa ile şöyle bir karıştırınca şaşkınlıkla "Ne kadar çok yaşanmamış aşk var burda" dedi. Konteynırın içindekileri sopasını kullanarak tek tek kaldırıma çıkardı. Bağdaş kurup sırayla incelemeye başladı.

1982 tarihli bir yaşanmamış aşktı ilk eline aldığı. İki farklı şehirden öğrenim için gelen, aynı şehirde ve aynı okulda karşılaşan iki gencin hikayesiydi bu. 

Erkek ikinci, kız ise birinci sınıftadır, birbirlerini ilk gördüklerinde etkilenirler. Kız tecrübesizdir, erkek ise çekingen. Kızın ev arkadaşı ile erkek aynı şehirden eski arkadaştırlar. Kız, onunla sohbetlerinde erkek hakkında bilgi almaya çalışır. Ev arkadaşı ise kıza, erkeği kötülemese de bu konuda destek vermez. 

Yine de aralarındaki çekim hiç azalmaz. Okul kantininde çekilen bütün fotoğraflarda hep yanyanadırlar. Bir seferinde kızla erkek, birlikte şehirdeki bir pastahaneye giderler. Erkek tam kıza açılacakken okuldan bir arkadaşları pastahaneden içeri girip, hiç teklifsiz onların masasına oturur. Akşam olunca evlere dağılırlar, kızla erkek içlerinde bir umutla.

Derken bir haber duyulur okulda. Okul dekanlığı, girdikleri bölüme göre okul öğrencilerinin ikiye ayrılacaklarını,  isteyenlerin bu şehirdeki bölüme transfer olacaklarını, isteyenlerin de farklı şehirdeki kampüse gideceklerini bildirir, en geç iki hafta içinde kararlarını vermek zorunda olduklarını da ekleyerek.

Herkes için zor bir süreç başlamıştır. Yurtta ya da bir evde arkadaşlarıyla kalanlar tüm düzenlerini yeniden bozmak, taşınmak, bambaşka bir şehir ve kampüse yollanmak zorunda kalacakları için tedirgin, arkadaşlarından ayrılacakları için daha da üzgündürler. Erkek, bölümünden dolayı gitmekle, kalmak arasında epey bocalar. Sonunda kendi bölümüyle ilgili daha geniş ufuklar açacağını düşündüğü okula gitmekte karar kılar. 




Veda zamanı tüm arkadaşları gibi kız son derece üzgündür, erkek gülümseyerek içindeki acıyı kalbine gömmeye ve her fırsatta geleceğini söyleyerek onları rahatlatmaya çalışır ve gider. Bir aşk, yaşanmadan öylece kenara bırakılmıştır.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




(Fotoğraf google görsellerdendir.)




8 Ekim 2011 Cumartesi

diren/me














Şüphesiz hayat yine bir şeyler sunacaktı ona, her zaman olduğu gibi. Ama bu sefer iyi bir şeyler olacaktı, hissediyordu. Günlerdir kafasının içinde bir ipin iki farklı ucundan minik fareler, çekiştirip duruyorlardı düşüncelerini. Sırf bu yüzden dudağının kenarında hemen uçuk çıkmıştı. Korkuyordu, korkusu dışarı vurmuştu. Yine de bu iyi bir şeydi. Yani bir şeylerin dışarı vurması, ya içinde birikse, dağ gibi olsa ve bir gün ansızın belirsiz bir yerde patlasa bomba daha kötü olurdu, bunu biliyordu. 

Bir kapı açıldığında, hatta o kapı açılmadan önce hissettiklerine bakıyordu hep. Hangisi beni seçecek, hangisi huzurlu diye. Elbet minik esintiyle başlayan rüzgar onu bir yere savuracak ve bundan sonra kaderinin devam edeceği alana yavaşça bırakacaktı.

Tek yapması gereken direnmemekti. Bunca zaman boyunca öğrendiği şey buydu.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



(Kullanılan görsel google' dan alıntıdır.)