Hastahanede ziyarete gittiğinde, aldığı ağır ilaçlardan dengesini bile sağlamakta zorlanıyordu Nazlı. Sıkıca giydirip, onu bahçeye çıkardı Öykü. İki çay aldı, güneşe karşı oturup içtiler. Nazlı bazı şeyleri hatırlasa da, hatırlamadığı çok şey de vardı. Sorduğunda aldığı cevaplardan şaşırdığını görüyordu Öykü. Zaten herşeyi net olarak hatırlasa olayın içeriği değişirdi. Öykü çok fazla bunun üstünde düşünmesini istemediğinden, başka eğlenceli konulara geçti.
Ailesi doktorla görüştüğünde, Nazlı' nın son derece hızlı toparlandığını, ve yılbaşı için evinde arkadaşıyla birlikte olmak istediğini, iyi gelişim gösteren bu hastayı üzmek istemediklerini ama yanında ilaçların düzenini sağlayacak birinin mutlaka olması gerektiğini, yılbaşından sonra ilk çarşamba gününden itibaren haftada bir görüşmelerinin başlayacağını öğrendiler. Öykü zaten Nazlı ile yılbaşında birlikte olmak üzere program yaptıkları için, bunu yerine getirmekte ve yanında olmakta bir sakınca görmedi ve hemen eve doğru yola çıktı. Eve geldiğinde hala ilaçların ağır etkisi vardı Nazlı' nın üzerinde ve hareketleri yavaşlamıştı. Babası ilaçları ve saatlerini gösteren planı verdi, herhangi bir şey olduğunda gece gündüz telefonlarının açık olduğunu söyledi.
Evine gelmenin huzuru yansımıştı yüzüne, hemen banyoya girdi, Öykü' de çay koydu. Evin her yeri cetvelle hesaplanıp, yerleştirilmiş gibiydi sanki. Bu kadar düzen içindeki oyun neydi peki? "Belki şuraları bir dağıtsam, her şeyi ortalığa döksem, Nazlı' nın beynindeki düzensizlik iyileşir mi?" diye düşündü. Ev yaşanmışlık sergilemeli, koltuğa oturup kalktıktan sonra minderin çökmüş hali, bir sehpanın üstünde kahve fincanı ve bir tabak kurabiye dururken hemen yan tarafına kurabiyeden parçalar dökülmüş olması, bir kitabın sayfaları açık halde koltukta duruvermesi, perdenin rasgele çekilmiş olması, terliklerin birinin ters birinin düz durması, mutfak lavabosunda bir iki bulaşık bulunması, tüm bunlar o evde süregiden bir sıcaklığın göstergesi ve az önce bu evde bir yaşam vardı dedirtirken, bir fotoğraf çekimine hazırlanmışcasına mum gibi, ip gibi, cetvel gibi, ruhsuz gibi durması çileden çıkartan bir şey diye düşündü. Sanki kapıdan içeri girerken bir görevli biletleri alacak ve müze gezisi başlayacak, hiç bir yere dokunmayınız, oturmayınız, gösterilen yerlerden yavaşça geçiniz ve ses çıkarmayınız dercesine bir eylemdi bu eve giriş. Hemen müzik çalabilecekleri bir radyo ya da herhangi bir şey olup olmadığını sordu Öykü. Kutuların içinden mp3 çalarlar, onların katlanmış lastiklenmiş kordonları çıktı. Nihayet büzüşmüş ruhu müzikle ütülenmeye başladı Öykü' nün.
Sonrasında sohbet ettiler. O gün yılbaşıydı, ümitlerini, dileklerini söylediler. Nazlı' nın annesi onun sevdiği yemekleri yapıp göndermişti. Akşam güzel bir sofra hazırladılar, ilaçlar düzenli alındı. Televizyonda komedi filmine baktılar ve sonra hediyelerini açtılar, şükrettiler. İlaçlar kuvvetli olduğundan, uyku Nazlı' nın gözlerine iyice oturdu ve onu yatağa yatırıp, kendi de biraz daha oturduktan sonra Öykü de yattı.
