Kahvesini karıştırmaya başladı. Masanın üstüne çantasını, gözlüğünü ve "telefon çalarsa duymayabilirim" düşüncesiyle cep telefonunu koydu. Zaman geçerken, o da düşüncelere daldı. O'
nu beklemek ne kadar iyileştirici bir eylemdi. Önceki zamanlarda hayat
sessizce akıp gidiyordu. Ne can sıkıntısı, ne de coşkulu bir an söz
konusuydu. Hissizlik gibi bir duygu yayılmıştı zemine. O zeminden renkli
bir şey inşa etmek de mümkün değildi. Sabah kalkmakla, akşam yatağa
gitmek arasında yapılacak (tuvalete
gitmek, ihtiyaçlarını gidermek, mutfağa yürüyüp çayı ocağa koymak,
kahvaltılıkları dolaptan çıkarmak, kahvaltı etmek, bulaşıkları yıkamak,
alışveriş yapmak, öğlen yemeği hazırlamak, ardından yemek, bulaşıkları
yıkamak, akşam yemeğini hazırlamak, yemek-bulaşık, çamaşırı makineye
koymak, asmak, ütülemek, dolaplara yerleştirmek, televizyon seyretmek,
yatağa gidip uyumak vs) tüm
eylemleri kurulmuş robot gibi sıralamak, yaşamak diye tanımlanabilirdi.
Ama içine biraz aşk, biraz tutku, cinsellik katıldı mı, nasıl da
başkalaşıyordu hayat. Beğenilme duygusu öne çıkıyordu ilk. Sonra yoğun
aşk, özlemek, ilgi sırayı alıyordu. Birini
gün boyu düşünmek, ne kadar çok vaktini alıyordu insanın. Bir bakış,
bir gülüşü hafızada saklamak ve ona renkler, başka mekanlar eklemek işin
keyifli yanıydı. Aslında herhangi bir işte çalışsaydı, mesela öğretmen
olsaydı işini normal seyrinde devam ettirirken, arada kendi duygularını
katıp, öğrencilere aşktan, sevgiden bahsedebilirdi. Bir bankacı olsaydı
eğer, müşterilerinin hesap numaralarını farklı farklı boyutlarda ve
renkli kalemlerle yazar, hesap defterlerine imza yerine içinden ok geçen
bir kalp çizebilirdi. Ülkeyi yöneten biri olsaydı, her hafta sonu her
mahallede sokak etkinliği düzenler ve her evin, apartmanın güle oynaya
katılmasını sağlardı. Böylece evlerine kapanmış insanları birbirine
yakınlaştırır ve tanışıklıktan doğacak dostlukların muhabbetleri,
ülkenin gökkubbesini sevgi rengiyle kaplardı. Evlerin
balkonlarında renk renk saksılarıyla çiçekler, rüzgar gülleri, rüzgar
çanları olsa, çocuklar ellerinde köpük balonlar havaya üfleseler, meyva
ağaçlarından tatlarıyla insanlara süzülse taneler, nineler dedeler "o,
şu, bu" diye ayırmadan herkese hayır dualarını etseler, bir dükkana,
markete, kafeye girildiğinde herkes birbirine gülümsese, iyi dilekler
sunsa fena mı olurdu? İşte
böyleydi O' nu düşünmek. İçi kıpır kıpır oluyordu. Sadece kendi
mutluluğunu değil, herkesi mutlu görmeyi istiyordu. Öte yandan biliyordu
ki, hayat kapının öte yanında yeni sınamalar için bekliyordu. Ama
kendini çok güçlü hissediyordu. Bu hissi yaşamak için bir sürü prens
etiketli kurbağa ile tanışmış ve vaktini geçirmiş olsa da, hepsinin
nihai duyguya, olgunluğa ulaşmak için basamaklar olduğunu kabul
ediyordu. Birden kalbi huzur ve ışıkla doldu. Başını kaldırıp baktığında, O çoktan gelmiş ve gülümseyerek karşısında duruyordu. İşaret diliyle onu sevdiğini söyledi ve sarılarak öptü.
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not: fotoğraf cinemagraphs sitesinden alıntıdır. (*) tekrar yayındır.