12 Mart 2017 Pazar

Neden blog yazıyorum?




Blog Tecrübem sayfası için (TIK)



Aslında daha öncesi de var ama blog tutmaya başlama yılım, burda görüldüğü üzere 2008 şubat olarak kayıtlı. Yazmaya aşık herkes gibi, benim hikayem de.

Ortaokuldan itibaren -Orhan Veli' den esinlenme ile- şiir yazıyordum. Daha sonra Özdemir Asaf' ı keşfedince, işin felsefe boyutunu farkettim. Gittikçe farklılaşıyordu şiirlerim. Daha demini alıyor, olgunlaşıyor ve farkedilebiliyordu.

Bir arkadaşım, bunların mutlaka kitap haline gelmesi konusunda ısrar ediyordu. Bir iki ön araştırma yapmış ve yayınevlerinin -söz meclisten dışarı- bir kurt kapanı olduğunu, çok iyilerinin ise burnundan kıl aldırmadığını bizzat gözlemlemiştim. Oysa benim tek istediğim, bu şiirleri insanlarla paylaşmaktı. En sonunda tanıdığım bir matbaa sahibi ile herşeyi cebimden ödemek şartıyla anlaştım. Kapak tasarımını ve dizgi işlerini iki yakın arkadaşım hazırlamış, bana da şiirlerin sırasını ve kitabın ismini belirlemek kalmıştı.

Dizelerimin uğrunda koşturduğum bu mecrada, satışını da kendim bizzat sevdiğim kitabevlerine gidip, konsinye bırakarak yapıyordum. Sonuçta para kazanma amacı güdülmediği için daha bir değerli olmuştu sanki kitap.

Geçen zamanla şiirler arttı. İkinci kitap beklentisine giren arkadaşlarıma bir blogda herşeyi toparlayacağımı söylediğimden bu yana -sanırım 2003 dü- epey zaman geçti. Blog maceram böyle başladı ve artık sadece şiir değil, öykü, anı, gezi, fotoğraf, arada yemek tarifi bile yayınlıyorum. :)

Peki bu yazı nerden çıktı? En üstte bloğunu fotoğrafladığım, Blog Tecrübem' in yayınında sorduğu sorudan.

Blog dünyasında yardımlaşmak, birbirini haberdar etmek, hatta ve hatta bir araya gelmek bildik şeylerdi. O zamanlar kalabalık bir grup iken, yavaş yavaş suskunluklar oldu, yeni sosyal medya araçlarına kapılanlar, kapısına kilidi vurup gidenler ve anahtarı da denize atanlar... 

Bir süre ara verdikten sonra tekrar döndüğüm bu mecrada unuttuğum, takıldığım, korktuğum konularda yardımını esirgemeyen Blog Tecrübem' i tanımaktan çok mutluyum. Blog ve bloğu oluşturan kodlarla ilgili her tür detay ve ipucuna yer veren, sorulara cevaplarıyla blog yardımlaşma ruhunu çok iyi yansıtan biri kendisi. Sizlere de bu vesile ile tanıtmak istedim.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: fotoğraflar ​M©MENT©S​ arşivindendir.




ATIL AŞKLAR-3 (*)










Hırpani kılıklı adam, kendi hayatından oldukça uzak olan tüm bu kavramlarla beraber, kalbinde yeniden bir şeyler hissetmeye başladı. Çok uzun zamandır en diplere gömdüğü hissiyatla birlikte, yaşadığı hayattan çıkıp bambaşka bir hayatın kapısından içeriye girmişti. Yeniden hissetmemekte kararlıydı. Silkelendi ve gecenin soğuğuna aldırmadan, önündeki yığına rasgele elini daldırdı.

1970 li yılların sonuna doğruydu. Bir aile, şehre yakın sayfiye yerinde yazlık ev kiralamış, ailecek yazın keyfini çıkarmaktaydılar. Ailenin küçük kızı, her fırsatta mendirekten denize girmeye gidiyordu. Sevimli ve gelişmekte olan bir kızdı. Yüzünde masumiyet, yüreğinde ve davranışlarında samimiyet vardı. Çabucak kendine yeni arkadaşlar edindi. İki sene sonra üniversite sınavına girecekti, büyük hayalleri vardı. 

