BİR KELİME

27 Aralık 2021 Pazartesi

BİR KELİME = DİLHUN









Kelime TDK sözlüğünde yer almıyor. "Luggat.com" ve "lugatim.com" adreslerinden detaylı açıklamasına ulaştım.

Farsça olan kelime, dil (gönül) ve hun (kan) ile birleşerek dilhun (dil-hun) olmuştur.



Dilhun : (sıfat, Farsça) Yüreği kanlı, içi kan ağlayan, çok kederli kimse.

"Ne zaman kıbleye dönsem dilhun / Seni bir mahfede pûyan görürüm." -Tevfik Fikret



Kelimenin birleşik fiil olarak kullanımı da aşağıdaki gibidir:


Dilhun olmak : İçi kan ağlamak.

"Ben Yahyâ Kemal' e, yılın şairi ilân edildiği zaman 3500 lira para verildiğini işiterek dilhun olmuştum." - Burhan Felek


Dilhun etmek : Çok kederlendirmek, kan ağlatmak.

"Bu vefat sizi dilhun ve müteessir etmiş olabilirdi." - Reşat Güntekin



(Bu kelime blogger Ahmet Ozan tarafından önerilmiştir. Katkılarından dolayı kendisine teşekkür ederim.)







{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: kullanılan gif buradan alıntıdır.​




32 yorum:

  1. Müzik ve gıf ten hüzünlü bir kelime olduğu belliydi:) Kullandığım bir kelime değil ama nedense bende yeri geldiğinde kullanmak isteyeceğim bir kelimeymiş hissi uyandırdı...Teşekkürler, mutlu haftalar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. SzgnBsl,
      Sevdiğim ve arada kullandığım bir kelimedir. Kullanmaya vesile olduysak ne güzel :))
      Teşekkürler, iyi haftalar,

      Sil
  2. Harry Potter güzel örnek olmuş. :) Kelimenin anlamını bilmiyordum, söyleşine bakarsak sanki güzel bir anlamı varmış gibi geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygu emanet,
      Anlamını saklıyor kelime :)
      Teşekkürler,

      Sil
  3. Fasıl şarkılarından hatırladım sanki bu kelimeyi. Bu harika müzik de çok güzel tamamlamış paylaşımı.
    Yüreğine sağlık Momentos 🤗😊🤚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yıldız,
      Doğru hatırlıyorsun canım :)
      Yorum ve beğenine çok teşekkürler <3

      Sil
  4. Anlamını bilmediğim bir kelime ama daha önce isim olarak duymuşluğum var. Anlamını öğrenince çok şaşırdım. İnsan neden evladına böyle acıklı bir isim koyar acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. KuyruksuzKedim,
      Maalesef insanlar söylenişini beğenip bir çok ismi öyle koyuyorlar galiba. Mesela Nalan' ın da anlamı ağlayan, inleyen demektir ve arkadaşımın kardeşi hastalıkları nedeniyle sürekli bu durumda. Enerjisine bakmak gerek isim olarak konuşacaksa bir kelime.

      Sil
    2. Kesinlikle anlam önemli, sırf kulağa hoş geliyor ne manasız isimler konuluyor çocuklara! İsim önemli bir mevzu, bir ömür taşıyoruz üstümüzde sonuçta. Dikkat etmek lazım.

      Sil
    3. İsimlerini mahkeme kararıyla değiştirenlere hak veriyorum cidden.
      (aa yukarda yanlış yazmışım -enerjisine bakmak gerek isim olarak konulacaksa bir kelime- olacaktı) :))

      Sil
  5. Merhabalar.
    Armonisi kulağa hoş gelen Dilhun kelimesinin, Osmanlıca sözlüklerde de yazılımı "Dil-hun" şeklinde olup, "Pek mütessir." anlamında yer almaktadır. Osmanlıca lügatte de Farsaça bir kelime olduğu geçmektedir.

    Dilhun'un tam anlamının ne olduğunu bilmiyordum açıkcası. Burada sizin paylaşımınızla öğrenmiş oldum. Anlamını öğrenmeden evvel bende uyandırdığı anlam "yaralayan dil, kanatan söz" ya da dil ile yaralanmış, söz ile gönlü ya da yüreği yaralanmış, kanatılmış gibi geliyordu.

