19 Haziran 2016 Pazar

çok romantik öyküler (3) (*)






Dolmuş durağına geldiğinde uzun bir kuyruk olduğunu gördü. Oysa hemen eve gitmekti niyeti. Yüzünün çizgileri aşağıya düştü ve hayalkırıklığıyla sıranın sonuna geçti. Güneş, batmak üzereyken bile sıcaklığını koruyordu. Çantasından kağıt mendili çıkartıp, üzerine lavanta kolonyasını püskürttü ve boynuna, yüzüne sürdü. Biraz olsun rahatlamıştı. Önündeki sırada bekleyen genç adam kokunun etkisiyle bir an dönüp baktı. Sanki yüzünde belli belirsiz bir gülümseme farketti.







Lavanta, çocukluğunda tanıştığı bir bitkiydi. Anneannesi oturdukları 4 katlı evin -ki o zamanlar böyle devasa binalar, apartmanlar yoktu mahallelerde, en fazla görülen kat sayısı 5 idi- bahçesinde, kendine küçük bir alan ayırarak lavanta yetiştirme sevdasına tutulmuştu. Lavanta tohumunu ektikten en az 2 sene sonra ürün verdiğinden, uzun süre sokakta lavanta torbacıkları satan kadınlardan aldıklarıyla idare etmişti.Lavanta şurubu bile yapmıştı bir keresinde, çok hoşuna gitmişti ev halkının. Bahçede yetişen ilk ürünü doğruca eczacı dostlarına götürmüş ve o da laboratuarında kolonya yapmıştı onlar için.  Evde tüm dolapların içinde mutlaka minik lavanta torbacıkları bulunurdu. Çarşaflar, havlular, giysiler, hatta ayakkabılar bile lavanta kokardı. Bu koku, onun çocukluk hafızasında epey büyük bir yer tuttuğundan, kendisiyle ilgili tüm bilgiyi kaybetse bile, lavantayı daima hatırlayacağını düşünürdü hep. Şimdi anneannesi yoktu ama her lavanta kokusunda tüm hatıraları, tüm renkleriyle yanıbaşında oluyordu.

***********************

Dolmuş kahyasının "küçükhanım, birini mi bekliyorsunuz?" sorusuyla lavanta kokulu düşüncelerinden hızla sıyrıldı. "pardon dalmışım" dedi. Mahçup bir gülümsemeyle dolmuşa bindi. Araç hareket etti. Çantasından bozukluk bakındı, bulamayınca kağıt parayı uzatmak istedi ve yerinden kalkıp şoföre uzattığında araç çok dik yokuşu çıkmaktaydı. Şoför parayı alırken aniden yokuşta önüne çıkan aracı son anda farketti. Çarpışmamak için sağa doğru kırarken vitesi de küçültmeye çalıştı. Bütün bunlar olurken araç silkelendi, tam o esnada ayakta parayı uzatmış olan genç kadın dengesini koruyamayıp koltuktaki yolcunun kucağına oturuverdi. Bütün bunlar o kadar hızla olmuştu ki, genç kadın şaşkınlıktan bir süre kalkamadı. Yokuş bittiğinde yüzü kıpkırmızı bir halde binlerce kez özür dileyerek yolcuya döndüğünde kuyrukta önündeki genç adamın olduğunu gördü. O da önemli olmadığını, allahtan düşmediğini söylüyordu. 

İneceği yerde şoföre seslendi ve kapıya yönelip hemen kendini dışarı attı. Arkasından birinin daha indiğini görünce dönüp baktı ve ikisi de kahkahalarla gülmeye başladılar. Tam bir sinir boşalması yaşanıyordu. Yanyana kaldırım kenarına oturarak gözlerinden yaş gelinceye kadar güldüler.

Bir süre sonra rahatladıklarında genç adam "aslında bu tamamen bir kader" dedi. "Nasıl?" "Sırada beklerken o lavanta kokusu beni o kadar etkiledi ki, çok eskilere gittim bir anda ve keşke bana da ikram etse kolonyadan diye düşündüm" "Yoksa sen de mi seversin lavantayı?" "Evet, küçükken eczacı dedemin laboratuarında bir arkadaşının getirdiği lavantaları kolonyaya dönüştürmesini izlerdim, bazen yardım etmeme izin de verirdi" "İnanamıyorum, bu hikaye bana çok tanıdık geldi" "?" "Anneannem lavanta sevdasıyla evimizin bahçesinde yetiştirdiği ürünleri eczacı bir dostuna götürürdü ve kolonya yapılırdı onlardan.. yoksa sen?" 