Sabah bir iç sıkıntısıyla uyandı Öykü. Nazlı daha uyanmamıştı. Salona geçti ve geniş pencereden dışarı bakarken tam karşıda yavaş yavaş güneşin doğuşunu izledi. Etrafına bu kadar sıcaklık ve yaşam enerjisi veren şeyi, sanki ilk defa görüyor ve izliyormuşcasına kendi kendine mırıldandı. "Yoruldun, sıkıldın, bunaldın ama bak bunun karşılığı olarak hediyen işte gözlerinin önünde. Yeni yılın ilk günü ve güneşin doğuşunu izleyip, renklerini yudumluyorsun. Teşekkürler Tanrım!" dedi. Son derece rahatlamış olarak kahvaltıyı hazırladı.
Kahvaltı sonrası kahvelerini alıp camekanlı balkona çıktılar, ona bir uğraş bulması gerektiğini, artık eskide olanları orda bırakmasını ve bu evde sürekli müzik çalmasını söyledi Nazlı' ya. Kendi hayatının patronluğunu eline almasını ve ilaç-doktor düzenine önem vermesinin onun dengede kalacağının yegane göstergesi olacağını söyledi. Nazlı bu sefer herşeyin farklı olduğunu, bu süreçte korktuğu hiç bir şeyin başına gelmediğini ve onun sayesinde tüm yaşananları, ruhu zedelenmeden atlattığını, bunun için de Öykü' ye teşekkür ve Allah' a şükrettiğini söyledi durdu.
Vedalaşma zamanı geldiğinde Öykü "Hayatını kısa süreliğine emanete almıştım, şimdi o artık sende" dedi ve sarıldılar.
Ailesi doktorla görüştüğünde, Nazlı' nın son derece hızlı toparlandığını, ve yılbaşı için evinde arkadaşıyla birlikte olmak istediğini, iyi gelişim gösteren bu hastayı üzmek istemediklerini ama yanında ilaçların düzenini sağlayacak birinin mutlaka olması gerektiğini, yılbaşından sonra ilk çarşamba gününden itibaren haftada bir görüşmelerinin başlayacağını öğrendiler. Öykü zaten Nazlı ile yılbaşında birlikte olmak üzere program yaptıkları için, bunu yerine getirmekte ve yanında olmakta bir sakınca görmedi ve hemen eve doğru yola çıktı. Eve geldiğinde hala ilaçların ağır etkisi vardı Nazlı' nın üzerinde ve hareketleri yavaşlamıştı. Babası ilaçları ve saatlerini gösteren planı verdi, herhangi bir şey olduğunda gece gündüz telefonlarının açık olduğunu söyledi.
Evine gelmenin huzuru yansımıştı yüzüne, hemen banyoya girdi, Öykü' de çay koydu. Evin her yeri cetvelle hesaplanıp, yerleştirilmiş gibiydi sanki. Bu kadar düzen içindeki oyun neydi peki? "Belki şuraları bir dağıtsam, her şeyi ortalığa döksem, Nazlı' nın beynindeki düzensizlik iyileşir mi?" diye düşündü. Ev yaşanmışlık sergilemeli, koltuğa oturup kalktıktan sonra minderin çökmüş hali, bir sehpanın üstünde kahve fincanı ve bir tabak kurabiye dururken hemen yan tarafına kurabiyeden parçalar dökülmüş olması, bir kitabın sayfaları açık halde koltukta duruvermesi, perdenin rasgele çekilmiş olması, terliklerin birinin ters birinin düz durması, mutfak lavabosunda bir iki bulaşık bulunması, tüm bunlar o evde süregiden bir sıcaklığın göstergesi ve az önce bu evde bir yaşam vardı dedirtirken, bir fotoğraf çekimine hazırlanmışcasına mum gibi, ip gibi, cetvel gibi, ruhsuz gibi durması çileden çıkartan bir şey diye düşündü. Sanki kapıdan içeri girerken bir görevli biletleri alacak ve müze gezisi başlayacak, hiç bir yere dokunmayınız, oturmayınız, gösterilen yerlerden yavaşça geçiniz ve ses çıkarmayınız dercesine bir eylemdi bu eve giriş. Hemen müzik çalabilecekleri bir radyo ya da herhangi bir şey olup olmadığını sordu Öykü. Kutuların içinden mp3 çalarlar, onların katlanmış lastiklenmiş kordonları çıktı. Nihayet büzüşmüş ruhu müzikle ütülenmeye başladı Öykü' nün.
