Gözlerini açtı ve maviyi düşündü. Hafif nemli, üstünde damlacıkları olan maviydi bu. Maviyi yanına aldı ve sokağa çıktı. Hava tatlı bir serinlikle beraber, güneşin kırıntılarını vücuduna serpiyordu sanki. Adımlarını, aklından geçen müziğe uydurdu. Kaldırım taşlarının çizgilerine basmamak için arada zıplayınca, mavi gözlü bir çocukla gözgöze geldi ve ikisi de gülümsediler.
Üç blok ötedeki iş yerine geldiğinde, iş çıkışı trafiğinin insanın içini kıstıran gürültülerini dışarda bıraktığı için memnundu. İçeri girdiğinde sandalyeler masaların üstünden kaldırılmaktaydı. Yerler silinmiş, oturma grupları rezervasyonlara göre yerleştirilmekte ve örtüler itinayla masaların kırık dökük yerlerini kapatmak üzere örtülmekteydi. Bu akşam epey rezervasyon aldıklarından bahsediyordu garsonlar. Güzel, keyifli bir gece olacağa benziyor bu gece dedi ve odasına doğru yürüdü. Takım elbisesini giydi ve biraz çalışma yapmak için piyanonun başına oturdu.
Parmakları tuşların üzerinde, sevgilinin teninde gezinir gibi oldukça yumuşak ve heyecanlıydı. O gece çalmayı düşündüğü bütün parçaları tek tek döktü parmaklarından piyanonun tuşlarına. Tüm çalışanların kendisini hayranlıkla dinlediğini, müzikhol sahibi onlara çalışmalarını haykırdığında farketti. Biraz ara verip saatine baktı, salon misafirleri ağırlamaya hazırdı. Dinlenmek için odasına gitti, koltuğa oturdu ve gözlerini kapatıp üzerinde minik damlacıkları olan maviyi düşündü ve kayboldu gitti.
Odanın kapısı tıklatılıp açıldığında garson, salonun dolduğunu ve artık sahne alması gerektiğini söyledi. Hemen toparlanıp, odadan çıktı ve piyanonun başına geldi. Otururken etrafına bakındı ve ciddi bir kalabalık olduğunu gördü. Parmakları tuşlarda yerini aldı ve derin bir nefesle birlikte, uğuru saydığı parçayı çalmaya başladı. Bir an sesler kesilir gibi oldu. Sonra uğultular tekrar başladı. Görüş alanına giren masadaki bayanla göz göze geldiler. Çok güzel bir kadındı. Saçları kızıl ve dalga dalga omuzlarına dökülüyor, gözleri çok iri ve neşeli bir merakla bakıyordu. Üstünde, su damlaları gibi taşlar olan şifon mavi bir elbise vardı. Tıpkı düşlediği mavi gibi. Heyecanlandı ve heyecanı çaldığı eserlere, parmaklarına yansıdı. Arada kadınla gözgöze geliyor ve onun da ilgisini çektiğini hissediyordu bakışlarında.
Şarkılardan, maviden, kadının ondan hiç ayırmadığı bakışlarından, heyecanı gittikçe katlanıyor ve ard arda en cüretkar aşk şarkılarını çalmaya devam ediyordu. Yüzünde her şarkıdan sonra tatlı bir gülümseme ve bravoyla birlikte çılgınca alkışlıyordu.
Garson o masaya servis yaparken, masadaki beylerden biri, bir kağıt uzattı. Aynı garson yanına geldi ve kağıdı ona verdi. Eğilip, "Abi adamın karısı için istediği bir şarkı varmış, şu mavi elbiseli olan. Yazık, kadın ne kadar güzel ama kör be abi" dedi.
O andan itibaren parmakları kendinden bağımsız, otomatiğe bağlanmış gibi çalmaya başladı. Gözlerini kapattı, mavinin içeri girmesine izin vermeden kararttı perdeleri ve gece onun için bitti.
O andan itibaren parmakları kendinden bağımsız, otomatiğe bağlanmış gibi çalmaya başladı. Gözlerini kapattı, mavinin içeri girmesine izin vermeden kararttı perdeleri ve gece onun için bitti.