Karşı apartmandan bir arkadaşı onu epey kalabalık bir grupla tanıştırdı. Hemen kaynaştı onlarla. O yaz tavlayı öğrendi ve bu konudaki başarılarını sergilemeye başladı. Bu arkadaş grubunun içinde, üniversitede okuyan biri ilgisini çekmişti. Onu her gördüğünde heyecanlandığını farketti. Bir gün genç adam, kızla sohbet edip, ona sorular sordu. Neler yaptığı, hangi okulda okuduğu, üniversitede ne okumak istediğiyle ilgili bir sürü sorular. Kızın kalbi, ağzından çıkacak gibiydi ve her soruya cevap vermeye çalışıyordu. 

Ona bazı yazarların kitaplarını tavsiye etti. Kız o kitap listesini özenle sakladı. Ve şehre gittiği ilk fırsatta o kitapların hepsini edindi. Farketti ki, kalbi ona aşık. Oysa onun bundan haberi bile yoktu. Genç adamın ailevi sorunları vardı. Anne babası ayrıydı ve çocukluğundan beri tatsız zamanlar geçirmiş, gençliğine de sinirli bir hal olarak yansımıştı bu durum. Çok fazla konuşkan biri olmamasına rağmen genç adamın o gün nasıl olup da onunla sohbet ettiğini yıllar sonra bile düşünmüştü kız. 

Bir gün topluca diskoya gitmeye karar verdiler. Ailesi kızı yalnız göndermeyecekleri için yanına ablası ve onun nişanlısı da katıldı. Sitenin önünde epey kalabalık bir grup toplanıp, 4 km uzaktaki diskoya gitmek üzere araçlara bindiler. Kız, müziğin ve dansın onları yakınlaştıracağını hayal ediyordu. Gece boyunca çok eğlendiler ama o, hep onun gelip kendisini dansa kaldırmasını bekledi ve nihayet beklenen oldu. İnanamıyordu kız, yüreği vücuduna sığmıyor, nefes almakta zorlanıyordu. 

Ne zamandır beklediği andı bu. Onun kollarındaydı, arada gözlerine bakmaya çalışıyor ama utanıp kaçırıyordu, yüzünden bütün duygularını anlamasın diye. Dans ettikleri parçayı hafızasına kazıdı. "Nights in white satin". Kendini şarkıdaki gibi beyaz saten gecede hissetti, onun kollarında uçuyor gibiydi. 

Gece bitti ama genç adam alkolü fazla kaçırmıştı ve davranışları biraz kontrolsüzleşmişti. Dönüş için araçlara bindiler. Genç adam, kızın oturduğu koltuğun hemen arkasına yerleşti. Onun orda olduğunu bilmek kızı daha da heyecanlandırdı. Bir ara saçlarında gezinen bir el hissetti ama hiç ses etmedi. "Onun da kalbi benim için atıyor mu acaba?" diye düşündü o gece sabaha kadar kız. Ertesi gün onu göremedi ama diğer arkadaşlardan alkol yüzünden zor bir gece geçirdiğini öğrendi. 

Sonraki günlerde onu görebilmek için çırpındı. Yaz bitiyordu. Herkes yavaş yavaş yazlık evleri kapatıp dönme telaşına girmişti. Onu son bir kez daha gördü kız ama oldukça ilgisiz davrandı, o gece hiç yaşanmamış gibiydi. Kendisinin hissettiği duyguların birazını hissetseydi, şehre dönmeden ona yakınlığını belli ederdi diye düşündü kız. O geceye ait yaşadıklarının, sadece alkol zafiyeti olduğunu anlaması için hayatında bir kaç tecrübe edinmesi gerekecekti. 

Yaz bitti, herkes normal yaşantısına döndü. Kız ise bu platonik aşkı 2 sene daha içinde burgu gibi taşıdı.





{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: kullanılan gif google görsellerden alıntıdır.
       (*) tekrar yayındır.
 