    Bu güzel ve yararlı kelime paylaşımınız için teşekkür ederim. Emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Esen kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Recep Altun,

      Aslında anlamını bilmeden siz yakın bir tahminde bulunmuşsunuz. Ne güzel. Kelimelere aşinalık, fayda sağlıyor.

      Bir insanın içi neden kan ağlar, elbette dilden çıkan sözlerden ilk evvelâ, gerisini zaten buraya konu bile etmek istemiyorum.
      Herkesin yüreğinde güller açtıracak cümleler duyması temennisiyle.

      İyi geceler.

      Sil
  6. Kelimenin anlamını siz verdiğinize göre ben içindeki iki kelimenin kökeninden hareketle çok farklı bilgiler vereyim bugün. Dilhun kelimesinden bakalım nereye çıkacak yolumuz?

    HUN kelimesi Farsçada KAN demektir.

    Bize ait en eski kaynaklarda "demirden yapılarak içine patlayıcı maddeler doldurulan mermi" anlamıyla geçiyor. Bugün bu anlamını tamamen kaybetmiş sanırım.

    Kelime bugün tek başına kullanımda değildir. Belki kullanımdaki tek örneği “kan içiçi” anlamıyla HUNHAR kelimesidir. (Bu kökten gelen hunharlık, hunharca, hunharcasına kelimeleri de TDK sözlükte yaşayan kelimeler olarak verilmiştir.)

    NOT:
    • “Hunhar”daki HAR kelimesi yine Farsçadır. Türkçede genellikle "yiyen, içen" anlamındadır. Mesela “köftehor” (dövülmüş, çiğnenmiş et yiyen) dilimizde yaşıyor. Bugünkü anlamı TDK’ye göre: Sevgiyle karışık bir azarlama sözü.
    • Sözcük Türkçeye hor, hâr veya hûr olarak aktarılmış.
    • "Hurda" aynı fiilden gelmiş olup "yenmiş şey, kırıntı" anlamındadır. Dilimizdeki diğer anlamları buradan kazanmıştır. Hırdavat, hurdanın Arapça çoğul yapılmış halidir.
    • Yine “hurma” yemiş manasıyla buradan geliyor. Horanta TDK sözlükte geçen bir kelime. Bir evde âile ile birlikte yaşayan diğer kimseler, ev halkı anlamında.
    • Bugün çok farklı bir anlamda kullanıyor olsak bile “hovarda”nın kökü de (yemek veren anlamında) buraya dayanıyormuş. 
    • Hatta berhudar kelimesi de “berhurdar” şeklinden dönüşmüş ki buradaki “hur” yine aynı köktür.
    • Bir kelime daha söyleyelim. AHIR kelimesi de hor kökünden gelmiş. Yemlik manasıyla. Sonra buradan gelen imrahor kelimesini de dilimizde kullanıyoruz. Kelime “Padişah ahırlarına ve onlarla ilgili gereçlere bakmakla görevli kimse” anlamına geliyor. (Mir-i ahır’dan [ahır beyi] dönüşmüş.)
    • Hor kelimesinin kökü müstakil kullanımda "hakir, aşağılık" anlamına gelir. Bu anlama gelen bir kelimenin Farsçada yiyen, içen anlamına dönmesi de ilginç bence.

    DİL kelimesi Farsçada KALP, YÜREK, GÖNÜL demektir.

    “Dilhun”da olduğu gibi dil ile yapılmış birleşik kelimeleri almışız Türkçeye: dilara, dilaver, dilber, dildar, dilgir, dilrüba, dilşad, safdil, suzidil. Pek çoğu hâlâ yaşıyor. Anlamlarına değinmiyorum. İnternetten bakılabilir.

    İLGİNÇ BİR NOT: Dil kelimesinin Batı dillerinde kullanılan kalp kelimesine de kökteş olduğunu söylemek istiyorum. Ama buraya girersek çıkmamız biraz zor. Çünkü dilin zaman içindeki evrimini anlamak zor. Dil kelimesinin nasıl “kerd” şekline döndüğü, oradan da “kard” haliyle Batı dillerinde yer edindiği karmaşık bir bilgi. Latince “cord” İngilizcedeki “heart” (ve diğer dillerdeki kullanımlar) aynı kökten geliyor. Buraya üç beş kelime yazayım aynı kökten gelen. Siz üzerinde biraz düşünün. Kardiyoloji, akor, akort, akordiyon, konkordato, rekor, kredi (kalbini koyarak güven vermek gibi bir anlam), bonkör (iyi yürekli).