Efendim, şimdi sanatçımız, kadın kör olduğu için mi yukarıdaki duygulara kapıldı? Görmeyen birini dahi şarkılarıyla kendine bu kadar çekebilen bir sanatçı, veya görmediği halde o kadar kalabalık içinden bu sanatçıya gözlerini çevirmiş bir kadından, sırf "görmediği" için mi vazgeçti?
Eneee, kadın evli olduğu için vazgeçti demek. Demekki kadından bir karşılık bekliyor olmalı. Yoksa sevecekse veya aşık olmuşsa, bunun kadınla ve onun belediye bandrolü ile bir ilgisi olur mu dersiniz? Hımm.. Keşke vaz geçmeseydi. Bakınız kadın o şarkılara öyle kaptırmış ki kendini, öyle beğenmiş ki,"gönül gözüyle" görmeye başlamıştı...
Elbette... kadının yalnız olduğunu sandı, çünkü bakışları oldukça kararlı bir şekilde sanatçıya yönelmişti ve gülümsemelerle destekleniyordu. Sanatçının performansı her ne kadar etkileyici olsa da, hem kadının oturuş açısı, hem yönünü değiştirmeyen bakışları, hem de üstündeki damla pırıltılı mavi elbise, mavi takıntısı olan sanatçımız için hayli mimleyici olmuştur. Ayrıca sanatçının geçmiş hayatı hakkında pek detay verilmedi ama bir tecrübe bin nasihatten yeğdir misali denemesi olduğundan kalbini teskin etme girişimlerine sapmıştır. Yoksa sanatçı onu sever içinden, kime ne di mi efenim..
Bence bu hikayenin ikinci episode'u da olmalı :) Orada da sanatçımız bu kadını arayıp, bulmaya çalışmalı. Hatta kadın, sanatçıdan dersler almaya başlamalı. Finalde de Özdemir Erdoğan'ın "Keman Öğretmeni" şarkısını söylemeliler :))
Şaka bi yana, ne güzel yazmışsınız, su gibi akıyor cümleler... Kaleminize sağlık, efendim :))
Aslında olabilir :) Sanatçı aylar aylar sonra yine oraya gelen kadına yakınlaşma çabasına girer, fekat heyhat kadın hiçbir şekilde haberdar olmadığı bu hissiyata cevap veremez zira kocası ile çok güzel bir ilişkileri vardır.. çaresiz sanatçımız ordan ayrılır ve duygu dünyasının içine girdiği kederle şehir değiştirir ve orda minik öğrencilere müzik dersi verir.
Ya da; sanatçı aylar aylar sonra yine müşteri olarak gelen kadına duyguları açar ve kadından bir cevap alamadan durumu farkeden kocası ve tayfası tarafından eşekler sudan gelinceye kadar dövülür.. fekat daha da zalimce bir şey yapar ve ekmek kazancı uzvu olan parmaklarını teker teker kırar.. sanatçı aylarca hastahanede kalır, fizik tedavinin sonucunda bile artık piyanoyu uzaktan seyretmekle yetinecek kadar bir gelişme sağlamıştır. Artık sadece bir müzisyenin nota defterinin sayfaların çevirmek gibi basit bir iş edinmiştir.
Off çok abarttım di mi? :))) ne zamandır kafamı devamı gelecek genişlikte öyküler yazmaya kanalize edemiyordum, bu biraz itekleyici yorum oldu.. sağolasın Tomrukcan :))
Şahane bir ilkbahar ikindisi. Camı açtım. Tatlı bir esinti hissettim. Karşımda masmavi deniz. İçimden "Sudan gelmişim kardeşim ben. Toprak ne ki!" diye geçirdim. Sonra masama döndüm. Mavi'yi bir kez daha okumak istedim. Okudum.Sonra yorumları okudum. Murathan Mungan'ın bir sözü var: "Hayat yalan olduğunda güzel." diye. Bir kere daha doğruymuş diye düşündüm. Demek bu öykünün iç sesi böyleydi öyle mi? Keşke öğrenmeseymişim diye düşündüm.
