Odasındaki pencereden gri gökyüzüne baktı. El yordamıyla radyonun düğmesini çevirdi. "...çünkü ayrılık ve biz; aynı cümlede durmuyoruz, devriliyor cümleler kuramıyoruz..." Kulağından giren şarkı, gözünün önüne bir sinema perdesi kurdu çarçabuk. Karşılıklı iki kişi, hiç ses çıkarmadan el kol hareketleriyle gürültülü bir şekilde konuşuyorlardı. İçlerinde sakladıkları öfke yetişemiyordu el anlatımlarına. En çok yüzlerindeki ifadesizlik ürküttü onu. Elini yavaşça yüz hizasına kaldırdı ve bir toz kovalar gibi yavaşça sağa sola salladı, sinema perdesi yok oldu.
****************
Sabah odaya paldır küldür daldı biri; "kahvaltı !" diye bağırdı. Eğer yatağından kalkmazsa, her 5 dakikada biri yine gelecek ve bu kelimeyi kocaman bir cümleymiş gibi tekrarlayacaktı. Çaresiz kalkıp tuvalate gitti, yüzünü yıkadı, eşofmanlarını giydi. Aşağıya kahvaltı salonuna indi. Ondan başka herkes ordaydı, hatta kahvaltılarını bitirip dışarda sigara içmeye çıkmışlardı. İsteksiz kahvaltı tabağını ve çayını aldı, bahçeye bakan bir masaya oturdu. Yemek salonunda sadece o vardı artık, bir de birilerinin açık bıraktığı televizyondan gelen sesler sadece.
"Kalk ve yürü!" dedi bir ses. Dışarıya dalmış gözlerini etrafta gezdirdi. Kimse yoktu. Çok yakından gelmişti ses ama bu koca salonda yalnız görünüyordu işte. Ağzını yamultarak gülümsedi, "hah işte şimdi tam oldu" dedi. "Kalk yürü ! bu kadar basit" dedi ses. Artık şaşkınlığı yerini korkuya bırakıyordu. Bir an önce burayı terketmeliydi, kahvaltı tabaklarını servis penceresinden içeri bıraktı ve hızlıca dışarı çıktı. Kocaman bahçesi vardı buranın ve çeşitli türde ağaçlar. Meyve vereni, gölgelik yapanı, çamlar, serviler... en iyisinin bahçeyi adımlamak olduğuna karar verdi ve başladı yürümeye.
"Her zaman bunu yapmalısın !" dedi ses. Sinirlendi ve "neyiiiii?" diye bağırdı. "Ayağa kalkıp yürümeyi" "Ne için peki?" "Kendi hayatın için" "Yürümek neyi çözecek?" "Ah anlamıyorsun.. hayatına sahip çık, seni daraltan çemberin içinden kalk ve yürü. Al kendini ve git, kurtar" "Ya arkamda bırakmak istemediğim şeyler varsa?" "Değecek şeyler olsaydı bugün bu çukurda debelenmezdin" Sustu. "Susuyorsun ! Çünkü haklıyım" "Hayır !" durdu, "bilmiyorum"... "belki" artık yüzünün çizgilerine hüzün çökmüştü. Değiyor muydu gerçekten? hayatını bunca hırpalamasına, bunca çabalamaya, her seferinde kendine söylediği "aldırmıyorum, önemli değil" yalanına...
İçinde sanki metrekarelerce bir alan vardı ve o alana bütün huzursuzluklarını, mutsuzluklarını, sıkıntılarını, isyanlarını, öfkelerini, hırslarını, hatta gerçek sevinçlerini bile sığdırmıştı senelerdir ve tıkıştırmaya devam ediyordu. Yüzüne taktığı yalancı bir maskeye, yalancı bir gülümseme ve sevinç ekledi mi tam oluyordu herşey. Kalabalıklar arasındaki yalnızlığı kimsenin tahmin edemeyeceği kadar büyüyordu gitgide. Ses tellerindeki rahatsızlıktan pürüzlü bir sesi vardı ama içine doğru nasıl tiz bir çığlık hakimdi her an, her dakika, bunu sadece o biliyordu. Bütün bunlar olup biterken aslında o da bilmiyordu bu hezeyanları, fırtınayı... olumsuzlukları geçiştirmeyi öyle iyi becermişti ki içindeki diğer ben, bir kaç sene sonra o kimliğini unutmuştu bile. Herşey yolunda mesajı ile hayat olabildiğince normalliğiyle devam ediyordu. O sabah ne olduğunu hatırlamıyordu ama herkes iyi bir şey olduğunu söylüyordu. Bu bir patlama, bu bir temizlik, bu bir dibe vuruş ve çıkış vs vs vs...
Tek farkettiği, onca zamandır hazırladığı o metrekarelerce alan artık tamamen boştu. Kiracısı da gitmişti. Bütün duyguları her yerdeydi, sağında, solunda, arkasında, önünde... sobeliyordu durmadan.
Şimdi duyduğu ses ise daima duymayı istediği gerçek sesiydi.
Kalktı, yürüdü, gitti...
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-