Sonrasında sohbet ettiler. O gün yılbaşıydı, ümitlerini, dileklerini söylediler. Nazlı' nın annesi onun sevdiği yemekleri yapıp göndermişti. Akşam güzel bir sofra hazırladılar, ilaçlar düzenli alındı. Televizyonda komedi filmine baktılar ve sonra hediyelerini açtılar, şükrettiler. İlaçlar kuvvetli olduğundan, uyku Nazlı' nın gözlerine iyice oturdu ve onu yatağa yatırıp, kendi de biraz daha oturduktan sonra Öykü de yattı.
Sabah bir iç sıkıntısıyla uyandı Öykü. Nazlı daha uyanmamıştı. Salona geçti ve geniş pencereden dışarı bakarken tam karşıda yavaş yavaş güneşin doğuşunu izledi. Etrafına bu kadar sıcaklık ve yaşam enerjisi veren şeyi, sanki ilk defa görüyor ve izliyormuşcasına kendi kendine mırıldandı. "Yoruldun, sıkıldın, bunaldın ama bak bunun karşılığı olarak hediyen işte gözlerinin önünde. Yeni yılın ilk günü ve güneşin doğuşunu izleyip, renklerini yudumluyorsun. Teşekkürler Tanrım!" dedi. Son derece rahatlamış olarak kahvaltıyı hazırladı.
Kahvaltı sonrası kahvelerini alıp camekanlı balkona çıktılar, ona bir uğraş bulması gerektiğini, artık eskide olanları orda bırakmasını ve bu evde sürekli müzik çalmasını söyledi Nazlı' ya. Kendi hayatının patronluğunu eline almasını ve ilaç-doktor düzenine önem vermesinin onun dengede kalacağının yegane göstergesi olacağını söyledi. Nazlı bu sefer herşeyin farklı olduğunu, bu süreçte korktuğu hiç bir şeyin başına gelmediğini ve onun sayesinde tüm yaşananları, ruhu zedelenmeden atlattığını, bunun için de Öykü' ye teşekkür ve Allah' a şükrettiğini söyledi durdu.
Vedalaşma zamanı geldiğinde Öykü "Hayatını kısa süreliğine emanete almıştım, şimdi o artık sende" dedi ve sarıldılar.
(bitti)
(dipnot: öykünün sonu ama Nazlı' nın yeni hayatının başlangıcı)
(dipnot: öykünün sonu ama Nazlı' nın yeni hayatının başlangıcı)
{ಠ,ಠ}
|)__)
-”-”-
not: gif buradan alıntıdır.
Ayyy, Öykü gidiyor. Nazlı hazır mı acaba, hayat arabasını tek başına sürmeye? Bu kız yalnız kalmamalı. Belki de başka türlü hiç anlamayacak başarıp, başaramayacağını. Merakla bekliyorum. Emeğine sağlık canım.
YanıtlaSilHer bireyin özel hayatı var ve hepimize düşen kendi hayatlarımızı sıkı sıkı elimizde tutmak. Nazlı' da yol ayrımında. Bu dünyada tamamen yalnız kalmak mı, yoksa bazı şeyleri kabullenip devam mı buna karar verecek. 10 bölümde bitirdim artık sevgili Ece, belki sonra yine Nazlı' dan haberler geçebilirim :) Dikkatle izlediğin ve desteklediğin için teşekkürler canım :)
SilBakalım bundan sonraki hayatları nasıl şekillenecek? Ben merak ederim. Görebilecek miyiz acaba? Bazen Öykü oldum bazen Nazlı okurken. Kaleminize sağlık:)
YanıtlaSilHerşeyi zaman gösterecek.. arada haberler geçerim Öykü' den.. yürekten sevgiler desteğinize :)
SilÖykü,baya ilerlemiş.Diğer kaçırdığım bölümleri okumalıyım önce...