Vay canına sayın seyirciler! İyi de ben neden "Birileri avucunuza kalbinizi bırakır, derin mavi bakmayı bilmiyorsanız, göremezsiniz." gibi anladım.
ah HayalKahvem bir roman başlangıcı olmuş adeta... aslında Tomrukcan da, sen de ne kadar güzel yeni öykülerin elinden tutup getiriyorsunuz yorumlara.. :)
Hayattan bir kareye, herkesin bakış açısı farklıdır elbet, bizim zenginliğimiz de işte burdan geliyor HayalKahvem.. ben herkesin bakış açısını öğrenmekten mutluyum.. senin avucuna da mavi bir kalp bıraktım :)))
not: açıkçası ben de sudan geldiğimi düşünürüm senin gibi :)
Hayır Momentos. Sana ya da Tomrukcan'a ait bir mesele değil bu.
Öyküyle benim aramdaki bir durum. Sizi hiç ilgilendirmez. Ben bu öyküyü sevdim. Sizlerin yorumlarını değil. Öykü siz değilsiniz ki. Öykü benim dünyama ait bir şey. Ben sizlerin yazdığınız yorumları değil öyküyü okumak istiyorum. Sizin yorumlarınız benim bütün dünyamı yıkabilir. Korku duyuyorum. Bu korku sevilen bir şeye ebediyen sahip olmak için çekilen bir korku. Lütfen her ikiniz de benimle öykü arasına girmeniz!! Girmeyiniz!!
Sevgili HayalKahvem evet bu şiir Nessuno' ya ait. Şiir bu kadar değil elbet, şiir böyle başlıyor, devamı inşallah ir dost sohbetinde seslendirilir. Kime yazıldığı konusunu şair deşifre etmek isterse söyler elbet ancak o kişinin bu şiirden haberi vardır diyebiliriz.
Bana gelince, estağfurullah efenim felsefe nerde, biz nerdeyiz.. değil (f); (a), (b), (c) nin bile nerde olduğunu bilmekten acizdir kulunuz..
Momentos, ne yapmışsın? Her soruyu cevaplamışsın:)) Olmaz ki böyle? O sorular kalacaktı öylece.. Şimdi ne oldu bil bakalım? Cevaplar momentos adında yeni sorular doğurdu tabii:)) Yaa, böyleyken böyle işte:)
O değil de, bana felsefenin F sinden değil de giriş bölümünden başlamayı uygun gördün değil mi? O nedenle diyorsun bana, du bakalım, önce a, b, c lerini öğrendin mi ki? Nerdee...
Momentos, lale devri çocuğuyum ya ben zamanım çoktan geçmiş. Boş vereyim ben artık felsefeyi melsefeyi, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez:)
Valla ben masumum.. soru görünce dayanamıyorum, ağzımamikrofon yaklaştırılmış gibi patır patır sökülüyor cevaplar :) Gelsin yeni sorular..
Estağfurullah, o benim kendime öngördüğüm ders girişiydi, amma velakin birlikte elele de gidebiliriz derslere münasip görürsen :)
vayyy! lale devri çocuğu haa.. tamam o zaman daha bebeksin demek :) büyükşehir belediyesi her devrin kadını ünvanını sana verecekmiş, boşuna değil demek her nisanda etraf lalelerle doluyor.
Momentos, dün İstanbul'daydım ya.. Gördüm rengarenk laleleri.. İnan o laleler çıldırttılar beni.. Ya yol kenarındaki bembeyaz papatyalar.. Ya papatyaların arasındaki kırmızı gelincikler.. Oy oy oy! Bir de söylemesi ayıp bir sap şebboy vardı avucumun içinde.. Şebboyun kokusunu arada bir içime içime çekince.. Araba kullanıyordum biliyor musun? İnan bana çok korktum trafik polisi beni çevirir diye.. Çünkü gene renkler ve kokular sarhoş etti beni.. İnan promilim ölçülse tavan yapardı kesin! O nedenle yağmurda ayaklarımın ıslanması vız geldi tırıs gitti.. Ben ben değildim ki.. Laylaylom vaziyetteydim yani:)) Laleee... Papatya... Gelincik...Ve şebboy kokusu tabii..
