İstanbul/Kadıköy' de yaşarken 1996 ile 2000 yılları arasında çarşıda Sahaf Cafe, Reks sinema sokağında Triada Cafe (o zamanlar adı buydu) ve Moda burnunda -sanırım-Khalkedon Cafe-Rest. da şiir dinletileri düzenlerdim. Neredeyse geleneksel bir hal almıştı bu. Şiir yazmak kadar okumaktan da keyif aldığım doğrudur. Hani bazen birileri çıkar ve başından sonuna ezbere şiir okur ya, işte ben küçüklüğümden beri hep imrenmişimdir o insanlara. Bunu ancak Behçet Necatigil' in şiirinde başarabildim. Ve o tek şiiri de, "acaba bir ses kayıt olarak nasıl yükleyebilirim bloğa diye düşünürken, şiire fotoğrafların eşlik edeceği basit bir programla bunu biraz önce kurguladım.
Baharın gelişiyle uzun zamandır göremediğim sincap' ı nihayet bugün gördüm ve üstelik cep telefonuyla alelacele bir kaç kare fotoğraflayabildim. O kadar hızlı ki çektiğim karelerden ancak bu 2 tanesi görmeye değer çıktı maalesef.
İşte ömrümüzden bir pazar daha. Yıl 2019, mart ayı bahara giriş zamanı. Doğa ana uyanışta. Kendi uyanışlarımızla birlikte tüm dünya 2020 ye doğru yol alıyoruz. Kimimiz için o zamanlar bir hayal olarak kalacak, kimimiz hayal olan yakınları için gözyaşı dökecek, kimisi de yeni gelenlere hayatlarında yer açacak.
Değişmez döngü bu. Her gün bunu bilerek yaşamak mümkün değil ama unutmamız da imkansız.
Uyandığımız her gün sürprizlere gebe, görebiliyorsak eğer. Görmeyi seçiyorsak ! Yaş almak bu yüzden insan için önemli aslında. O zamana kadar hissettiği, yaşadığı, gördüğü, izlediği her şeyin bir özetini çıkarması gerekiyor.
Özetten mânâya ulaşabilenler için yaşam daha keyifli ve sakin sanırım. Biraz çaba, sadece biraz çaba ve çokça sevmek gerekiyor.
Kocaman cümleler yazamayacağım... şarkı ve eşliğindeki görüntüler anlatıyor zaten. Alttaki fotoğraf ise bir temenni.. kadınlara izin verilse dünyanın nasıl bir yer olabileceği ile ilgili bir temenni.
"Bu odada (sokakta, pencereden, yerde) gördüğüm herşeyin, bana ifade ettiği anlamı onlara ben verdim."
Yukardaki çalışma cümlesiyle güne başladım. Hepimiz doğduğumuzda sıfır bilgiye sahibiz. Günler, aylar, yıllar geçtikçe bir şeyler beynimizde ve kalbimizde şekillenir, anlam kazanır. Öğrendikçe gelişiriz, geliştiririz kendimizi.
Bazen öğrendiğimiz şeyler dışına çıkmak zor ama mümkündür. Biraz çalışma gerektirir. Çocukluğumuzdan beri öğrendiğimiz "şey" leri, anlamlarının dışına çıkartmak, onlara oradan bakmak, hatta onları "anlamsızlaştırmak" çok yerinde bir hareket olur.
Hani bazen bir kelimeyi söylerken aniden ona yabancılaşırız, -siz de olur mu bilmem ama bende çok olur- o kelimeyi tekrarladığımızda boşluktaymışız gibi hissederiz. Yakaladığımız bu duyguyu zaman zaman yaşamımızdaki herşeye uygulamak, bilinçsizce oluşturduğumuz ve bazen fazlaca yüklendiğimiz zihnimize boş bir alan yaratabilir. Bir araç bakımı gibi zihnimizi de arada bakıma sokmak gerektiğini düşünüyorum.
Bu pazarın müziğini de, Sertab' ın daha önce dinlemediğim bir şarkısına ayırdım. Siz dinlemiş miydiniz?