Hayatın onlara tatlı bir sürpriziydi bu buluşma ve devamı da kaçınılmazdı.







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: Öykü, tekrar yayındır.

17 Haziran 2016 Cuma

çok romantik öyküler (2) (*)





Hava çok sıcaktı. Kadıköy' e vardığında "eve hangi araçla gitmeliyim?" diye düşündü. Klimalı otobüsleri tercih etse bu saatte oldukça kalabalıktı, üstelik yorgundu, "ayakta o kadar yolu gidemem" dedi içinden. En iyisi minibüse binmekti.

Son anda kalkmak üzere olan minibüse baktı, bir kişilik yer vardı en arkada. Aslında oturmak için iyi bir yer sayılmazdı ama diğer minibüsün yolcuyla dolup kalkmasını beklemek işine gelmiyordu. Çaresiz "nasılsa birileri iner, yer değiştiririm" düşüncesiyle bindi ve oturdu. 

Bir süre yol alınca birden hiç rüzgar esmediğini farketti. Bayılacak gibi oldu. Aracın tavan penceresi açıktı sadece. Diğer pencereler sanki çivilenmiş gibiydi. Ağzını açıp bir şey söyleyecek oldu ama halsizdi, sustu. 

Zaten şoför de kapı açık gittiğinden yeteri kadar rüzgar gelmeye başlamıştı, ferahladı biraz. Bu yaz çok zorlanmıştı. Belki de her yaz böyleydi de, sıcağı sevmediği için her yıl bir öncekini unutup, o anı yaşıyor ve mutlaka o senenin daha bunaltıcı olduğunu düşünüyordu. Aslında soğuk ülkede yaşamalıydı. Bunu her seferinde söylüyordu, yeteri kadar söylerse sanki gerçekleşecekmiş gibi.


Biraz rahatladıktan sonra çantasından kitabını çıkardı. Bu uzun yol başka türlü bitmezdi. Hem okuduğu kitap da gittikçe sürükleyici bir hal alıyordu. Orta yaşı geçmiş dışişleri bakanı olan bir adam, yolları uzun zaman sonra yeniden kesişen, bir büyükelçinin karısına aşık oluyordu. Üstelik karşılıksız değildi bu aşk. Ama ümitsizdi. İkisi de evliydi ve çaresizce çırpınıyorlardı. Her fırsatı yurt dışında kaçamaklarla değerlendiriyorlar, adam özellikle kadın nereye giderse gitsin onu buluyor ve romantik anlar yaşatıyordu. 






Kitaptaki satırların ona ne getireceğini bilmeden heyecanla devam ediyordu okumaya. Arada başını kaldırıp nereye geldiklerini, ne kadar yol katettiklerini görünce, iyi ki kitabı yanıma almışım diye düşündü. 


Bir ara ön koltuktaki iki kişi inmek üzere ayağa kalkınca hemen fırsatı değerlendirdi ve cam kenarına geçti. Hemen elini camı açmak üzere mandalına götürdü, ne kadar uğraşırsa uğraşsın açılmıyordu bir türlü. "Camlar açılmıyor mu şoför bey?" diye seslendi. "Açılması lazım ama kuvvetlice çekmek gerek" diye seslendi şoför. Kadın gücü yettiğince itmeye çalıştı ama başaramadı. Hemen bir ön koltuktan genç bir adam kalkıp iki hamleden sonra camı açmayı başardı. Kadın "erkek kuvveti bu olsa gerek" diye düşündü. Adam çoktan öndeki koltuğa oturmuştu. Kadın, onun omuzuna dokunarak "teşekkür ederim" dedi. Adamsa hafifçe yan dönerek "rica ederim önemli değil".