HayalKahvem bence çılgınlıklarımıza mazeret bulmayalım lütfen :))) onlar olsa olsa noktadırlar, çılgınlık deryasının içinde :))
Amaaa şu çiçeği koklayıp kafa bulma olayı bende epey öncelerden var, ailem beni çok defa Balıklı Rum' a yatırdı ama maalesef sonuç aynı.. bu bağımlılık birgün beni temize havale edecek ama olsun varsın, iyi tarafı havale bedavaya gelir :))
Zalim nisan mı? o da nerden çıktı? yoksa tapaj hatası mı oldu "zalim insan" yazacak yerde? :)))))
Sevgili Momentos. Öykünü okudum. Kapattım gözlerimi. Bir süre renksiz bir dünya içinde gezindim. Fena! Fena bir his....
YanıtlaSilArada, renkleri yeniden özümsemek adına belki karartma yapılabilir.. ayrıca biz biliyorsun karartma gecelerinin çocuklarıyız ;)
YanıtlaSil(bir cevap yazdım ve sildim, zira ben bile "ikna" (!) olmadım söylediğime :) )
O andan itibaren parmakları kendinden bağımsız, otomatiğe bağlanmış gibi çalmaya başladı. Gözlerini kapattı, mavinin içeri girmesine izin vermeden kararttı perdeleri ve gece onun için bitti.
YanıtlaSilEfendim, şimdi sanatçımız, kadın kör olduğu için mi yukarıdaki duygulara kapıldı? Görmeyen birini dahi şarkılarıyla kendine bu kadar çekebilen bir sanatçı, veya görmediği halde o kadar kalabalık içinden bu sanatçıya gözlerini çevirmiş bir kadından, sırf "görmediği" için mi vazgeçti?
Değil efenim, kadın evliymiş zaten... bakınız garsonun söyledikleri :)
YanıtlaSilEneee, kadın evli olduğu için vazgeçti demek. Demekki kadından bir karşılık bekliyor olmalı. Yoksa sevecekse veya aşık olmuşsa, bunun kadınla ve onun belediye bandrolü ile bir ilgisi olur mu dersiniz? Hımm.. Keşke vaz geçmeseydi. Bakınız kadın o şarkılara öyle kaptırmış ki kendini, öyle beğenmiş ki,"gönül gözüyle" görmeye başlamıştı...
YanıtlaSilElbette... kadının yalnız olduğunu sandı, çünkü bakışları oldukça kararlı bir şekilde sanatçıya yönelmişti ve gülümsemelerle destekleniyordu. Sanatçının performansı her ne kadar etkileyici olsa da, hem kadının oturuş açısı, hem yönünü değiştirmeyen bakışları, hem de üstündeki damla pırıltılı mavi elbise, mavi takıntısı olan sanatçımız için hayli mimleyici olmuştur. Ayrıca sanatçının geçmiş hayatı hakkında pek detay verilmedi ama bir tecrübe bin nasihatten yeğdir misali denemesi olduğundan kalbini teskin etme girişimlerine sapmıştır. Yoksa sanatçı onu sever içinden, kime ne di mi efenim..
YanıtlaSilBence bu hikayenin ikinci episode'u da olmalı :) Orada da sanatçımız bu kadını arayıp, bulmaya çalışmalı. Hatta kadın, sanatçıdan dersler almaya başlamalı. Finalde de Özdemir Erdoğan'ın "Keman Öğretmeni" şarkısını söylemeliler :))
YanıtlaSilŞaka bi yana, ne güzel yazmışsınız, su gibi akıyor cümleler... Kaleminize sağlık, efendim :))
Aslında olabilir :)
YanıtlaSilSanatçı aylar aylar sonra yine oraya gelen kadına yakınlaşma çabasına girer, fekat heyhat kadın hiçbir şekilde haberdar olmadığı bu hissiyata cevap veremez zira kocası ile çok güzel bir ilişkileri vardır.. çaresiz sanatçımız ordan ayrılır ve duygu dünyasının içine girdiği kederle şehir değiştirir ve orda minik öğrencilere müzik dersi verir.