    Ben aslında dil kelimesinin gönül anlamıyla Divan Edebiyatı’ndaki yerinden bahsedecektim. Fırsat bulunca onu da eklerim inşallah. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Edip,
      Yine harika bilgileri harmanlamış ve yazmışsınız, elinize sağlık. Hurda, köftehor beni en çok şaşırtanlar oldu. Aynı şekilde hovarda da. Bu anlam dönüşümleri de ilginç.

      Hele sondaki kard, kord ile ilgili açıklama :))
      Zor vallahi yetişmek. Bunları bir sindireyim, Divan edebiyatından neler çıkacağını tahmin edemiyorum. :)
      Çok teşekkürler ediyorum.

      Sil
  7. Sevdiğim bir kelime. Dilara, Dilşikar, Dilruba, Dildar kelimelerinde ki gibi dil(gönül) den türetilen kelimeleri de severim:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Camgüzeli,
      İçine girildiğinde inanılmaz detaylar var. :)
      Teşekkürler.

      Sil
  8. Afgan bir arkadaşım vardı, ona selam gönderemiyorum maalesef artık... Farsçanın ayrı bir yeri var benim için...
    Bu kelimeye yer verdiğiniz için çok teşekkür ederim, umarım okuyan herkes memnun kalır, şarkı seçiminiz ve Harry'nin bu sahnesi de çok etkileyici, tekrar teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahmet Ozan,
      Öneriniz ve yorumunuz için ben teşekkür ederim :)
      Sevgiler,

      Sil
  9. "Dil" i biliyordum ancak "hun" u burada öğrendim. Annemim adına şimdiye kadar rastlamadım. Belki o da mercek altına alınabilir. "Dilfiruz" Kadıncağız devlet dairelerinde ismini doğru yazdırabilmek için az çekmedi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaystros Tyrha,
      "Gönüle ferahlık veren" diyor açıklamasına Dilfiruz için. Evet çok zorlanmıştır doğru şekilde karşı tarafa aktarabilmek için. Listeme eklerim, çok teşekkürler :))

      Sil
  10. Tevfik Fikret'in alıntısında ikinci cümleyi çözmek lazım. :)
    Hun İmparatorluğu'nun anlamı takıldı kafama hun kelimesinin anlamını öğrenince...
    Dilhun söylenişindeki inceliği anlam olarak karşılamamış, acı gelen bir anlamı var. Gün gelir Beyrut anıları yazımda kullandığım muhtıra kelimesi gibi kullanacak bir yazım olur inşallah.
    Çok teşekkürler, müzikte harikaydı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Filmgündemi,
      O iki bilinmeyen kelimeye baktım, mahfe/ havyanların üstüne taşımak için konulan sepet, pûyan/ koşarak giden, hızla geçen demekmiş. :)
      Hun İmparatorluğu ile ilgili cevabı yien Bir Edip yanıtlayabilir belki :)
      Beyrut anılarına hemen bakmam lazım, iyi ki yazdın. :)
      Ben de teşekkür ederim canım. <3

      Sil
  11. Evet, şarkıyı dinleyerek kelime örneklerini de okuyunca birden içim daraldı. Bu kelimeyi kullanmam sanırım, sevemedim =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kayıp Fısıltı,
      Haklısın, kan ağlamak, kederlenmek bunlar oldukça ağır. Anlamını biliyorsun ama kullanman hiç gerekmesin gerçekten.
      Teşekkür ederim :))

      Sil
  12. Şiirin ve kelimenin Hun İmparatorluğu ile -sanırım- hiçbir ilgisi yok. Hun kelimesi Uygurca ve Moğolcada “insan” anlamına geliyormuş. Tarihî bilgim bu konuda yeterli değil. Bir tarihçi –veya bilen biri- konuya açıklık getirirse biz de öğrenmiş oluruz.

