5 Şubat 2016 Cuma

rehberim ol



 


"Kim bulacak beni, 
 beni kollayacak tarafımı tutacak
 Evime güven içinde götür beni
Ait olduğum yere, bir kez daha.."  

diyordu şarkı, adamın ve kadının tiz seslerinde ortalık inliyordu. Hava epey kararmış, arabasının farlarıyla aydınlattığı yolda ilerlemeye, kuvvetli esen rüzgarda direksiyonu sabit tutmaya çalışıyordu. Bir telefonla düştüğü yolda düşünceler yumağı içinde arada eski günlere dalıp gidiyordu.


Sabah yatağına gelen güneş ışığı gözkapakları üzerinde rahatsız edici şekilde dolaşınca aniden kalkmak zorunda kaldı. Bu ani kalkış birden başını döndürdü ve tekrar yatağa geri bıraktı kendini. Eliyle yan tarafını yokladı. Orda değildi, erken kalktı herhalde diye düşündü. Seslendi, hiç bir cevap gelmedi. Zoraki kalktı ve önce banyoya, sonra da mutfağa baktı.

Ev zaten küçücüktü, başka bir yerde olamazdı. Belki taze ekmek ve gazete almaya gitmiştir dedi kendi kendine. Banyoda yüzünü yıkadı, geldiğinde hazır olmak için giysilerini giydi, mutfağa gidip ocağa çaydanlığı koydu. Kahvaltı ikisinin de en sevdiği öğündü. 




Uzun zaman sonra onu bir sergide görmüştü, bir tablonun önünde arkası dönük durmaktaydı. Saçlarının şeklinden, omuzlarını çocuksu bir muziplikle yukarı doğru kaldırışından tanımıştı. Yanına gitmekle gitmemek arasında sıkışıp kalmış, aklında fırtına misali sorular ordan çıkıp gitmişti. O günden sonraki her günü, neden yanına gitmediğine lanet ederek, kendine kızarak geçirmişti. Hiç öğrenememişti neden gittiğini, neler olduğunu. 


Ama öğleden sonra gelen telefon tüm sorularını teker teker cevaplamıştı. Son zamanlardaki o ani iniş çıkışlarını, bir şeye kafasını takmasını, hiç neden yokken günlerce ağlamasını, herkese parasını dağıtıp beş kuruşsuz kalmasını, bir gün önce onlarca laf ettiği olaya, bir gün sonra hiç tepki vermemesini ve daha onlarca olayın açıklamasını öğrenebilmişti. 

Ağır bir psikolojik rahatsızlığın pençesinde destek alıp düzelebilecekken, hastalığı ve tedaviyi reddedip kaçarak, geçirdiği her krizde daha da kötüleşerek geri dönülmeyen yola girip, hastahaneye kapatılmış ve iyice hırpalanan bedeni orda erken ölümle buluşmuştu.

"Yapabilir miydim, ona yardımcı olabilir miydim eğer isteseydi?" diye sordu kendi kendine.. bunu yaşamanın zorluğu kadar, onun kararının da zorluğunu o anda algıladı. "Belki de kaçarak kendinden çok bana yardımcı olmak istedi". Neye ağladığını bilmeden, uzun zamandır hapsettiği gözyaşlarını serbest bıraktı.



{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






not: yazıda kullanılan görsel buradan alınmıştır.


25 Ocak 2016 Pazartesi

dönmek ve beklemek






"Geri döneceğim" dedi kadın.

Geride kalanlar; o "geri" ye döndüğünde ne bulacağını bilmiyorlardı.

Hiçbir şeyin garantisi yoktu. Belki de geri döndüğünde onları görmek istemeyecekti. Belki de geride bıraktıkları, onu görmeyi reddeceklerdi.

Böyle bir durumda geri dönmenin bir anlamı yoktu. Geri döneceğini söyleyeni beklemenin de.

Dönmek ve beklemek elele tutuşup bu tablodan çıkıp gittiler, arkalarında ne olduğunu umursamadan.








{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: Yazıdaki görsel buradan alınmıştır.



5 Ocak 2016 Salı

masanın evrimi





İnanılmaz değil mi? Nerden nereye geldik. Masanın hem üstünü, hem altını kaplayan koca hantal bilgisayarlardan, ofis aletlerinden, malzemelerden; tek bir alete indirgenen çalışma masası inanılmaz bir görüntü sunuyor. 

Minicik bir ikon haline getirilmiş uygulamalara, laptopun ekranından tıklayarak ulaşmak oldukça mucizevi. Bilgisayarın olmadığı zamanları hatırlıyorum da (amma eskimiş nüfus kağıdı) :) masamda bir daktilo (fakat benimki elektrikli daktiloydu ve işimi oldukça kolaylaştırıyordu, yanlış yazımlarda silme tuşu bile vardı) :) tüm yazışmaları bir kaç kopya yapabilmek için kağıtlar arasına konan karbon kağıdı, silgi çalışmazsa elle yapılacak düzeltmeler için tipex, ataçlar, zımbalar, delgeçler, kalın ve inceli mavi kırmızı renkte klasörler, kurşun, tükenmez, fosforlu kalemler, takvimler, kartvizitler ve daha aklıma gelmeyen neler neler...

Bilgisayar geldikten sonraki inanılmaz değişimi hatırlıyorum ve nasıl da hemen ayak uydurduğumu. Oldum olası eletronik aletlere ilgim vardı, kurcalanmadık yerini bırakmaz, asla bozacağım diye korkmazdım. Hele şirkette pc departmanındaki çalışanlardan duyduğum bir cümleden sonra hiç. "Bilgisayarı bozamazsınız merak etmeyin. Hafızası, farklı çalışan beyni sayesinde en kötü durumdan bile geri döndürülebilir."

İş yaşamı bitti ama bu gelişen teknolojiden kopmadım herkes gibi. Bilgisayarlar laptopa, laptoplar tablete, tabletler akıllı cep telefonlara dönüşürken, bunların en azından herhangi biriyle ya da ikisiyle bağlantımız devam etti.  Kimbilir gelecekte ne tür yenilikler beklemekte bizi.. tabii ömrümüz yeterse :)




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-








not: yazıda kullanılan görsel google' dan alıntıdır.