Ya da; sanatçı aylar aylar sonra yine müşteri olarak gelen kadına duyguları açar ve kadından bir cevap alamadan durumu farkeden kocası ve tayfası tarafından eşekler sudan gelinceye kadar dövülür.. fekat daha da zalimce bir şey yapar ve ekmek kazancı uzvu olan parmaklarını teker teker kırar.. sanatçı aylarca hastahanede kalır, fizik tedavinin sonucunda bile artık piyanoyu uzaktan seyretmekle yetinecek kadar bir gelişme sağlamıştır. Artık sadece bir müzisyenin nota defterinin sayfaların çevirmek gibi basit bir iş edinmiştir.
Off çok abarttım di mi? :))) ne zamandır kafamı devamı gelecek genişlikte öyküler yazmaya kanalize edemiyordum, bu biraz itekleyici yorum oldu.. sağolasın Tomrukcan :))
Beğenin mutlu etti..
Kafa ağrıttım, kusura bakmayın efenim..
Şahane bir ilkbahar ikindisi. Camı açtım. Tatlı bir esinti hissettim. Karşımda masmavi deniz. İçimden
YanıtlaSil"Sudan gelmişim kardeşim ben. Toprak ne ki!" diye geçirdim. Sonra masama döndüm. Mavi'yi bir kez daha okumak istedim. Okudum.Sonra yorumları okudum. Murathan Mungan'ın bir sözü var: "Hayat yalan olduğunda güzel." diye. Bir kere daha doğruymuş diye düşündüm. Demek bu öykünün iç sesi böyleydi öyle mi?
Keşke öğrenmeseymişim diye düşündüm.
Vay canına sayın seyirciler! İyi de ben neden "Birileri avucunuza kalbinizi bırakır, derin mavi bakmayı bilmiyorsanız,
göremezsiniz." gibi anladım.
Ne safım!
ah HayalKahvem bir roman başlangıcı olmuş adeta... aslında Tomrukcan da, sen de ne kadar güzel yeni öykülerin elinden tutup getiriyorsunuz yorumlara.. :)
YanıtlaSilHayattan bir kareye, herkesin bakış açısı farklıdır elbet, bizim zenginliğimiz de işte burdan geliyor HayalKahvem.. ben herkesin bakış açısını öğrenmekten mutluyum.. senin avucuna da mavi bir kalp bıraktım :)))
not: açıkçası ben de sudan geldiğimi düşünürüm senin gibi :)
Hayır Momentos. Sana ya da Tomrukcan'a ait bir mesele değil bu.
YanıtlaSilÖyküyle benim aramdaki bir durum. Sizi hiç ilgilendirmez.
Ben bu öyküyü sevdim.
Sizlerin yorumlarını değil.
Öykü siz değilsiniz ki.
Öykü benim dünyama ait bir şey. Ben sizlerin yazdığınız yorumları değil öyküyü okumak istiyorum.
Sizin yorumlarınız benim bütün dünyamı yıkabilir. Korku duyuyorum. Bu korku sevilen bir şeye ebediyen sahip olmak için çekilen bir korku.
Lütfen her ikiniz de benimle öykü arasına girmeniz!!
Girmeyiniz!!
Sevgili Momentos
YanıtlaSilDemek siz de sudan geldiğinizi düşünüyorsunuz. Sevindim. Çok sevindim. İyi ki doğmuşsunuz:)))
Sevgili HayalKahvem, sudan sebeple geldiiik, gidiyoruz işte :)))
YanıtlaSiliyi ki doğmuşum da sizleri tanımışım..
Hey! Bu şiir Nessuno'nun şiiri mi yoksa? Ne güzel!
YanıtlaSilAcaba bu şiir bu kadar mı? Başı ya da devamı var mı?
Bi de tabii, kime yazıldıysa, o kişinin bu şiirden haberi var mı?
