BİR KELİME

30 Ocak 2014 Perşembe

ruhların dansı *




**************


Bir hafta önce şehre indiğinde kitapçılardan aldığı kitapları keyifle koydu sehpaya. Mutfakta kaynamakta olan çaydanlıktan gittikçe yükselen bir ıslık sesi geliyordu. Hemen hazırladığı fincanın üstüne boca etti kaynar suyu ve kahvenin buharla yükselen aromasını ciğerlerine iyice çekti. Bu koku beynindeki keyif merkezini harekete geçirmiş ve piposuna da tütün hazırlamaya başlamıştı. Dışarda fırtına vardı. Radyo yayını parazitli olduğundan, pikaba yönelerek, "Bu havaya pek uymayacak ama seviyorum bu adamın konuşur gibi şarkı söyleyişini" dedi içinden ve "fly me to the moon" parçasının olduğu plağı yerleştirdi.



Bu şarkıyı ilk dinlediğinde, elele tutuşmuş iki kişiyi üstlerindeki giysiler uçuşa uçuşa ay' a doğru havalanırken hayal etmişti. "Tam Broadway sahnelerine uygun bir kare bu" diye düşündü gülümseyerek. İlk gençliğinde, okulda tiyatro gösterilerinin bir numaralı başrol oyuncusuydu. Zaman geçtikçe uzayan boyu nedeniyle, seçmelerde şansının olmadığı yönünde sinyaller almaya başlamıştı. Böylece ilerde bir oyunda ay' a doğru iplerle havalandırılmış bir oyuncu olma düşü, hayal oluyordu. Madem ay' a uçamıyorum, o zaman ben de onun olduğu gökyüzünü incelerim demişti kendi kendine ve yüksek öğrenimini astronomi ve uzay bilimleri bölümünde yapmaya başlamıştı. Herşey güzel gidiyordu, ta ki ailesini kaybettiği o trafik kazasına kadar. Okulun 3. sınıfındaydı, gayet de başarılıydı. Kazanın olduğu gün, okulda yarıyıl sonu gösterisi yapılacaktı. Tiyatro sevdasıyla, okul bilgilerini birleştirip harika bir gösteri hazırlamışlardı arkadaşlarıyla. O kuliste heyecan içinde ailesini beklerken, anne-babası ve kızkardeşi hazırlanmış, yola çıkmışlardı. Okula 4 km kadar yaklaştıklarında, anayola hızla gelmekte olan bir araçtaki şoför, direksiyonda kalp krizi geçirmekteydi. Yol bağlantısını sağlayan kavşakta kırmızı ışık yanmasına rağmen duramaması bu yüzdendi. Talihsiz ve oldukça dramatik bir kazaydı. İki araçtaki 3 kişi hemen öldü, 1 kişi ağır yaralı olarak hastahaneye kaldırıldı. Bu kişi kızkardeşiydi. 
Ön camdan giren refüj kasığına saplanmıştı. Kurtarma çalışmalarının öncesinde kan kaybı oldukça fazlaydı. Ameliyat esnasında da beklenmedik başka komplikasyonlar oldu. Hastahaneye ulaştıktan 5 saat sonra vücudu dayanamadı ve öldü.

Cenaze merasimi ve eşyaların tasnifiyle kendisi ilgilendi. Dimdik ayakta duruyordu ama ruhu onunla değildi. Eve kapandı. Okula da gitmemeye başladı. Gelecek vaad eden bir öğrenciydi, okulda en sevdiği hocalar onunla konuşmak için eve geldiler ama kimse onu ikna edemedi. "Hiç bir amacım kalmadı bu hayatta" demişti onlara. Hiç bir amacı kalmayan birine; kariyer, gelecek, umuttan bahsetmek çok anlamsızdı. Çaresiz onu, eninde sonunda bir gün konuşacağı iç sesine emanet etti hocaları ve gittiler.

Günlerce kimseyle konuşmadı, sokağa sadece geceleri çıkıyordu, ihtiyaçlarını alıyor ve tekrar eve kapanıyordu. Okuldaki bir arkadaşı, ona her gün hangi dersi işliyorlarsa tüm dökümanları posta kutusuna getirip bırakıyordu. Bir gün posta kutusundan aldıklarını incelerken, dosyaların arasından bir fotoğraf yere düştü. Eğilip aldığında elinde tuttuğu görüntüden, ellerine, kollarına ve yüreğine doğru bir şeyin yürüdüğünü ve yeniden canlandığını hissetti. Büyülenmiş gibi bakıyordu fotoğrafa.