    Tevfik Fikret yukarıdaki mısraların geçtiği “Hemşirem için” şiirini kız kardeşi Sıdıka Hanım’ın ölümü üzerine yazmıştır. Bu uzun şiirde Fikret, kardeşinin ölümünden duyduğu derin acıyı işlemiş, çok sevdiği kız kardeşinin ölümünden eniştesi (Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun ağabeyi) Refik Bey’i sorumlu tutmuş ve ailesine karşı ağır suçlamalar yöneltmiştir. Hatta bu şiirden sonra “Edebiyat-ı Cedide”de yakın arkadaşı olan Ahmet Hikmet ile araları açılmış, bu suçlamalar karşısında Ahmet Hikmet de Tevfik Fikret’e hakaretler içeren bir mektup yazmıştır.

    Yukarıdaki mısralar şiirin başında yer almaktadır ve şair bu mısralarda annesine seslenmektedir. İki mısrayı günümüz Türkçesine çevirmek mısraları şiirin bütününden koparacağı için çok anlam ifade etmeyecek. Bunun yerine öncesi ve sonrasındaki mısralarla beraber verilecek bir anlam daha anlaşılır olacaktır. Yaklaşık olarak şöyle bir anlama gelir (alıntıdır):

    biz çocuktuk seni gömdüler,
    vefasız kumlara ilgisiz eller;
    o zamandan beri güçsüz ve özlemle,
    ne zaman kıbleye dönsem kanayan gönlümle.

    seni bir deve sırtında gidiyorken görürüm;
    sonra kumlarda şaşkın görürüm.
    bir diken belki işareti mezar yerinin,
    develer belki ziyaretçilerin.

    Buraya şunu da eklemek isterim. İstanbul Üniversitesinde yapılan bir yüksek lisans tezi buldum. Yusuf Fatih Işık “TEVFİK FİKRET ŞİİRİNDE ACININ ESTETİĞİ” adlı tezinde diyor ki:

    Hac ziyaretinden dönerken ölen annesinin kumlara gömülü olduğunu düşünen Fikret’in çölü “bî-vefâ” diye tavsif etmesi, ölüye dair herhangi bir izin yokluğundan kaynaklanır. Klasik telakkide çileciliği, mecnunluğu, nefis terbiyesini ve Allah’a kavuşmayı imleyen bir metafor olan çöl, Fikret’te tersine dönmüştür. Âşığın kendi nefsini yok edip birlik’e ulaşmasını, vahdet’te eriyip yitmek için kendi benliğinden herhangi bir iz bırakmamacasına dünyadan el etek çekmesini esas alan klasik anlayışa karşın, Fikret, annesinden herhangi bir izin kalmamasından dolayı büyük üzüntü duymaktadır. Çilecinin, hiçbir iz bırakmadığı için inziva yeri olarak seçtiği çöl, tam da annesinden hiçbir iz bırakmadığı için bir öfke nesnesi olmuştur Fikret’te. Zira yası mümkün kılıp sembolik bir kavuşmayı sağlayabilecek bir mezarı dahi yoktur annesinin: Öylece yok olmuştur, yokluğu bile yoktur adeta. Dolayısıyla, kaybın kaybolmasından dolayı yası tutulamamıştır annenin. Anne usulüne uygun bir ölüm ritüelinin bile muhatabı olamamıştır. Anneyi –“kim bilir” nereye– gömen “bîkayd eller”in hoyratlığına olan öfkenin kaynağı budur. Kaybı kaybeden bu hoyratlıktan dolayı tamamlanamamış yası, Fikret’in öz-suçlama eğilimini besleyen bir etken olarak düşünmek mümkün: Annenin ölümünden beri Fikret ne zaman kıbleye dönse, hayalinde anneyi “kumlarda perîşân” görmektedir:

    “O zamândan beri, müştâk u zebun,
    Ne zamân kıbleye dönsem dil-hûn,
    Seni bir mahfede pûyân görürüm;
    Sonra kumlarda perîşân görürüm.”