11 Mart 2017 Cumartesi

ATIL AŞKLAR-2 (*)








Adam bağdaş kurduğu kaldırımda iç geçirdi ve elini yeniden önündeki yığına uzattı. Bu sefer 1990 lı yıllardan yaşanmamış bir aşk geçti eline. Erkekle kadın aynı şirkette çalışmaktadır. İkisi de evlidir. Kadının evliliği, çocuktan sonra kopma raddesine gelmiştir. Aralarında hiç bir sevgi kırıntısı olmadan, yıllardır aynı evde yaşamayı sürdürmektedirler mecburiyetten. Erkek ise yeni evlenmiştir ama evlilik öncesinde aileler arasında, son derece yıpratıcı ilişkiler yaşanmıştır. Gizli bir kızgınlığı sürdürmektedirler birbirlerine farkında olmadan.

Tam bu esnada kadınla erkek, şirket için çok önemli bir projede birlikte çalışacaklardır. Daha önce birbirlerini tanıdıkları halde, ilk yanyana gelişlerinde müthiş bir elektriklenme hissederler. Gittikçe birbirlerine duygularını hissettirerek yakınlaşırlar. Çalışma saatlerini mesai dışına çıkartarak daha fazla birlikte zaman geçirmeye, sohbet etmeye başlarlar.

Kadın uzun zamandır biriyle bu kadar sıcak bir sohbeti paylaşmadığını farkeder. Erkek de, bir kadının ilgisini ne kadar özlediğini. Akşamları ne kadar geç gidiyorlarsa, sabah da o kadar erken çıkmaya başlarlar evlerinden. Heyecanları, yaptıkları işe de yansır ve proje müthiş başarı sağlar. Şirket onları ödüllendirmek için haftasonu tatili verir aileleriyle birlikte. İkisi de hafta sonu tatilini birlikte geçirmek istemekte ama birbirlerine itiraf edememektedir. 

Kadın, bu aşamada evlilik bağının kalbini bağlayamadığını görmekte ama erkeğe bir adım attığında yükü taşıyıp taşımayacağının muhasebesini yapmaktadır. Erkek ise bunca zamandır birlikte olduğu kişiyle bir imza atarak, ilişkiyi bu denli yıpratmasının hayal kırıklığı içinde, yorulan ruhunun sevgiye ne denli muhtaç olduğunu düşünmektedir. Yapılacak tek şey vardır, hayatlarının tatsız gittiği şu günlerde, kendilerine bu ödülü vermek kaçınılmazdır. 

İşyerinde öğlen yemeğindeyken, ailelerinin bu tatile gelemeyeceğini söylediklerinde, artık kendilerini neyin beklediğinin farkındadırlar. 

Hafta sonu geldiğinde yüreklerindeki çarpıntı artmıştır. Kaldıkları otel, onların farklı bir bedene, farklı bir sevgiye uzanışlarının başlangıcı olacaktır. Tek kelime etmeden   birbirlerine gözleriyle aşkı vaad ederler. Yemek arasında,  bedenlerini dans müziğine bırakıp, yakınlaşırlar. Erkek kadının kulağına yaklaştırdığı dudaklarından sıcak nefesini üfleyerek, "Bu anı hayal ettim uzun zamandır" der. Kadın iç geçirir ve "Tıpkı benim gibi" diyerek, erkeğin gözlerine mühürler bakışlarını. Herşey içiçe geçmiştir artık ve hazırdır tek bedende yanmaya bu iki yürek.

O esnada garson yanlarına yaklaşır ve "Hanımefendi telefonunuz var" deyip bir rüyayı sonlandırır. Zorla uyandırılmış gibi şaşkınlıkla bakar kadın. Garson ona yol göstermektedir. Beraberce telefonun yanına giderler. 

Telefon evden gelmektedir. Çocuğun gece boyunca ateşi düşürülememiş ve hastahaneye kaldırılmıştır. Kendisini dişi bir kadın hissettiği rüyanın içindeyken, aniden annelik vasfıyla yüzleşince dengesini kaybeden kadın, hemen dönmek için eşyalarını toplar ve yola çıkarlar. Yolculuk boyunca hiç konuşmazlar. İkisi de yaşanan bu olayın, kendilerini girecekleri yanlış yoldan döndürmek için bir uyarı olduğuna çoktan inandırmışlardır. 

O akşam orda veda ederler ve ondan sonra aynı şirkette olmalarına rağmen karşılaşmamaya özen gösterirler.










{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-



not: fotoğraflar ve gif google görsellerden alıntıdır.​
       (*) tekrar yayındır.