Açılan camdan olanca gücüyle hava giriyordu içeri. Başını kaldırıp derin derin soludu havayı. İyi geldi. Sonra yine satırlara gömüldü. Heyecanla ve merakla koşuyordu satırlarda gözleri. Bir insanın tüm uzuvlarıyla yaşadığı aşka tanıklık ediyordu. Öyle ki; 1950-1960 dönemlerinde geçen bu öykünün, o dönemin düşünce yapısı akla geldiğinde, bu öykü kahramanlarının ne kadar cesur olduğu ve yaşadıklarını sahiplenme duygusu daha da öne çıkıyordu. 



O esnada öndeki genç adam inmek üzere ayağa kalktı, şoföre seslendi. Kadının hemen önünde tutunduğu demirden elini çekerken bir kağıt parçası kadının üzerine doğru düşmek üzereydi ki; minibüsün hızla kalkması sonucu camdan ve kapıdan gelen rüzgarla kağıt uçup ön koltukların altına doğru sürüklendi. Öyle ani olmuştu ki herşey, kadın bir kaç düşünce arasında gitti geldi. Acaba genç adam bir kağıda bir şeyler yazdı ve o kağıdı da inerken kadının kucağına mı bırakacaktı? Yoksa cam ve kapının açık olmasıyla yerden havalanan anlamsız bir kağıt parçası mıydı bu? 



"Okuduğum kitabın romantik öyküsü beni bu düşünceye itti sanırım", deyip minik gülümsemeyle kendini toparladı. Bir kaç durak sonra da indi, evine doğru yol alırken bu olayı da çoktan unutup gitti.


**************************

Minibüs son seferini tamamlamış, durağa girmişti. En son uyuklayan yolcuyu da indirdikten sonra şoför, aracın içini ertesi güne hazırlamak için bütün koltukları dolaştı, herhangi unutulan bir şey var mı diye. Boş su şişeleri -şu günlerde en çok tüketilen ve araçların içinde bırakılan şey buydu-, okunmuş dergi ve gazeteler dışında pek birşey olmazdı genellikle. Bir de ayakta bozuk para çıkartırken dengeyi sağlamaya çalışma esnasında düşen 10-25 kuruş gibi küçük paralar. Elinde minik süpürgeyle koltuk altlarını ve orta alanı süpürmeye başladı. Süpürgenin önüne katıp getirdiği düzgünce katlanmış kağıtta büyük harflerle birşey yazıyordu. İlgisini çekti, açtı baktı. 

"Hanımefendi, minibüs içinde sizi rahatsız etmeden nasıl yaklaşacağımı bilemediğimden bu notu yazmaya yeltendim, beni affediniz. Rica ederim beni yanlış anlamayın, ancak bu başıma ilk defa geliyor. Sizin beni tanımadığınız gerçeğinin farkındayım ancak size bu notu yazma cesaretini başıma ilk defa gelen bu duygudan alıyorum. Lütfen beni arayınız. Sizi tanımak bu dünyada isteyeceğim en önemli şey. Saygılarımla, Ali Ertem 0532.............."


Yüzünde gülümseme ile içinden şöyle geçirdi; "ben direksiyon sallarken ne aşklar başlayıp bitiyor kimbilir...."









{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: Öykü, tekrar yayındır.

15 Haziran 2016 Çarşamba

çok romantik öyküler (1) (*)


****************

Eylül ortalarıydı. Otobüs terminalinde yolcuların otobüse binmesi için anons yapıldı. Bir grup insan otobüse bindi, bir diğer grup aşağıda kaldı. Arkadaşının yanındaki koltuğa neşe içinde oturan kız camdan dışarı baktığında, tanımadığı orta yaşlı birinin kendisine bakarak el salladığını ve dudaklarının hareketinden "iyi yolculuklar" dediğini farketti. Önce şaşırdı, hatta boş bulunup o da el salladı ama daha sonra arkasındaki koltuktakilere el salladığını varsayarak önemsemedi. 