YanıtlaSilEvet, artık bölüm sayısı 10 a ulaşınca tamamdır dedim. :)
SilYa sonra?
YanıtlaSilDevam eden bir yaşam öyküsü bu aslında. Daha sonra haberler geçeceğim. :) Desteğiniz ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
SilYazı dizisi bitmiş akşama okurum artık.Bipolar belki de psikiyatrik vakaların en zorudur.shamlees dizisi bu konuda bilgi vericidir.Not aile de bir bir çocuk atlayarak devam eder maalesef.
YanıtlaSilEvet bitti Balthus. Bundan daha zoru da var, şizofreni. Tüm dünyada 50 kişiden birini etkileyen bir hastalıkmış.. kalp ve şeker hastalığı gibi tıbbi bir hastalıktır diyor Türk psikiyatri organizasyonu. :/
SilAbla inanmayacaksın belki ama o organizasyonun başkanını tanıyorum ben.Hani banu abla var ya onun eski eşi.Yok abartılıyor yahu güven bana.Neyse okuyalım bakalım :)
YanıtlaSilAnlamadım ki Balthus, abartılan ne? Bu hastalık mı? 😳
SilŞizofreninin yaygınlığı,yani bence.Neyse yahu geçmiş ola tekrar.
SilBen de şöyle düşünüyorum, hani nasıl çernobil patladı da, kanser hastalığı arttı, işte bu öyle. Havadan toprağa, topraktan besinlere, besinlerden soframıza geliyor.. Sana şöyle bir örnek vereyim, dizlerimde bir sıkıntı baş gösterdi. Doktora gittim kireçlenme başlangıcı dedi. 5 senedir pilates yapan, bedenini eğip büken biriyim, bu nasıl olur diye düşündüm ve minik bir araştırmayla tamamen glüteni kestim. Şu anda ne ağrı kaldı, ne de bir sıkıntı. :) Otizm için de aynı şeyi söylerler duydun mu, ilgi alanına girer mi bilmem ama otistik çocuklarına glüteni vermeyi kesen aileler sonuç almaya başladılar. Off bazı şeylerin değişmesi lazım, tarım politikaları, sağlık politikası vs vs.. neyse çenem düştü :) Sağol canım.
Sileh demek ki iyileşen bir hastalık değil onunla yaşamayı öğrenmek gerek, yani normal hayatına devam edebiliyor işte demek ki, ilaçlarla tabii, bir de sanırım iş yaşamında uzun süreli çalışamıyorlar, yani aynı iş yerinde yıllarca çalışmak zor olabiliyor herhalde. üstte gördüm, şizofrenlik en kötüsüdür tabii yaa. ama belki de şizofrenlik hasta için daha kolay olabilir de. yani bilmiyorsa hasta olduğunu kolaydır herhalde :) biliyorsa tedavi oluyorsa çok zor olmalı ever. bunu da bir yazardan biliyorum. harbiye de oturuyor. sibel torunoğlu, anlattı hastalığını kitabında. ne zor şey yaa. şimdi de hep yalnız yaşıyor, para da zor kazanıyor, neyse ki baba evi var. sanıyorum sokaklarda çok şizofren var. bipolar ne miktarda bilmiyorum ama manik depresif de çok zaten. bizim ülkede zaten çok zor diy mi ruh sağlığı :)
YanıtlaSilKeşfedilmemiş çok hasta var böyle.. Günlük yaşamda da hani bazen rastlarız ya, insanın bir anı bir anına uymaz, işte o hesap. Şizofren daha kötü bana göre, çünkü saldırı dürtüleri var. Benim bir tanıdığımın kardeşi 35 yaşına kadar zeki, işinde başarılı ve çevresi tarafından çok sevilen biriyken aniden bu rahatsızlık ortaya çıkıyor ve üstelik yaşlı ana-babasını da dövüyor bazen. İşte ondan sonra hastahaneye yatırıyorlar. Ve o da ilaçlarla düzeldi ama zaten burda sorun hastanın düzenli ilaç alımına rıza göstermesi. Bu olunca hayatı normale dönüyor ve senelerdir çalışan bile var. Bir tanesi hatta üniversitede hoca.
