Gözlerimi kapatırsam
rüyalar beni elimden alır.Ve yeni bir gökyüzünde yükselip uçuyoruzve acıları unut,Eğer hayalimde seyahat edersekGeceler için saraylar diker ve inşa ederizİçinde aşkım ve umutlarım büyüyecek ve acı silinecek.İnsanların özelliklerini gördüğünüz bir dünyaArdı karanlık, sefalet ve baskıdır.
İnşa ettiğimiz her şeyi kurcalayan sert bir gerçeklikten,
Zorbalığın duvarlarının olduğu bir dünyaiçimizdeki ezilmiş hayallerKaranlık ve bencillik tüm kalplere nüfuz eder.
*************
Şarkının arapçadan google translate çevirisi böyle. Ama sanki sözleri bilmesek de, bu kadının yüzünden anlayabiliriz ne anlattığını ve müzikten.
Uzun zaman önce, çocukluğunda babasıyla birlikte başlattığı bir oyundu bu. Üzgün, sıkılmış, gerilmiş olduğu zamanlarda babası ona "Ver bi yanak bakalım" deyince o da yanağını uzatır, babası iki parmağının arasına pembe gergin yanağını yerleştirip, sanki ordan bir parça koparmış gibi yaparak, "Tamam aldım içindeki sıkıntıyı" der ve ikisi birden gülerlerdi.
Bu hareketi babasından başkasına yaptırmak istemezdi. Çünkü hiç kimsenin parmakları babasınınki kadar tüy hafifliğinde değildi. Hele aileden birileri vardı ki, onlarla her karşılaştığında hemen elleriyle yanaklarını kapatırdı. Bazen boş bulunduğunda bir el yanağına hızla yaklaşıp uzaklaşırken, önce gözlerinden ateş çıkartan bir acıyı, ardından bu acının müthiş bir öfkeye dönüştüğünü ve bunu yapan insanların etlerini lime lime etmek için dayanılmaz bir isteğin pompalandığını hayretle farkederdi.
Kızgınlıkla haykırır ve ardından "Benim yanağımı sıkmayınnn!!!" diye bağırırdı. Annesi bir iki kez kaş göz işaretiyle onu ikaz edecek olsa da, canının acısıyla gözlerini devirerek bakar ve bu mücadele sona ererdi.
Sahi insanlar neden bir başkasının yanağını et koparır gibi acıtırlardı?!.. "Ah bak bunun yanağı tam benim şu iki parmağımın arası için yaratılmış" , "Ay ay ne iştah açıcı elma gibi yanaklar bunlar, kopartayım biraz.." diye mi düşünüyorlar acaba?..
Biri onlara, başkalarının yanaklarından makas alacaklarına, kendi yanaklarına sıkı bir tokat attırmaları gerektiğini mutlak surette söylemeli. İşte ben burada söylüyorum, ey makas sevdalıları (!) Hadi biz büyükler neyse derdimizi anlatabiliyoruz, en azından bağırıp kızabiliyoruz ama ya şu bebekler, minik çocuklar. Bir kadın toplantısında birinin bebeği, küçük çocuğu geldiğinde, orda mutlaka bir ya da iki kadın makas için parmaklarına antrenman yapmaya başlarlar. O parmaklar çalışmaktan öyle sıkı hale gelir ki, sanırsın mengene !. Bir kavga olsa bu tipler saç başla uğraşmayıp bir makas alsalar yanaktan, karşı taraf anında dumur olur.
Baba beni duyuyor musun ordan?! Hadi uzattım yanağımı.
Ne güzel bir masa. Masadaki lezzetli yiyecek ve içecekler değil sadece. Tabakların deseni, masa düzeni de değil mesele. Manzaranın güzelliğini gördünüz değil mi? Arada kuş sesleri, dalgaların yumuşak salınımları, havadaki anason ve sardunya kokusu da değil. Birazdan güneşin batışını izleyebilecek kadar şanslı bir manzarada olmak da değil.
Evet tüm bunlara şükrediyoruz tabii ki. Bu güzellikleri gören gözlerimize, kuş, kahkaha ve dalga seslerini duyan kulaklarımıza, pişirilen yiyeceklerin, anasonun ve tüm çiçeklerin kokusunu duyan burnumuza, yediklerimizi sindiren bedenimize şükran doluyuz.
Tüm bunları, insanın kendinden başka kişilerle paylaşması asıl harika olan. O kişilerle çoğalmak, üretmek, tüketmek, yaratmak, sevinmek, üzülmek, kahkaha atmak. İnsanın kendinden farklı bir ses tonundan bir ses duyması, o sese eğilimi, farklı bir bakış açısını, o bakıştan açılan kapıları görmesi, ister o kapıdan giriş yapsın, isterse kapıyı kapatsın yine de iki insan arasındaki köprüyü daima bağlı ve açık tutması muhteşem.
Bunları paylaşacak sevgili insanları hayatımızda tutmamızı sağlayan çabamıza, sevmek ve vermek için büyümeyi öğrenen kalbimize teşekkürler olsun.
Her gün doğumu ve batımı gibi, her yeni güne çoğalan umudu dahil ederek yaşamak dileğiyle.
Çerağ : (Farsça)1.(İsim) Mum, kandil, lamba vb. ışık veren araç, çırağ
2.(İsim) Işık, çırağ
(bu kelime ile ilgili internette bulduğum örnek cümleler şöyle.)
👇
"Onun nurunun sıfatı, sanki içinde bir çerağ bulunan bir hücredir. O çerağ bir sırça içindedir."
Ve bir TSM eserinde rastladığım çerağ kelimesi. Şarkıyı dinlemek isterseniz buraya tıklayın.
"Ne o bensiz edebilir Ne temelli gidebilir Bende öyle bunu bilir Sade gözden uzağız biz Alev alev çerağız biz Ayrılsak da beraberiz"
TDK' dan başka bir kaç yere baktığımda; atın şaha kalkması, vazifesinden emekli edilen, bir memuriyete nail olan, çırak edilen gibi anlamlarda bulunmakta olduğunu gördüm. Ancak ben mum, kandil, ışık açıklamasını kullanmaktayım.
"Bu kelime sevgili blog arkadaşımız Duygu Emanet tarafından önerilmiştir. Kendisine bu katkısından dolayı teşekkür ederim."