Hemen dökümanları açtı ve okumaya başladı heyecanla. "Auralar (kuzey/güney kutup ışıkları) İyonosfer’de de meydana gelir. Kuzey enlemlerde aura borealis olarak adlandırılır. Aurora kelimesi Roma Şafak Tanrıçası’nın isminden geliyor. Boreas’da Yunancada kuzey rüzgarına verilen isimdir. Bu isimleri 1621 yılında Pierre Gassendi kullandı. Aura borealis olarak ta bilinen Kuzey Kutup Işıkları sadece  gökyüzündeki, özellikle geceleri ve kutup bölgelerinde gözüken, doğal ışımalardır. Bu ışımalar ağırlıklı olarak Kuzey Yarımküre semalarında görünür. Görünme ihtimali, Kanada’nın kuzeyindeki arktik adalarında bulunan kuzey manyetik kutbu’na doğru yaklaştıkça artar. Manyetik kutbun yakınlarında oluşan aura tam üstte ve çok yukarıdadır. Kuzey ufku, yeşilimsi parlak ya da bazen soluk kızıl renkte, sanki güneş beklenmedik bir şekilde yükseliyormuş gibi aydınlatır. Aura borealis Eylül-Ekim ve Mart-Nisan aylarında nispeten artış gösterir. Cree halkı bu ilginç olaya Ruhların Dansı adını vermişler. Tarih boyunca kuzey ışıklarının birçok ismi olmuştur." (**)
  
"Ruhların dansı" diye arka arkaya tekrarladı. Hemen havayolu şirketlerinden birini aradı ve uçuş rezervasyonunu yaptırdı. Ardından eşyalarını toparladı çarçabuk. Dosyaları getiren arkadaşını, ardından da üniversiteden hocalarını aradı. Görüşmesi bittikten sonra bir kahve yaptı kendine ve Ruhların Dansı fotoğrafını, ailesinin fotoğrafı yanına koyup, keyifle izlemeye başladı.
Uzun zamandır ilk defa gözleri parlıyordu. Ertesi gün çantasını alıp okula gitti. Hocalarının kendisi için hazırladığı dökümanları, ders devam ve not çizelgelerini, gittiği yerde görüşeceği dekan ve profesörlerin iletişim adres, telefonlarını aldı. Herkese veda etti.



Ve işte burdaydı. "Ruhların Dansettiği" gökyüzünün altında. Kendi okulundan, burdaki okula transferi pek zor olmadı. Okuldaki Profesörler, ondaki yeteneği anlayıp, bir iki sınav sonucunda okula kabul ettiler. O da hiç bir zaman başka bir öğrenciye sağlanmayan bu kolaylığı gözardı etmedi. Önce kendisine verilen lojmanda kaldı, çalışmalarını derinleştirdi. Sonunda okulunda profesör olma onuruna erişti. Kendine huzur içerisinde yepyeni bir hayat kurdu.

Kimse neden herşeyi bırakıp bu ülkeye geldiğini anlamadı. O gün posta kutusundan aldığı dosyalar arasından yere düşen fotoğraf, herşeyi netleştirmişti. Hangi üniversitede okuyacağını anne babasına yemek masasında söylediğinde, babasından tepki almıştı. "Okuyacak başka dal bulamadın mı oğlum?" demişti. Annesi ortalığı yumuşatmış, kardeşi romantik yaklaşmıştı konuya. Ama birinci senenin sonunda okulda başarısı çok yüksek bir öğrenci olması ve hocalarından takdir görmesi ailesini de yumuşatmış, hatta annesi "Kimbilir günün birinde biz öldüğümüzde ruhlarımız yıldızların arasında dans eder ve sen de bizi görebilirsin. Hoş olmaz mı sence?" demişti babasıyla ona gülümseyerek. İşte o fotoğraf, onların ölümünden sonra yitirdiği ruhunu geri verecek gizemi çözmüştü bir anda.
 
Şimdi o; "Ruhların Dans" ettiği aylarda gökyüzüne bakıp, onların renklerine karışmanın mutluluğunu yaşıyor.






{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-










(*) tekrar yayındır. Aynı isimli yazı daha önce 29/10/2010 da MOMENTOS' da yayınlanmıştır.
(**) Bilgiler Vikipedia' dan alıntıdır.
Kullanılan görseller Google' dan alınmıştır. 





 

27 Ocak 2014 Pazartesi

an



Hava kararmak üzereydi. Üst kattaki odaya hırkasını almak için çıktığında pencereden yansıyan kızıllık dikkatini çekti. 

Hayatın; o pencereden bu denli sade gözüküp, detaylarında da bir o kadar ihtişam sergilemesi onu gülümsetti.






Aslında bu köye yerleşeli o kadar fazla olmamıştı ama düşlediği ve gerçekleştirmek istediği hayatın tam içinde olmak, hızla geçip giden yalnız zamanı elleriyle tutmak, gözleriyle anı izlemek ona iyi gelmişti. Oldukça basit bir yaşamın içinde olmayı öğreniyordu, onca öğretilerden sonra. Bu yeni bir şeydi ama korkmuyordu. Bedenini öylece suya bırakır gibi hayata bırakıyordu.

An, yaşanmayı bekliyordu...








{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-







not: fotoğraflar ​M©MENT©S arşivindendir.​




 

19 Ocak 2014 Pazar

tek başına






Kulaklara ve ruha iyi gelmesi dileğiyle...








{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-






9 Ocak 2014 Perşembe

yıldönümü



Cemal Süreya'ya Dair Muhakkak Bilmeniz Gereken Sıradışı 30 Bilgi



"Dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen..
Nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden

bir bilsen…"

demiş Cemal Süreya. 9 Ocak şairin ölüm yıldönümü. Bu dizeleri okuduktan sonra kim inanır ki öldüğüne, tuhaf... 

Edip Cansever' in dediği çok doğru..

"Kimsenin öldüğü yok, yaşadığı da
Herkes biraz var, o kadar.."




{ಠ,ಠ}
|)__) 
-”-”-




not: Kullanılan foto Google görsellerden alıntıdır.