    Bilgiler biraz uzun ve alana has oldu belki. Başka türlü anlaşılır olması mümkün değildi. Burada Fikret'in dünya görüşü ile ilgili değişimlere de yer vermek gerekiyordu. Fakat bu kadar derin bilgiye gerek var mı, bilemedim. Hemşirem İçin şiirinin sonunda geçen bir mısra ile noktalıyorum:

    “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Edip,
      Bu açıklamalar müthiş oldu. Aslında örnek cümlede verilen dizelerin tembellik edip tamamına bakmadım. Dolayısıyla da iki satırdaki açıklama anlam bulamadı. Şimdi her şey yerine oturdu.
      Sadece Tevfik Fikret' in bu derin ızdıraplı satırları annesi için mi yoksa kız kardeşi için mi yazdığı muallakta benim için. Aslında o da önemli değil, bir yakınının ölümü karşısında çaresiz kalan bir adamın yazdıkları olarak bakıyorum.
      Çok teşekkür ederim bu geniş çerçevede bakış için :)
      Saygılar,

      Sil
    2. Şiiri kardeşinin ölümü için yazdığı kesin bilgi. Sadece girişte annesine seslenerek başlamış. Uzunca bir şiir. İlk bölümde annesine hitap var. Sonrası kardeşini anlatıyor.

      Sil
    3. Bilgi için çok teşekkürler :)

      Sil
  13. Bilmediğim ve kullanmadığım bir kelimeydi, genelde Türkçe kökenli kelimeleri kullanmaya özen göstersem de maalesef özellikle günümüzde batı dillerinden gelenlerle çok da mümkün olamıyor. Paylaşım için teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beyaz Yakalı,
      Hoşgeldiniz, bazı kelimeler kullanımdan ister istemez kalkıyor, içim kan ağlıyor demek elbette daha kolay geliyor herkese. Bazıları aktif, bazıları da değil.
      Teşekkür ederim yorumunuza.

      Sil
  14. Bu yorumu yazıp yazmama konusunda biraz kararsız kaldım. Yapılan bunca güzel işin arasında ufak tefek hatalar hoş görülmeli. Sürekli yanlışı nazara vermek de onu kalıcı hâle getirebiliyor. Benimkini alanla ilgili hassasiyet olarak algılayın lütfen.

    "HOŞ GELDİNİZ" ifadesini -bitişik olarak- hatalı yazmışsınız. Bunun bir kereye mahsus yapılmış bir hata mı yoksa sürekli yapılan bir hata mı olduğunu da merak ettim. Google'ın verdiği bilgiye dayanarak söylüyorum. Sayfanızda iki yüze yakın "hoş geldiniz" ifadesi var ve birkaç tanesi doğru yazılmış. Tabi bu yanlışların hepsi sizin yazdıklarınız olmayabilir. Çünkü yorumlarda geçen yazımlar da buna dâhil. Bu bilgiye ulaşınca zaten bu yorum zorunluluk oldu. Çünkü yanlış bilginin düzeltilmesi gerekiyordu.

    Yeri gelmişken bununla ilgili bir anımı da buraya sıkıştırayım.

    Bir kaşe yaptırmak için gittiğim iş yerinin kapısında "hoşgeldiniz" yazıyordu. Çalışana bunun hatalı olduğunu ve ayrı yazılması gerektiğini söyleyince eleman "Ben on beş yıldır bu işi yapıyorum ve hep bitişik yazıyorum.” dedi. Bana işimi mi öğreteceksin demeye getirmişti sanırım. Ben de hiç istifimi bozmadan cevap verdim: "Ben de yirmi beş yıldır edebiyat öğretmenliği yapıyorum. Hep ayrı yazıldığını öğrettim ve hâlâ ayrı yazılıyor." :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Edip,
      Bence iyi yaptınız çünkü bu konuda yetkin olan kişilerin uyarılarına daima açığım. O yüzden peşinen teşekkürümü edeyim size :)

      Bazen doğrusunu biliyor olsak da ya bir el sürçmesi ya da kullanılan nesnenin azizliğine uğramak da söz konusu olabiliyor. Açıkçası sürekli geri dönüp taramak gerek yazılanları, yayına göndermeden önce.

      En sonda anlattığınız bir durum komedisi gibi :)) Çok güldüm.
      Her zaman uyarılarınızı beklerim efenim.
      Saygılar,

      Sil

{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-