Cevap istediğimden yazmadım bu soruları, şiiri okuduğumda aklımdan geçenler döküldü parmaklarımdan... O kadar:)
Momentos da ne felsefe yapmış ama.
Mükemmel. Bir ara gelince bir araya, felsefenin f'sini öğretmeye başlamalısınız bana.. Sahiden.
Sevgiler...
Sevgili HayalKahvem evet bu şiir Nessuno' ya ait. Şiir bu kadar değil elbet, şiir böyle başlıyor, devamı inşallah ir dost sohbetinde seslendirilir. Kime yazıldığı konusunu şair deşifre etmek isterse söyler elbet ancak o kişinin bu şiirden haberi vardır diyebiliriz.
YanıtlaSilBana gelince, estağfurullah efenim felsefe nerde, biz nerdeyiz.. değil (f); (a), (b), (c) nin bile nerde olduğunu bilmekten acizdir kulunuz..
İnşallah biraraya geldiğimizde sizden öğreneceklerimizle nasipleniriz. ;))
(not: profil fotosu müthiş olmuş, bayıldım)
Momentos, ne yapmışsın? Her soruyu cevaplamışsın:)) Olmaz ki böyle? O sorular kalacaktı öylece.. Şimdi ne oldu bil bakalım? Cevaplar momentos adında yeni sorular doğurdu tabii:)) Yaa, böyleyken böyle işte:)
YanıtlaSilO değil de, bana felsefenin F sinden değil de giriş bölümünden başlamayı uygun gördün değil mi?
O nedenle diyorsun bana, du bakalım, önce a, b, c lerini
öğrendin mi ki? Nerdee...
Momentos, lale devri çocuğuyum ya ben zamanım çoktan geçmiş. Boş vereyim ben artık felsefeyi melsefeyi, zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez:)
Canımsın. İyi ki doğmuşsun:))
Valla ben masumum.. soru görünce dayanamıyorum, ağzımamikrofon yaklaştırılmış gibi patır patır sökülüyor cevaplar :) Gelsin yeni sorular..
YanıtlaSilEstağfurullah, o benim kendime öngördüğüm ders girişiydi, amma velakin birlikte elele de gidebiliriz derslere münasip görürsen :)
vayyy! lale devri çocuğu haa.. tamam o zaman daha bebeksin demek :) büyükşehir belediyesi her devrin kadını ünvanını sana verecekmiş, boşuna değil demek her nisanda etraf lalelerle doluyor.
Sağol varol :) iyi ki... iyi ki...
Momentos, dün İstanbul'daydım ya.. Gördüm rengarenk laleleri.. İnan o laleler çıldırttılar beni.. Ya yol kenarındaki bembeyaz papatyalar.. Ya papatyaların arasındaki kırmızı gelincikler.. Oy oy oy! Bir de söylemesi ayıp bir sap şebboy vardı avucumun içinde.. Şebboyun kokusunu arada bir içime içime çekince.. Araba kullanıyordum biliyor musun? İnan bana çok korktum trafik polisi beni çevirir diye.. Çünkü gene renkler ve kokular sarhoş etti beni.. İnan promilim ölçülse tavan yapardı kesin! O nedenle yağmurda ayaklarımın ıslanması vız geldi tırıs gitti.. Ben ben değildim ki..
YanıtlaSilLaylaylom vaziyetteydim yani:))
Laleee... Papatya... Gelincik...Ve şebboy kokusu tabii..
Zalim nisan mı? Kim demiş:))Nasıl yani?
HayalKahvem bence çılgınlıklarımıza mazeret bulmayalım lütfen :))) onlar olsa olsa noktadırlar, çılgınlık deryasının içinde :))
YanıtlaSilAmaaa şu çiçeği koklayıp kafa bulma olayı bende epey öncelerden var, ailem beni çok defa Balıklı Rum' a yatırdı ama maalesef sonuç aynı.. bu bağımlılık birgün beni temize havale edecek ama olsun varsın, iyi tarafı havale bedavaya gelir :))
Zalim nisan mı? o da nerden çıktı? yoksa tapaj hatası mı oldu "zalim insan" yazacak yerde? :)))))