**********************


İki arkadaş sarı kızıl renklerin hakim olduğu tabiatın içine doğru yolculuğa çıkıyorlardı. Ne zamandır gitmek görmek istedikleri Selçuk, Şirince, Efes harabeleri ve Meryem Ana' nın evini ziyaret edeceklerdi. Çok heyecanlıydılar. Bu gezi için fikir veren ve kalacak yeri öneren kişi ise aslında Naz' ın internette mektup arkadaşlığı yaptığı ve hiç tanışmadığı Haluk idi. Haluk, Naz' dan yaşça epey büyük ama görmüş geçirmiş, zamanın, mekanın, gıdanın kalitesini  yaşamış, tatmış biriydi. Naz ile yolları internette kesişti. İkisi de edebi anlamda yazılardan keyif alıyorlardı ve birbirlerine her gün bir mektup yazıyorlardı. Günlük olayları, o olaylar esnasındaki duygularını, kalp sıkışıklıklarını, bazen bir filmi, tiyatroyu ya da hoş manzaralı bir restoranı birbirleriyle paylaşıyorlardı. 


En son Naz, bu geziden bahsedince Haluk ona Selçuk' ta tanıdığı bir dostu olduğunu, onların pansiyonunda kalabilmeleri için telefon edeceğini, hatta onları bu eski dostuna emanet edeceğini yazmıştı. Gerçekten de gidilecek tarihte pansiyonun aslında kapatılmış olacağını ama sırf bu eski dostun tanıdıkları için bir odalarını hazırlayacaklarını, ancak bir rahatsızlıkları nedeniyle kahvaltı ve yemek servisi veremeyeceklerini belirttiler. Etrafta bir çok lokanta, kafe açık olduğundan yemek işi sorun olmazdı. Hemen yolculuk için biletler ayarlandı, pansiyon adresi alındı ve Haluk' a binlerce teşekkür etti Naz. 



Birbirlerini görmemişlerdi, sadece bir kez Naz ona bir fotoğraf göndermişti, hepsi o. Ama sayfalarca mektuplar bir görüşme ihtiyacını tetiklese de, hiç bir taraf bir diğerine görüşme isteği için bir cümle sarfetmiyordu. Bazen hatlardaki kesintilerden elektronik postalarda gecikme olduğunda, her ikisi de sanki önemli bir hayat kaynağını yitirmiş gibi hissediyordu.



Naz, seyahatin tüm ayrıntılarını, nerden hangi seyahat şirketi ile gideceklerine dair tüm bilgiyi Haluk' a iletti onun soruları neticesinde. Hatta Naz, şakayla karışık soru işaretli bir cümlede "yolculamaya mı geleceksin yoksa?" diye sorma cesaretini bulmuştu. Herhangi bir evet ya da hayır cevabı olmamakla beraber Haluk, tam da o akşam bir toplantısının olacağından bahsedince, gizli beklentisini de kırmıştı Naz' ın.




***************************





Harika bir gezi olmuştu. Selçuk' ta nefis bir sonbahar yaşadılar, sokaklarda neredeyse diz boyuna gelen sarı turuncu, kırmızı yapraklar içinde uçuyormuş gibi yürüdüler. Şirince' nin daracık taş sokaklarında, sobalardan çıkan gri dumanlar ve doğanın renk değiştirmesiyle meydana gelen görüntüye hayran hayran bakarak gezdiler. Her meyvadan yapılmış şaraplarından tadarak, tatlı bir sarhoşluk yaşadılar. Pansiyon sahibi, onlarla çok iyi ilgilenmiş ve bir zamanlar kurucusu olduğu müzeyi, Efes' i ve Meryem Ana' yı her santimetrekaresini hiç üşenmeden gezdirerek, detayları hakkında bilgi vermişti. 

Dönüş yolculuğu bu tatlı gezinin görsel hafızalarında bıraktığı renklerle, yüreklerinde onları ağırlayan evsahiplerininsevgi dolu bakışlarıyla İstanbul' a kadar sürdü. Hem yeni-eski şehirler görmüşler, hem de yürekleri sevgi dolu insan kazanmışlardı. 



**************************

Tatil dönüşü hemen internet başına geçmişti Naz ve büyük bir açlıkla ondan gelen mektupları okudu yüreği heyecanla çarparak. Ardından da tatilin tüm detaylarını yazdı bir çırpıda. Hatta mektubun sonunda otobüse bindiklerinde bir adamın ona bakarak el salladığını sandığını ve sonra bu hissine güldüğünü bile anlattı. 

Haluk' tan gelen cevapta ise sadece bir tek satıra odaklandı, yüreği ağzında.

"Evet, o akşam gerçekten oraya seni yolculamak için geldim, o el sallayan bendim"









{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: Bu yayın "tekrar" yayındır.