Bu sabah Facebook’ta tembellik yaparken bir resim
ile karşılaştım,
“Zihnindeki umurumda değil. Bana nasıl
hissettiğini söyle, çünkü o gerçeğindir.”
demiş Philip Mckernan.
Bu sabah bu cümle bana tokat gibi geldi.
Aklıma soracak olursam,
- Yeni okul yılının başlamasını bekliyorum, bu arada
dinleniyorum çünkü son aylarda çok çalıştım, çok yoruldum.
-
Eylül’de girdiğim tüm sınavları güzel bir ortalama ile
geçtim, mutluyum.
-
Yeni, bana heyecan veren projelerim var, onlara zaman
ayırabiliyorum.
-
Kendimi şımartıyorum, bir aylık World of Warcraft üyeliği
aldım.
-
Hiç dolaşmadığım kadar dolaşıyorum, şu an İsveç’in küçük
bir kasabasındayım.
-
Her gün yoga veya meditasyon türü çalışmalar yapmaya özen
gösteriyorum.
Kısacası hayallerimin bir kısmını gerçekleştirme
şansına sahibim şu aralar, fakat dönüp de duymazdan geldiğim duygularıma
soracak olursam,
-
Dinlenmek zaman kaybı gibi geliyor.
-
İlerlediğim yol belirsiz görünüyor, bu da beni
endişelendiriyor.
-
Dönüp dolaşıp elde tutulur bir şey yapmıyor gibi
hissediyorum.
-
Kendime ne istediğimi sorduğumda, bulduğum cevaplar
anlamsız geliyor.
- Bu kadar çok ülke değiştirmiş olmak, sandığım kadar
heyecan vermiyor (yazdıkça kendimi şımarık hissediyorum…)
-
Korkuyorum.
* VAT.DA.FAK ? *
İçimde bu kadar çelişkili bir durum olduğunu, sağ olsun Bay Meckernan’ın
paylaşımı sayesinde keşfetmiş oldum.
Peki ya şimdi?
1. “Bu durumu değiştirmeye
çalışmadan sadece kabul et Miia, hayatının inişleri de var, çıkışları da böyle
hissediyorsan vardır bir sebebi.”
(Evet…. Kafamda kendi kendime konuştuğum oluyor.),
2. “Ne zamandır böyle
hissediyorsun?”
Ekim… Eylül... Ağustos...Temmuz… Haziran… Yok Haziran çok güzeldi. Hatta tamda
bu noktada döndüm 21 Haziran yayınladığım yazıyı okudum, ne mutlu bana ki o anı
dile getirmişim,
Peki o zamandan bu yana ne değişti?
O zaman da geziyordum, Haziran sınavları vardı, ilerlediğim yol da aynıydı…
Aslında elde tutulur bir şey değişmedi… Türkiye’ye döndüm, saçma yoğun bir
ders programına girdim ve başka hiçbir şeye gönlümü ve aklımı odaklayamadım.
Heh, değişen bu oldu işte.
Kendimi duygusal olarak beslemeyi unuttum.
Kendimi duygusal olarak beslemeyi unuttum.
Şahsen, hissettiğim duygunun pozitif veya negatif olarak tanımlamasından ziyade,
etrafımda olanlar ile bir bağ hissettiğim zaman huzurlu oluyorum. O yazıda bahsettiğim
doğa yürüyüşlerinde mesela, tam da olmam gereken yerde, tüm o doğanın bir
parçası olarak hissediyordum.
Fark ediyorum ki, şu aralar eksikliğini hissettiğim şey o “bağ”. Yaptığım şeylerle veya başkalarıyla değil, kendimle de değil, hayatla olan bağım.
Fark ediyorum ki, şu aralar eksikliğini hissettiğim şey o “bağ”. Yaptığım şeylerle veya başkalarıyla değil, kendimle de değil, hayatla olan bağım.
Hayatla olan ilişkim.
Nasıl bir süre sonra eşimizi sabah çıkarken öpmeyi unutabiliyoruz veya
günler geçiyor bir sevdiğimizi telefonu kaldırıp arayamaz oluyoruz. Kavramsal ilişkilerimiz için
de aynısı geçerli. Bazen rutine kapılıp, unutabiliyoruz değerlerini. Bence ilişkiler de canlıdır, emek isterler, beslenmek isterler.
İşe, güce kapılıp, hayatla olan ilişkimi ikinci plana attığımı fark edince, başta tarif ettiğim duygular farklı bir anlam kazandı şimdi.
İşe, güce kapılıp, hayatla olan ilişkimi ikinci plana attığımı fark edince, başta tarif ettiğim duygular farklı bir anlam kazandı şimdi.
Hayatım, seni seviyorum <3 .
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not: kullanılan fotoğraflar miia.stella 'ya aittir.