SilMaddi olarak destekleniyorsa kişi, yaşamı daha iyi sürebiliyor ama işin içine bir de maddiyat zorluğu girdi mi hepten sarpa sarıyor. Senin tanıdığının evi olması çok iyi. Ben bu tür kişilerin toplumda öne çıkmaları taraftarıyım. Nasıl duygular yaşıyorlar, o anlarda neler hissediyorlar ve kendilerine zorlukları ne anlatılırsa herkesin bakış açısı ve tutumu değişebilir. Bilgilenmek çok iyi. Öykü, Nazlı ile sürekli o anlarını konuştuğundan nasıl bir duygu ve durum içerisinde olduğunu bilyordu, o yüzden ona ulaşabildi o zor anlarda.
Ülkemizde izlediğimiz, seyircisi olduğumuz olaylarla bizlerin de ruh sağlığı bozulacak düzeye geliyor haklısın :) ama bir de kuzey ülkelerini düşün, hiç güneş yok, hep karanlık... intihar oranı çok yüksekmiş :(
sibel torunoğlu-tımarhane günlüğüm. var piyasada, okursun belki. kendini anlatmış işte. şizofren.
SilTamam edinirim kitabı.. Teşekkürler deep
SilHer başlangıç da bir bitiş değil midir zaten...
YanıtlaSilSevgili Elif, özlemişim sizi :)
SilAynen, birbirini ucuca takip ederler..
bitiş/başlangıç = başlangıç/bitiş
Ruhsal hastalıkların bazıları hala muamma.Teşhis konulamayan atipik(hiçbir sınıflamaya girmeyen)türler var.Tüm hastalarımıza da şifalar diliyorum...
YanıtlaSilVardır eminim. Umarım şifaya ulaşır tüm hastalıklar bir an önce. Sağol canım.. yorumun için teşekkürler canım benim.
SilHikayeyi sevdim. Yaşanmış ve iyi ifade edilmiş olması nedeniyle bende yer etti. Böyle bir durum yaşamak istemem ama ola ki yaşarsam fikir sahibi olduğum için yabancılık çekmeyeceğim.
YanıtlaSilPaylaştığınız için teşekkür ediyorum. :)
Yazma amacımı çok net açıklıyor yorumunuz, çok teşekkür ederim ben de okuduğunuz ve desteğiniz için. Teşekkürlerimle :)
Silİlk yazdığın dan beri bu güzel hikayeyi bazen öykü bazen nazlı oldum ama öyküyü denese çok sevdim😊❤ artık nazlı için güzel bir yolculuk başlıyor ❤...ama öyküden güzel haberler bekliyoruz 😊yüreğine emeğine kalemine sağlık canım benim❤😊 Rabbim tüm hastalara şifalar versin inşallah ....
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim yorumla katkıların için. İnşallah Nazlı için hayat daha iyi olur bundan sonra. Yürekten sevgiler gönderiyorum :)
SilAciklibir hikayeydi ama hayatta ne hastaliklarla savasan insanlar var. Bunlarla da yüzlesmemiz lazim zaman zaman.
YanıtlaSilEvet sevgili Derya, bu hastalıklar hakkında bilgi sahibi olmak, olay yaşandığında ortama daha hakim olmamızı sağlıyor. Teşekkürler yorumuna.
SilBöyle bir arkadaşı olduğu için Nazlı da gerçekten şanslı bir kız ama. Hayat en azından bu hastalık ile birlikte böyle bir arkadaş da vermiş yanında.
YanıtlaSilÇok bilgilendirici bir öyküydü, iyi ki okumuşum.
Bir süre bloglarla ilgilenemedim, aile ziyaretinden ötürü, şimdi yavaş yavaş geliyorum ziyaretlere :)
Evet doğru söylüyorsun, şanslı ve artık bu şansının farkında bence.. ailesinin, arkadaşının ve etrafında onun için çırpınan insanların. Beğenmene sevindim.
SilEvet yoktun bir ara, hoşgeldin diyorum tekrar :) Sevgiler,